Bölüm 5

13.1K 576 62
                                    

Doğruyu söylemem gerekirse bunu beklemiyordum. O ukala çocuk herhalde hayatında ilk defa özür dilemişti. Ve daha önemlisi hayatımda biri ilk defa benden özür dilemişti! Ne diyeceğimi bilemedim. Sonra bana baktı ve her zamanki gibi gülümsedi. Ben de gülümsedim.
Yaklaşık beş dakika tek kelime etmedik. Sonra cesaretimi toplayıp konuştum:

-Eeee...
-Eeee ne?
-Ayağımı ne yapı...
-Haa doğru, pardon...
Üzgündü. Ve işin tuhafı o üzgün diye ben de üzüldüm! Neler oluyor sana Amber? Kendine gel! Nihayet ben konuşmadan konuşmaya başladı:
-Madem benim suçum, seni evine kadar taşıyacağım...
-Tamam.
-Tamam.

Teklif gayet cazip geldi ama sonra farkettim ki benim bir evim yoktu! Bir depoda kalıyordum! Deponun yerini öğrenmemeliydi! Yoksa artık bana daha fazla musallat olurdu! Ben düşüncelere dalarken onun beni kucağına aldığını farketmemişim. Pek zorlandığını sanmıyorum sonuçta içi pamuk dolu bir çuval gibiyim. Ethan ilerlerken birden duraksadı. "Küçük bir ayrıntıyı unutmuşum! Eeemm... Evin nerede?" Tanrı'm ne diyecektim? Sonra aklıma muazzam bir fikir geldi!

-Şey... Iki sokak ötede... Eeemm...
-Yani Brockall Sokağı'nda mı?
-Aynen aynen!
-Tamam gidelim bakalım.

Zavallı Ethan, hem beni hem de kaykayımı taşıyordu. Niye ona acıyorum ki ukalanın teki o. Bana bugünlerde bir şey oldu. Hepsi o tek boynuzlu at çişli kahvenin suçu. (Öyle acınacak bir duruma gelmişim ki kendimde değil kahvede hata arıyorum.)

Nihayet o Brocoli mi ne o sokağa geldik. Gözüme güzel gözüken rastgele bir ev seçtim:

-Şurası benim evim. Artık bırak da gideyim.
-Bir şey unutmadın mı?
-Ne gibi?
Anlamazdan geldim. Elbette benden teşekkür etmemi bekliyordu.
-Mesele minnettarlığını bir şekilde göstermelisin bence.
-Minnetlerimi sunuyorum ekselansları
Deyip dalga geçtim. Ne tepki vereceğini merak ettim. Duraksadı ve bir anda yanağımdan öpüp kaçtı! Sen kim oluyorsun da beni yanağımdan öpüyorsun! Hoşuma gitmediğini söyleyemeyeceğim ama yine de yani, şey, eeemm... Ben niye size hesap veriyorum ki?

Neyse, o gittikten bir iki dakika sonra telefonuma mesaj geldi:
GÖNDEREN: Ethan
MESAJ: Yarın sabah seni kahve içtiğimiz yere bekliyorum. Sevgiler Ethan :)
Gitsem mi gitmesem mi bilemedim.
Gitsem ondan hoşlanmış gibi gözükürüm. Ne dediğinizi duyar gibiyim "Ama zaten ondan hoşlanıyorsun!" HAYIR HOŞLANMIYORUM!
Mesaj atmadım merak etsin. (Hihihih) Neler oluyor bana böyle. İzlediğim ergen filmlerindeki salak, yapmacık kızlara benzedim. Öyk! Sonra birden gözüme mesajın sonuna koyduğu Gülen Yüz ilişti. Onun gibi ukalaca bana bakıyordu resmen.
Tamam. Bu konuyu kapatalım. Şimdi daha önemli bir mesele var: Eve nasıl gideceğim? Ev dediysem de depo yani. Biraz ıssız bir bölge olduğu için pek araba geçmiyor. Sonra cesaretimi toplayıp Ethan'ın beni kapısına bıraktığı evin kapısını çaldım. Tatlı ama bir o kadar da garip bir kadın açtı kapıyı.

- Ne istiyorsunuz küçük hanım?
(Dalga mı geçiyorsun? 17 yaşındayım! Nerem küçük? Tamam biraz kısa olabilirim ama küçük de değilim.)
-Şey benim ayağım burkuldu da acaba bana bir taksi çağırabilir misiniz?
-Ne! Ayağın mı burkuldu! Ay! Ambulans!
-Yoo efendim ben iyiyim gerçekten!
-Yok yok seni böyle bırakamam!
(Ve o an hayatımın en BÜYÜK hatasını yaptığımı anladım.)
-Çattık ya...
-Ne dedin yavrum?
-Yok bir şey demedim. Size öyle gelmiştir. Şimdi taksimi çağırabilir misiniz? Annem merak eder.
-Olmaz, ben seni evine götürürüm. Şimdi bana annenin numarasını söyle.
(Aha işte şimdi yandım!)
-Şey annemi arayamam, o yurtdışında, telefon çok para yazar.
-Aaa olmaz öyle şey! Arayalım. Para senden önemli mi?
-Ama o, şey... Rusya'da! Saat farkı fazla! Yarın toplantısı olacak, uyandırıp moralini bozmayalım.
(İyi kurtardım.)
-Babanı arayalım o zaman!
-Babam geçen sene vefat etti...
-Özür dilerim yavrum, bilmiyordum.
-Sorun değil, alıştım.
(Ölüm hakkında yalan atmak moralimi bozdu. Normalde annem öldü ve babam hapiste. Kim bilir belki babamı hapiste öldürmüşlerdir. Kim bilir...)
- Kimle kalıyorsun peki?
(Ne kadar geveze çıktın be kadın, SANANE?!)
-Yalnız kalıyorum.
(Böyle demezsem yanında kaldığım kişiyi de aramak isteyecektir.)
-Ah, yavrum! Seni hiçbir yere göndermem. Benimle kalacaksın.
-Daha sizi tanımıyorum bile. Eğer gitmeme izin vermezseniz polisi arayacağım.

Kadın panik oldu.

-Peki peki... Yeter ki polisi arama! Kötü bir niyetim yok ki zaten yavrum...
-Gidebilir miyim?
-Peki, git.

Sonra tam kapıyı kapatacakken duraksadı ve biraz beklememi söyledi. Içimden her ne kadar kaçmak gelse de ayağım yüzünden bırak koşmayı yürüyemiyordum. Kadın elinde bir kutuyla geldi ve bana verdi. Sonra da "Iyi günler yavrum." deyip kapıyı kapattı.
Evin merdiven basamaklarına oturdum. Kutuyu açtım ve içinden bir sürü kurabiye çıktı! Ben de acıkmıştım doğrusu. Bir tanesinin tadına baktım. Bunu söylemek her ne kadar zor gelse de tadı tam anlamıyla Ş-A-H-A-N-E ydi!
Kadın geveze meveze ama kurabiye yapmayı biliyor. Sonuç olarak ne oldu? Taksi çağıramadım ama beleşe kurabiyelerim oldu.
Taksi çağırmak için başka evden yardım istemek geldi içimden ama artık bu sokaktaki insanlara bakış açım değiştiği için cesaret edemedim ki bu ev en normal görüneniydi. Derken bir mesaj daha geldi: TEKLIFIMI KABUL EDIYOR MUSUN?
Mesajı kimin attığını tahmin ediyorsunuzdur. Hala onunla buluşmakta kararsızım.
Kaykayımın üzerine oturdum. Orada bir yokuş vardı ve işte o an aklıma dahice fikrim geldi. Yokuştan neden kaykayla kaymıyordum? Ama bu fikrin sonu pek iyi olmadı. Kaydım ve aşağıda duran bir motorsiklete çarptım. Aklıma tüküreyim. Ne biçim fikirdi bu?
Motorun alarmı ötmeye başladı. Panik yaptım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Tam o anda biri "Motorum!" diye bağırdı. Ses tanıdık geldi. Arkama döndüm ve bu sayede motorun Ethan'ın olduğunu öğrendim. Bana kötü kötü bakıyordu. Apışıp kaldım.

Kötü Kızlar ÖlmezWhere stories live. Discover now