•44•

2.2K 132 20
                                    

Bugün Emin'in doğum günüydü. Sabah ezan saatinde kalkmış ve bir sürü kurabiye tarzı yemekler yapmıştım. Patates salatasının tüm malzemelerini koyup karıştırmadan bıraktım, akşama kadar durabilmesi için.

Eylem beni evden alıp Ahmet Bora' nın ayarladığı kafeye giderken birlikte pastayı da alıp mekana vardık.

Dün Hayal ve nişanlısı Kadir'i de davet etmiştim. Hayal şimdiden gelip süslemelere yardım ederken Kadir abi işi bittiğinde akşama doğru geleceğini söyledi. Bu yüzden Hayal, Eylem, Ahmet Bora ve ben tüm hazırlıkları üstlenmiştik. Ama bir süre sonra benim buradan gitmem ve Emin' i oyalamak için dışarıya götürmem gerekiyordu.

Eylem'e beni tekrar Emin' in iş yerine bırakmasını rica edince birlikte oraya gittik. Eylem'se tekrar mekana dönüp işlere yardım edecekti.

İş yerinden içeri girdiğimde birkaç çalışanın gözleri bana dönüp baş selamı vermekle yetindiler. Ben de aynısını yaparken birisi yerinden kıpırdadı ve Emin'in müşteri olduğunu düşündüğüm kişiyle konuşmasını böldü. Emin hızla çatık kaşlarıyla yüzünü bana çevirdiğinde kaşları normale dönüp gülümsedi. Yanındaki adama hızlı hızlı bir şeyler anlattıktan sonra yanıma geldi.

"Hayırdır güzelim? Haber verseydin keşke. Alırdım seni, nasıl geldin? Bir şey mi oldu yoksa"
"Sakin ol, hiçbir şey olmadı. Hem boşver bunları. İşin bittiyse bir yere gitmemiz gerekiyor"
"Nereye gideceğiz?"
"Lunaparka" dedim heyecanla. Biraz yüksek sesle söylemiş olacağım ki birkaç kişi bize döndü.
"Lunaparka mı? Emin misin?" ellerinden birinin yumruk olduğunu gördüm. İkimizin de aklına aynı gün geldiği aşikardı.

Yumruk sıktığı eline nazikçe dokundum ve omuz silktim.
"Eminim, hem sen demedin mi kötü anılarının yerine güzellerini getireceğim diye. En kötü anlarımdan birisi oydu. Tekrar lunaparka gidersek belki artık aklıma o gün değil bugün gelir" başımı yana eğip baktım.
"Olmaz mı?"
"Olur, olur tabii ki. Bir anda öyle söyleyince şaşırdım. Hava serin ve sen yine üstüne ceket almamışsın. Bekle beni hemen geliyorum"
"Serin değil, dışardan gelen benim. Sen nerden biliyorsun havayı?"
"Tüm gün içerde durmuyorum ya güzelim, bekle beni burda" yanaklarımı şişirip derin bir nefes verdim.

Kısa süre içinde geri geldiğinde ceketini sırtıma atıp arabasına doğru yürüdük.
"Ailenin haberi var değil mi? Bir saat içinde hava kararır"
"Merak etme, haberleri var" başını sallayıp gözünü yoldan ayırmadan arabayı sürmeye başladı.

Arabada sessiz bir şekilde ilerlerken trafiğe yakalandık. Yürüsek daha hızlı gidebileceğimiz bir yavaşlıktı. Emin kendini ileriye atıp yan tarafına bakarken ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.

Kendi tarafındaki camı açıp birisine seslendi.
"Abicim bir bakar mısın?"
"Noldu Emin, kim o?"
"Dur bir saniye" dediğinde kafasını hafif çıkartıp gel işareti yaptı.

Küçük yaşlarda bir kız çocuğun elindeki güller görüş açıma girdiğinde merakla kaşlarımı kaldırdım.
"Tanesini kaça satıyorsun bakalım"
"80 abi. Vereyim mi?"
"Ver hadi bir tane" arka cebindeki cüzdandan 100 tl çıkartıp çocuğa uzattı.
"Abi bozuğum yok, bozuk versen olmaz mı?" saçları örgülü, çok masum duran kız çocuğuna içimi çekerek baktım. Bu kadar küçük yaşta çalışması hiç doğru değildi, neler yaşadığını düşünmek bile tüylerimi ürpertiyordu.
"Üstü kalsın" diyip kafasını okşadı. Kalbini severim senin be adam.
"O zaman hakkınızı helal edin"
"Kendi rızamla verdim zaten, hakkım helal" dediğinde gülü bana vermeden elinde tutmaya devam etti.
"Aman sepetten çıkartırken dikkat et, gül güzeldir ama dikeni batabilir"
"Artık acıtmıyor abi, sağ ol yine de" artık acıtmıyor mu dedi o?

Gözümden akan yaşı hemen silip teşekkür ettim. Biz yolumuza devam ettik, çocuk da kendi yoluna devam etti.

"Ee, gülü bana vermeyecek misin?" dedim konu dağılsın diye. Biliyordum, Emin de benim kadar üzülmüştü.
"Vermeyeceğim"
"Vermeyecek misin? Neden aldın ki o zaman?"
"Kendime aldım" dediğinde zor tuttuğu gülmesini salıverdi.
"Alabilirsin tabii ki" dedim bozulduğumu belli etmemeye çalışarak.
"Şaka yapıyorum yavrum. Üstünde dikenler var, onları çıkartayım vereceğim"
"Gerek yok ki. Dikenli de güzeller"
"Canını yakacak bir şey verir miyim ben hiç sana?" gülümseyip tekrar önüme döndüm. Tekrardan konuşmadan yolumuza devam ettik. Kısa sürede gideceğimiz yere vardık.

"Lunaparklar düşündüğüm kadar büyük değilmiş. Eskiden her bir alet devasaydı. Tabii şimdi de büyükler ama o zamanlar gözümde daha çok büyüttüm galiba" gülümseyip bana karşılık verdi.
"Neleri denemek istersin?"
"Hmm" işaret parmağımı çeneme hafifçe vurarak etrafıma baktım.
"Şey, çarpışan arabalara binelim mi? Küçük İkra'ya kanıtlamam gereken bir şey var"
"Ne kanıtlayacaksın bakalım" dediğinde gözlerinden hüzün geçti. Her hissimi sanki o da hissediyordu.
"Herkes tarafından bırakılmayacağımı"
"Senin herkesin olmaya geldim ben güzelim, artık kimse seni terk edemez"
"Edemez değil mi?"
"Edemez tabii ki, hadi gel" elimi tutarak koşar adımlarla çarpışan arabaların olduğu tarafa doğru gittik.

Biletleri alıp yaklaştığımız sırada kalbim çarpamaya başladı, derin bir nefes alıp Emin'e baktım. İşte güvendiğim adam dedim içimden, o yanımdayken bana kimse zarar veremezdi.

Sıra bize geldiğinde farklı arabalara binip arabaları sürmeye başladık. Unutmuştum sürmeyi, zaten bir kez öğrenmiştim. Öğrenmeye çalışırken de terk edilmiştim.

Gülümseyerek etrafıma baktığımda hiçbir arabada Emin'i göremedim. Telaşla kemeri çıkartıp ayağa kalktım, etrafta gülme sesleri vardı ama bana uğultu gibi gelmeye başlamıştı.

Arabanın içinde ayakta dururken bir anda kollarımdan tutup birisi beni indirdi.
"Burdayım güzelim korkma, hemen arkandaydım. Telaşlandığını gördüm. Bıraktığımı düşünme sakın, hep arkandayım, yanındayım"

Görücü mü Geliyor?Where stories live. Discover now