Bölüm 9

8.5K 424 49
                                    

Ethan'ı o halde görünce gözümden bir damla yaş geldi. Luke, ağlamanın güçsüzlük göstergesi olduğunu söylerdi. Bunu söylediği günden beri sadece iki kere ağladım: onun vurulduğu an ve şimdi. Ağladığımı görmesin diye göz yaşlarımı sildim ve konuşmaya çalıştım. Sesim titriyordu.

-Merak etme Ethan! Hemen seni hastaneye götüreceğim!
-Hayır, hayır gerek yok... Eve gidelim.
-Hayır, Ethan! Olmaz! Hastaneye!
-Beni eve götür dedim, Amber!

Ilk defa bana bağırmıştı. Zaten tanışalı 3 gün oldu da neyse konumuz bu değil.
Ethan'ın telefonunu aldım ve taksi çağırdım. Taksi beş dakika içinde geldi. Ethan'ı zar zor bindirdikten sonra ben de yanına geçtim.

Şoför: Siz yeni nesil de böylesiniz işte!
Ben: Nasıl yani?
Şoför: Her şeyi dövüşerek çözmeye çalışıyorlar!
(Ethan bir anda sinirlendi.)
Ethan: Öyle mi beyfendi?! Neden bu haldeyim şu anda biliyor musunuz? Çünkü...
(Bir anda dili tutuldu. Zorlanmasın diye ben devam ettim.)
Ben: Çünkü 3 tane sapık bana saldırdı ve o da beni savundu.
Şoför: Özür dilerim, evlat. Yanlış anlamışım.
...
Şoför: Aferin sana evlat! Sevgilini koruman çok hoş! Bazı çocuklar var, böyle durumlarda kaçıp gidiyorlar!
(Sevgilin?! Tam lafa girecektim Ethan beni engelledi.)
Ethan: Teşekkürler, efendim.

Eve geldik. "Borcunuz yok. İyi günler." dedi soför. Ne iyi adam!

Ethan'ı taksiden indirdim. Normalde Ethan beni taşırdı ama bu sefer ben onu taşıyorum. Tabi buna taşımak denebilirse. Çocuğu çuval gibi sürüklüyordum. Nihayet eve girebilmiştik. Onu odasına götürdüm ve yatağına yatırdım. Banyodan ilk yardım çantasını aldım. Gömleğini çıkardım. Vücudunda bayağı morluk vardı ve onlar kesinlikle çürüyecekti. Öldüğümde benim de böyleydi. Kaç kişinin bunu demeye fırsatı olur ki? "Öldüğümde benim de böyleydi." Haha.

Ben pansuman yaparken -tabi ona pansuman denirse- konuşmaya başladı. Tanrı'm! Bu çocuk neredeyse ölecek, hala konuşuyor. Çene değil gökdelen resmen. (O nasıl benzetme olduysa artık.)

-Telefonumun şifresini nereden biliyordun?
-Ha?
-Hani taksi çağırmak için telefonumu aldın ya? Şifremi ben söylemedim sana, nereden biliyordun?
-Şey, tahmin etmesi kolay. Duvarında Liverpool'un posteri vardı. Ben de öyle bir tahmin yaptım ve tuttu işte.
-Ama gayet emin bir şekilde yazdın. Yoksa daha önce denedin mi?
(Cevapla Amber?!)
-Yoo, benim şifrem de 1892 de. Bir an kendi telefonummuş gibi girdim.
(Çok iyi bir yalancı olduğumu söylemiş miydim?)
-Peki.
-Peki.

Sonuç olarak bu gece de onda kalmam gerekiyor. Öldü hayali balıklarım. Ve Geveze Ethan konuşmaya tekrar başladı. Şu anda 3 çeşit Ethan var: Ukala Ethan, Mütevazi Ethan ve Geveze Ethan. Şimdi gelecek tepkiler: 4. de "Tatlı Ethan" O çeşit sayılmıyor, çünkü... Tamam, itiraf edeyim: Ethan her zaman tatlı! Öff! Söyledim işte! Memnun musunuz?

-Film izleyelim mi?
-Ne?
-Film diyorum... Izleyelim mi?
-Şu anda yaşayan ölüsün ve film mi izleyelim diyorsun?
(Yaşayan ölü ne ya?)
-Evet?
-Peki.
-Peki

Filmi başlattı. Film "romantik" Kahretsin! İzlerken Ethan uykuya dalmış! Çok tatlı uyuyor. T-A-T-L-I Normalde bunu kaçmak için fırsat olarak kullanırdım ama o sapıklar peşimden gelecek diye korkuyorum. Ne kadar "Cesur Korkak" biriyim. Tam bir "Cerkak"ım. Evet, bu kelimeyi ben uydurdum. Evet, berbat oldu. Evet, susuyorum. Sustum. (Sustum derken bile konuşuyorum...)

Her ne kadar romantik film sevmesem de izlemek istedim ve sonuç olarak 3. kere ağladım! Ne yapayım? Çok duygusaldı!

ERTESI GÜN ☯

Veee... Yine Ethan'ın yanında uyandığım bir sabah! Tanışalı daha 4 gün oldu ama 3 gündür onun evindeyim. Şimdi sabah olduğuna göre sokağa rahatça çıkabilirim! Kaykayımı aldım. Yavaş adımlarla kapıya ilerledim. Kapıya gitmemle önümde duran Ethan'ı görmem bir oldu. Bu çocuk ne ara uyandı ve benden hızlı nasıl kapıya geldi? Bu da filmlerdeki o gizemli evlerden miydi yoksa?

-Hoşçakal demeden nereye gidiyorsun?
-Çok tatlı uyuyordun, uyandırmak istemedim.
(Bunu sesli mi söyledim ben?)
-Hmmm...
(Veee... Yine ukalaca gülümsedi. Sana da merhaba Ukala Ethan.)
-Eeemm... Ben gideyim en iyisi...
-Hayır olmaz. Bugün benimle kahvaltı yapmaya Bullockart Cafe'ye geliyorsun.
-Olmaz. Dün çok yoruldun zaten. Ben gideyim. Belki başka zaman.
-Ama ben şimdi istiyorum.
(Nereden geliyor bu paralar?)
-Peki...
-Peki.

Dünkü filmde kız ve oğlan hep "Tamam" diyorlardı. Biz de hep "Peki" diyoruz. Bu bir işaret mi?

-Ethan?
-Ben hemen eve uğrasam. Üstümü değiştirip gelsem? Böyle gitmeye çekiniyorum da .
-Peki. O zaman kafede buluşuruz. Olur mu?
-Olur.
-Gerçi böyle çok güzelsin...
-Ne dedin?
-Eeemm... Hiçbir şey!
-Merak etme, ilk seferinde duydum zaten!
(Nasıl bir hismiş Ethan efendi?)

Hemen bir taksiyle depoya gittim. Arada bir yeşil etek almıştım. Onu ve siyah bir tişörtü giydim. Altıma da spor ayakkabılarım. Fena gözükmüyordum. Yine de bir ara alışverişe çıkmam lazım. Saçlarımı da salaş bir şekilde topladım. Ethan kafenin adresini mesaj attı. Hemen bir taksiye atlayıp oraya gittim. Ethan kapıda beni çiçeklerle bekliyordu. Hem de papatyalarla. Mesaj alındı Ethan! Ama bana bunlar sökmez. Ben senin tanıdığın Kızlardan değilim! Elini beline koydu. Koluna girmemi istiyor sanırım. Anlamazdan geldim. "Ihımm!" diye boğazını temizledi. Mesajı aldım ama inadına anlamamazdan geldim. Biraz gıcık kaptı galiba. Kapsın banane! 5 dakika dikildik kapıda. Insanlar tuhaf tuhaf bakmaya başlayınca koluna girdim ve içeri girdik. Sandalyemi çekti ve beni oturttu. Ne kadar centilmen! Ama ben bunları yer miyim? Yemem.

Kötü Kızlar ÖlmezWhere stories live. Discover now