•39•

2.4K 150 23
                                    

"Eylem ve Ahmet'e sinirlenmediğine çok sevindim" beni eve bırakmak için zorlamıştı, arabayla bırakacaktı fakat zaten kısa mesafe olduğu için birlikte yürümek iyi olur diye düşünmüştüm.
"Aslında sinirlendim, ama sözümüz söz, kavga etmeyeceğim dedim bir kere sana. İkinci olarak kız kardeşimin mutluluğunu ben de isterim. Ne kadar o kişi benim en yakın arkadaşım olsa da" son sözlerini söylerken gerildiğini hissettim. Ellerini pantolonunun ön cebine koyarak yürümeye başladı.

"Haklısın, seni anlayabiliyorum. Kendini tutup sakin kalmana çok sevindim" kafasını çevirip bana gülümseyerek baktı. Giydiği kısa kollu beyaz tişört kollarındaki hafif kaslarını ortaya çıkarmıştı ve gözlerim oraya takılıp duruyordu. Daha sonra fark ettim ki bu soğukta üstüne ceket almamıştı.

"Sen niye ceket almadın üstüne?"
"Unuttum" dedi omuzlarını silkeleyerek.
"Hasta olursan görürsün o zaman unutmayı"
"Sen beni mi düşünüyorsun bakim?" yüzümü yere indirdim.
"Ne alakası var ya, hasta olursan kim bakacak sana?"
"Sen bakacaksan hemen hasta olabilirim. Hatta bak hastayım bile öhö öhö" yaptığı yapmacık öksürükler beni güldürmeye yetmişti. Güldüğüm an gözleri gülüşüme kaymıştı.
"Neyse ya ne yaparsan yap"
"Hmm, demek lafı değiştiriyoruz"
"Beni bu kadar iyi tanımana sevinsem mi üzülsem mi bilemedim doğrusu"
"Seni bilemem ama benim için iyi bir şey galiba" gülüşüme karşılık verdi.

"Biz yakında evleneceğiz ama daha senin doğum gününü bile bilmiyorum. Ya da ya da şey, en sevdiğin rengi. En sevdiğin şarkıyı da bilmiyorum"
"Tek tek cevap vermeli miyim?"
"Evet evet, çok merak ediyorum. Söyle hadi"
"Tamam" dedi uzatarak ve devam etti.
"Doğum günüm 13 Nisan"
"Ne? Nasıl ya, e haftaya o zaman!" dedim sesimi yükselterek.
"Doğum günü kutlamayı sevmiyorum, önemi yok yani"
"O gün sen doğmuşsun. Nasıl önemi yok" güldü.
"Gerek var mı ki?"
"O nasıl söz! Var tabii ki" hatırlayabileceği güzel bir doğum günü hazırlamam gerekiyordu. Kesinlikle!

"Peki o zaman diğer soruya geçelim"
"Evet, en sevdiğin renk ne?" gözümün içine baktı.
"Yeşil" dedi gözlerini gözlerimden ayırmazken.
"Hmm, güzel bir renk bence de" dudağının tek tarafı kıvrıldı. Çıkan çizgileri onu daha da yakışıklı yapmıştı.
"En sevdiğim şarkıya da gelince, Nilüfer-Ta Uzak Yollardan olabilir" şarkıyı hatırladığımda gülmeden edemedim, bu şarkı sanki bizi anlatıyordu.
"En sevdiğin yemek ne peki?"
"Fark etmez, her şeyi yerim ben"
"Ya ama öyle olmaz. İlla bir tanesini daha çok seviyorsundur"
"Ama yok ki, güzel yapılmış tüm yemekleri yerim"
"Benim kötü yaptığım patatesi de yedin ama"
"O ayrı canım, onu sen yaptın tabii ki yiyeceğim"
"Peki öyle olsun"

"Son olarak boyun kaç?" dedim aklıma gelen tek soruyla.
"1.84 senin?"
"1.62"
"Daha uzun olmamı ister miydin?" dediğinde gözlerimi büyüttüm.
"Ay yok o ne öyle, bir devle birlikte mi olacağım. Gayet iyi. Hatta benim için uzunsun bile. Ben daha uzun olsam olabilirdi. Senin omzuna bile zor geliyorum, uzak mesafe ilişkisi gibi olurduk daha fazlasında. Hem neden sordun ki?"
"Bilmem, bazıları 1.90 altı sevmez ya onun için. Belki sen de sevmezsin diye dedim"
"Sevmeseydim şuan yanında olmazdım" dediğim şeyi fark edince bakışlarımı hemen kaçırdım, Emin de sadece gülüp beni zor durumda bırakmamak için bir şey söylemedi. Bu şekilde biraz daha yürüdük.

Benim mahallemin girişinde bakkal önünde Serkan duruyordu. Elindeki sigarasıyla inatla bize bakmaya devam ediyordu. Emin'in gerildiğini hissettim. Yüzüne baktığımda gözlerini dikmiş Serkan'a bakıyor, aynı zamanda dişlerini sıkıyordu.
"Emin hadi gidelim"
"Ooo bizim güzel çiftimiz de gelmiş" dedi inat eder gibi Serkan. Emin bir şey yapmasın diye kolunu tuttuğumda gerginlikten kol kaslarının ne kadar sertleştiğini fark ettim.
"Yanındaki kızın tadını çıkarsana ne bakıyorsun"
"Biraz daha konuşursan ağzının ortasına yumruğu yiyeceksin! Kapa çeneni" dedim. Gözlerini dalga geçercesine büyüttü ve sinir bozucu gülümsemesini takındı.
"Emin hadi gidelim bak sadece bizi sinir etmeye çalışıyor. Oyununa gelmeyelim"
"Gidelim güzelim"

Binanın önüne gelince durduk.
"Hadi içeri gir, eve girene kadar bekliyorum seni"
"Tamam ama camdan sana bakacağım, sakın sataşayım deme"
"Tamam tamam merak etme, eve gir hadi. Dikkat et kendine"
"Sen de dikkat et, görüşürüz" binaya girip hızlıca asansörle bizim kata çıktım. Anneme selam verip direkt odamın camından dışarıya baktım. Emin hala bina merdivenlerine bakıyordu. Gerginliğini buradan hissedebiliyordum. Emin hareketlenip bakkal tarafına arkasını dönerek diğer yönden gitti, yolunu uzatsa da Serkan'la karşı karşıya gelmemek için en iyi yol buydu. Derin bir nefes alıp camı kapattım. Babamın gelme saatine kadar uzanıp telefonla uğraştım.

Kapı çaldığında annemle birlikte kapıya gittik. Yüzüme gülümseme yerleştirip babama hoşgeldin desem de o yüzüme bakmadan anneme selam verip odasına geçti. Artık bu son noktaydı, her gün kendimi ona yarandırmaya çalışıyordum ama o yüzüme bile bakmıyordu. Odasının kapısında çıkmasını bekledim.

"Baba neden beni sevmiyorsun?"

"Çekil uğraştırma beni"
"Hayır bu sefer çekilmeyeceğim! Neden yüzüme bakmıyorsun. Ne istediysen yaptım. Size yük olmamak için derslerime çalışamadım, kitaplar çok pahalıydı diye. Evlenmemi istediniz, yakında evleniyorum. Ama yine de sana yaranamadım. Neden baba neden? Bana neden böyle davranıyorsun! Hiç mi sevilmeyi hak etmedim baba ben?" dedim gözyaşlarımı silmeye çalışarak.

"Bana baba deme! Yeter artık. Ben de dayanamıyorum"
"Mustafa yapma lütfen" dedi arkamdaki annem.
"Sen sus kadın! Hepsi senin suçun"
"Anlamıyorum baba, ne demek istiyorsun?"
"Öğrenmek mi istiyorsun, senin baban değilim. Mutlu musun artık?" yüzüme kapıyı kapattığında neye uğradığımı şaşırdım.




Upuzun aradan sonra tekrar karşınızdayım. Öncelikle bir aydır bölüm atamadığım için hepinizden özür diliyorum. Ama anlayış gösterin lütfen, isteyerek yapmadım:(

Neyse neyse, kaldığımız yerden devam edelim.

Yeni kitap yazıyorum adı "Sanatsal Aşk" onu da okursanız çok memnun olurum, söz bu kadar ara vermeyeceğim.

Yorum yapmayı ve yıldızlamayı unutmayınn

ÖpüldünüzZzZ<3

Görücü mü Geliyor?Where stories live. Discover now