22

126 22 32
                                    


"Minho." Chan silah seslerinin kesilmesi ile yumduğu gözlerini araladı. İçeriye giren üniformalılarla rahatlarken yeniden seslendi ona hala sıkı sıkı sarılan adama. "Changbin'ler geldi. Kurtulduk." Kafasını kaldırıp Minho'ya baktı. Fakat onun aksine kapalı olan gözlerle içinde endişe kırıntıları belirdi. "Minho!" Hızla dizleri üzerinde durup elleri ile kontrol etti bedenini. Üzerine ağırlığını vermesi iyi şeyler düşündürmüyordu. "Minho gözlerini açar mısın?" Eli yüzünü buldu. "Minho!" Elinde hissettiği sıcaklık ile hızla eline baktı.

"Minho vurulmuş!" Etraftakilerin dikkatini çekmek ister gibi bağırdığı anda gördüğü bedenle daha fazla bağırdı. "Changbin! A-ambulans çağırın!" Omzuna vermişti şu an Minho tüm ağırlığını. "Ekipleri yollayın." Changbin telsize konuşup hızla Chan'ın yanına geldi. "Sen iyi misin?" Dediğinde kendini düşünecek halde bile değildi. "Minho yaralanmış." Dedi yeniden, sanki Changbin anlamamış gibi. Changbin ise kafasını sallayıp Minho'yu Chan'dan ayırmaya çalışıyordu daha rahat görebilmek için yaralandığı yeri.

"Nefesini hissettim, yaşıyor." Dediğinde yere uzanmıştı hareetsiz bedeni Changbin'in yardımı ile. Beyaz gömleğinin büyük bir kısmı kırmızıya boyanmıştı. "Yaşıyor değil mi?" Dedi yine de. Gördüğü manzara ile titreyen elleri ile Minhoya dokundu. Elindeki kan gömleğinin temiz yerini de kırmızıya boyarken titrek bir nefes aldı. "Yaşıyor hyung, sakin ol."

Changbin yarasını kontrol etmek için gömleğini sıyırdığında gördüğü şeyle rahatladı. "Yelek giymiş." Chan gözlerini bedenine çevirdi. "Kurşun belini sıyırmış sadece. Bir şey yok."

"Niye gözünü açmıyor o zaman." Görse de inanmıyordu hala. "Başka yerden de mi yaralandı? Çok kan var Changbin." Changbin onun söylediği ile biraz daha inceleyecekken Minho'nun yüzünü buruşturması ile dikkatini ona vermişti. Aynı zamanda ekibin de içeri girmesi ile onlara devretmişti her şeyi. "Hyung, senin bir şeyin yok değil mi?" Diye sordu yeniden. Olayın sıcaklığı ile bir şey hissetmiyor olabilirdi çünkü.

"Yok bir şeyim. İyiyim ben." Gözlerini yumdu sıkıca. Olayın şokunu atlatmaya çalışıyordu hala. Kalbi hızla atıyor, beyni uyuşmuş gibi hissediyordu çünkü. Minho'nun sedyeye alınmasını, yarasına bası uygulanmasını izliyordu aynı zamanda. "Benim yüzümden oldu." Diye fısıldadı. Minho haklıydı, başında ona söylediği gibi... Buraya gelmeleri onun yüzündendi. Minho onun yüzüne vurulmuştu.

"Sen hiç iyi görünmüyorsun." Changbin'in söylediği şeyle boş baka gözlerini ona çevirdi Chan. Bir kaç saniye her şeyi idrak etmeye çalıştı. "Minho vuruldu." Dedi Changbin'e. Onu korumaya çalışırken olmuştu hem de. Changbin ekiplere Chan'ı gösterdi. Ona da bakmaları lazımdı. Yüzü gözü kan içindeydi zaten. Boğuşmalardan kalan izleri taşıyordu.  "Bay Bang, yaralarınıza bakmam gerekiyor." Chan etrafında gezdirdi gözlerini. Yerlerde yatan adamlar, bazıları sağ bir şekilde kelepçelenmiş götürülüyordu.

"İyiyim ben." Minho'nun götürülmesi ile bir iki adım atmıştı ki sendelemişti. Eli ayağı tutmuyor gibi hissediyordu şu an. Kolundan tutan Changbin dikleştirdi bedeni. "Zaten Bay Lee'nin yanına gideceksin, ambulansta yaralarına baksınlar işte. Israr etme." Kafasını salladı sadece. İlerleyip sessizce Minho'yu takip etti. Bedenine bağlanan kablolar en azından kalbinin hala attığını gösteriyordu. Ambulansa vardıklarında, Minho'nun bindirildiği  ambulansa geçti o da.

Hızla ambulansın kapıları kapatılmış, siren sesi ile hastaneye doğru ilerlemeye başlamışlardı. Minho gözlerini araladı hissettiği yoğun acı ile. Yelek de olsa birden fazla kurşun geldiği için bayılmıştı muhtemelen. Bedeninde ağrı yapmıştı mermiler. Chan biraz daha yaklaştı gözlerini açması ile. "Chan." Minho'nun yorgun sesi ile elini tutup burada olduğunu belli etmek ister gibi varlığını hissettirmek istedi. "Burdayım." Diye fısıldadı sesini bulduğunda. "İyi misin?"

Minho'nun boğuk çıkan sesi, bu halde olmasına rağmen hala Chan'a iyi misin diye sorması Chan'a kendisini daha kötü hissettieiyordu. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Nefret ediyorum bu sorudan." Diye mızmızlandı, hayatta mızmızlanabileceği tek kişiye. Minho avcundaki eli sıkıp güldü canı yansa da. "Biliyorum." Diye yanıtladı onun bu söylediğini. Teknisyenlerin Minho'ya sorduğu sorular ile kesilmişti iletişimleri. Hastaneye kadar da hem Minho'nun bulgularını takip etmişler hem de Chan'ın yaralarına pansuman yapmışlardı.

Ambulanstan inseler de, Minho odaya alınana kadar ayırması ikili ellerini. Chan, kapatılan kapının ardında kaldığında daha fazla kendini sıkmayı bırakmış bedeni sarsılmaya başlamıştı akan göz yaşları ile birlikte. Titreyen bedeni, yığılacak gibi olduğunda duvara tutunarak oturmak için yer aramıştı. Nefes alamıyor gibi hissediyordu şu an. Sanki dünyada sadece o kalmış gibi yalnız hissediyordu. Ağzından bir hıçkırık kaçtığında elini ağzına koyup gözlerini sildi hızlıca. Derin nefesler almaya çalışıp kafasını kaldırarak gözlerinden akan yaşları içeriye tıkmaya çalıştı. "Ağlama." Burnunu çekip eliyle gözlerini tuttu. "Ağlama gerizekalı." Nefesini düzene sokmaya çalışıp sakinleşmeye çalıştı ama beceremiyordu. Göz yaşları dökülmeye devam ediyordu. Daha fazla sarsılıyordu o geniş omuzları. Gözlerini kapatıp sadece Minho'nun iyi olmasını diledi.

Omzuna dokunan el ile irkilip gözlerini açtığında Felix'in üzgün gözleri karşılaşmıştı. Hiçbir şey söylemeden yanına oturup kollarını açtığında, Chan sanki birisinin ona kucağını açmasını bekliyormuşcasına sarılıp kafasını omzuna koymuş dişlerini sıkarak ses çıkarmadan ağlamaya devam etmişti. Felix ise hiç konuşmadı. İyi misin sorusu, nasılsın sorusu boşaydı bu durumda. Ona teselli vermek, ağlama demek de anlamsızdı. Sadece yanında olup ağlamasına izin vermek bazen en büyük destekti.

İkisi de benzerdi çünkü. Benzer acılar, benzer hayatlar, benzer kişiliklerdi. Bu yüzden de Felix onu daha iyi tanıyordu belki de. Onun istediği şeyi daha iyi biliyordu. Çünkü onun da ona sorgusuz sualsiz açılan kollara ihtiyacı vardı.

"Benim yüzümden oldu." Yine kendini suçladı göz yaşları arasından. Hayatındaki herkese zarar veriyordu Chan. Ne zaman birisi ile yakın olsa başına bir şey geliyordu. Hep Chan'ın yüzündendi işte. Belki de hayatlarına girmese onları sevmese daha güzel bir hayat yaşayacaklardı.

"Bay Bang, mesleğinizin bir parçası bu." Kısık sesle konuştu Felix. Boğazı düğümleniyodu onun da. Çünkü sadece Bay Lee bu halde diye ağlamıyordu, farkındaydı. Minho gayet iyiydi çünkü. Kendini garantiye alması zekice bir hareketti. Chan yavaşça ayrıldı Felix'in küçük bedeninden. Gözlerini sildi hızla. Kendini nasıl bu derece kaybettiğini bilmiyordu. "Nefret ediyorum ağlamaktan da." Sertçe siliyordu göz yaşlarını. "Kendimden de nefret ediyorum."

Felix dudaklarını birbirine bastırıp kendisine gelmesini bekledi sadece. Karşısındaki adamı izlerken, dışarıdan ne kadar da güçlü ve umursamaz göründüğünü düşündü. Tamamen tam tersiydi aslında. Güzel gülenlerin her zaman daha fazla acı çektiğini duymuştu bir yerde. Tam o an doğruladı bunu. "Görmedin beni böyle." Chan'ın kendini göstererek söylediği şeyle kafasını salladı buruk bir gülümseme ile. "Burada mıydınız siz ya?" Dedi gülerek. Chan da gülüp burnunu çekti.

Yani kendisi sakinleşse bile kızarık burnu, yanakları ve şişmiş gözleri ağladığını haykırıyordu zaten. "Bay Bang." Dedi Felix biraz sonra. Karşısındaki hala kendini toparlamaya çalışan adama cebindeki selpak paketini uzattı. "Sizin suçunuz değil." Daha sona duraksadı ileriye gitmek istemiyordu çünkü ama devam etti "Değildi." Chan ona uzanan ele baktı, daha sonra da söylediği şeyi işitti kulakları. Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı. Küçük ele uzanıp paketi aldı. Gözlerini etrafta dolaştırdı.

Beynine hücum eden çığlıklarla gözlerini kapattı. Her zaman suçu kendinde arıyordu Chan. Ortada bir sorun varsa, bu sorunun nedeni hep kendisi olurdu. Ona öyle söylenmişti çünkü. Chan nasıl bunun aksini iddia edebilirdi ki. Ona yüzlerce kez "Hepsi senin yüzünden!" "Tüm bunlar senin suçun!" Dendi. Ailesinin dağılma sebebiydi Chan. Onları yok eden kişiydi. Nasıl suç onda olmazdı? En büyük suçluydu. Kimsenin onu sevmemesinin sebebi de buydu belki de. Şimdiye kadar sevgiden mahrum kalmasının sebebi asıl suçun onda oluşuydu.

Yine de sustu. "Teşekkür ederim." Dedi Felix'e. En azından biraz olsun iyi hissettirmişti çünkü. Suçlu olsa da birisinin kalkıp ona suçun onda olmadığını söylemesi biraz olsun rahatlatıcıydı.

loveless | MinchanWhere stories live. Discover now