•33•

3.4K 199 28
                                    

••••••••••••••••••••••

34Bin okunma olmuşuz bile :)

Sizi bir süre beklettiğim için çok üzgünüm. Birkaç nedenden dolayı yazamadım, daha sonra da ben de bir çok insan gibi gribe yakalandım. Şuan çok daha iyiyim. İyi olduğum an tekrar yazmaya döndüm.

Önceki bölümde küçüklüklerine dönmüştük, şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz, iyi okumalarrr.

•••••••••••••••••••••••••

Emin'in yanına hızlı adımlarla giderken sevincim yüzümdeki sırıtıştan belli olduğuna emindim. Bir süredir onu görememenin özlemi vardı içimde.
"Selam" dedim harfleri uzatarak. 
"Hoşgeldin" 
"Hoşbuldum" dediğimde yüzüme, daha doğrusu gözlerimin içine hayranlıkla bakıyordu. Utançla kafamı çevirmek zorunda kalmıştım. Bana bakması bile kalbimi hızlandırmaya yetiyordu. 

"Bakma öyle"
"En sonunda nefes de alma diyeceksin diye çok korkuyorum" diyerek gülümsedi. 
"Dersem görürsün" 
"De" dediğinde gözlerimi devirdim ancak inatlaşmadan geri de kalamazdım. 
"Nefes alma" dedim alayla kaşlarımı kaldırırken. Dediğim anda nefesini bariz bir şekilde belli ederek tuttuğunda kaşlarımı indirdim. Her dediğimi yapmak zorunda mıydı? 

"Şaka yaptım ya ver şu nefesini" dedim. Nefesini tutarken hiçbir şekilde gözünü de kırpmamıştı ve bu bana korkunç geliyordu. 
"Hadisene bak çok uzun süre tuttun iyi bir şey değil bu. Ver nefesini" desem de bana bakarak nefessiz bir şekilde kımıldamadan duruyordu. 
"Bu şakanın dozu kaçtı ama. Korkutuyorsun beni" dedim endişeyle. Bir dakikadan fazla olmuştu bu şekilde duralı. 

Emin'i sarsmaya ve kendine getirmeye çalıştım. O esnada nefes almasa da gözlerini kırpmadan hareket etttirerek bana dönderdi. 
"Oh çok şükür. Çünkü bu şaka hiç komik değildi haberin olsun" diyerek sarsmak için tuttuğum kolunu bıraktım. Bıraktığım anda sendeledi ve geriye doğru düştü. 
"Emin! Emin kendine gel. Neler oluyor ya ne yapıyorsun?" dedim dehşetle. Sırt üstü uzandığı yere hemen yanına çömeldim. 
"Emin sana diyorum ne oluyor? Cevap ver lütfen korkutuyorsun beni" dediğim anda 'Aaaaaa" diye bağırarak doğrulduğunda ben de çığlığı basmıştım. 

Yatağımdan sıçrayarak kalktığımda elimi kalbime götürdüm ve gördüğüm kabusu sindirmeye çalıştım. Hayatımda gördüğüm en tuhaf rüyayı görmüştüm. Bu da neyin nesiydi böyle? 

Elimi boynuma götürdüğümde ter içinde kaldığımı fark ettim. Kabusun etkisi olmalıydı. Yatakta oturur vaziyetteyken kapım aniden açıldı. 
"Noluyor ya?" dedim kapıya doğru. Sabah sabah ne yaşıyordum ben? 
"Kızım noldu niye bağrıyorsun?"
"Kabus gördüm sanırım, bir şey olmadı"
"Öyle bir bağırdın ki, çok korkuttun beni"
"İyiyim anne merak etme, kalkıyorum şimdi" dedim geçiştirmek istercesine.
"Tamam" dediğinde açtığı kapıyı tekrar kapattı annem.

Boynumdaki terden yapışmış olan saçlarımı geriye ittim.

Hayatıma bir anda girmiş olan birisinin ölüm korkusu sarmıştı içimi. Emin'i bir haftadan uzun süredir görmüyordum. İşleri bu aralar çok sıkı olmaya başlamıştı. İşten çıkar çıkmaz beni arıyor, yaklaşık yarım saat herhangi bir şey hakkında konuşup kapatıyorduk. Yine de bu bana yetmiyordu. Onu her gün görmek geliyordu içimden.

İyi olduğunu teyit etmek için mesaj atmayı akıl etmiştim. Yastığımın altındaki telefonu çıkartıp mesajlaşma kısmına girdiğimde günaydın mesajı attığını gördüm. Her gün hemen hemen aynı saatlerde günaydın mesajı atıyordu, bu durumdan fazlasıyla memnundum.

Emin Beyciğim: günaydın güzelim(07.23)

İkra: günaayydııınnn(09.57)

Telefonu elimden bırakıp yataktan ayaklarımı sarkıttım. Beş dakikaya yakın bu şekilde oturdum. Ne düşündüm, neden bunu yaptım bilmiyordum. Her sabah bunu yapıyordum.

Yerdeki terlikleri ayağıma geçirip yatağımın uç kısmında kalan pencerenin perdesini çektim. Nisan ayının ortalarında olduğumuz için hava eskisi kadar soğuk değildi. Pencereyi açıp odamın havalanmasını sağladım. Odamdan çıkarken kapıyı örtüp tuvalete girdim.

İşimi hallettikten sonra çıkarken karışmış olan saçlarımı da dağınık ev topuzu yapıp mutfağa geçtim. Annemin Müge Anlı eşliğinde patatesleri soyduğunu gördüm. Ben de yanına geçip masayı hazırlamaya başladım.

"Kızım rüyanda ne gördün de öyle bağırdın?"
"Nasıl bağırdım ki?"
"Allah korusun ama canını alıyorlarmış gibi bağırdın" canımı alıyorlardı zaten anne.
"Kötü bir kabustu ya önemli değil geçti gitti"
"Öyle olsun bakalım, zeytin kabında zeytin kalmamış. Zeytin doldur sen" dediğinde dolaptan zeytin dolu poşeti elime aldım. Zeytin kabına boşalttıktan sonra geri yerine koydum.

Annemle birlikte sessizce sadece Müge Anlı'yı izleyerek kahvaltı yapıyorduk. Telefonum masanın üstünde titreyince elimdeki çatalı bırakarak telefonu elime aldım.

Emin Beyciğim: nasılsın

İkra: sabah kötü bir kabusla uyanmayı saymazsak iyiyim

İkra: sen nasılsın

Emin Beyciğim: hayırdır inşallah, ne gördün?

İkra: seni gördüm

Emin Beyciğim: beni mi özledin:)

İkra: rüyada değil kabusun içinde gördüm maalesef seni

Emin Beyciğim: nasıl bir şeydi bu kabus

İkra: ölüyordun desem ölmüyordun, yaşıyordun desem yaşamıyordun. garip bir şeydi işte

Emin Beyciğim: o nasıl oluyor ya

İkra: ahahahahaha ben de anlamadım ki

Emin Beyciğim: hayırlısı olsun ne diyelim

İkra: aynen öylee

Mesajlardan çıkıp bitirdiğimiz kahvaltıyı toparladım. Odama geçip tam oturduğum esnada tekrar mesaj geldi. Emin'den geldiğini görünce istemsizce sırıttım.

Emin Beyciğim: kapıya senin için küçük bir sürpriz bıraktım, al hadi onu

İkra: sürpriz mi? ne sürprizi?

Emin Beyciğim: açınca görürsün

İkra: hemen alıyorum bir saniye

Emin Beyciğim: bekliyorum :)

Telefonu bıraktığım gibi koşarak dış kapıyı açtım. Yerde ortalama bir boyutta kutu duruyordu. Binadan hiç ses gelmeyince Emin'in gittiğini anlayıp kutuyu aldım. Hafif bir kutuydu.

Oturma odasında koltuğa oturup kutuyu yavaşça açtım. İçinde düşündüğümden daha çok eşya vardı. Gözüme ilk takılan şey çerçevelenmiş fotoğraftı. Küçüklük fotoğrafımız. En önde benim durduğum, hemen arkamda Eylem ve Emin'in olduğu o fotoğraf vardı. Elime aldığımda uzun süre fotoğrafa baktım. Onlarda kaldığım gün çekinmiştik. Benim gülümsemekle gülümsememek arasında kaldığım bir hal vardı yüzümde. Babamı o gün kaybetmiştim fakat onları bulmuştum.

Çerçeveyi koltuğa bırakıp kutunun içine baktım. İçinde iki tane beyaz gül vardı. Yine güllerin dikenleri kesilmişti. Elime alıp güllerin az kalan kokularını içime çektim. Onları da bir kenara bıraktığımda kutunun içinde sadece çikolatalar kalmıştı. Benim ekmek almak için gittiğim bakkalda unuttuğum para yüzünden Emin'in benim yerime ödediği gün aldığım çikolatanın aynısıydı. Üç tane aynı çikolata vardı. En sevdiğim çikolataydı. O gün aldığım çikolatayı nasıl unutmamıştı ki?

Görücü mü Geliyor?Where stories live. Discover now