13

158 19 7
                                    


"Dün gece tüm şehirde elektrik kesintisi yaşanmış hatta sorunu da bulamamışlar uzun bir süre." Chan, Minho'nun söylediği ile elini alnına vurdu sertçe. Bu da demektir ki, ellerine ne bir kamera kaydı vardı ne de kurbanın nasıl oraya gittiğine dair bir ipucu. "Ya tamam da, nasıl olabilir böyle bir şey. Haberler var mı bunun hakkında?"

Minho ekranı Chan'a çevirdi. Dün gece atılan tweetler, sosyal medyadaki haber kanalları ya da televizyonda canlı yayında çıkmış bir kaç haber. "Jeneratörler? Ne bileyim başka bir şey, imkansız çünkü." Gece saat bir ve üç arası tamamen elektiriksiz kalmıştı şehir ve bunun mantığa yatan hiçbir kısmı yoktu. "Direkt enerji hattından kaynaklı olduğu için jeneratörler de tabii ki çalışmamış."

Oflayıp baktığı ekranı kapattı. "İnceleyebileceğimiz hiçbir şey yok desene." Bu katil, gerçekten Chan'ın sinirlerini çok fazla bozuyordu. Her defasında bir şey yapıp onlardan öne geçmeyi başarıyordu. "Nottan bir şey çıkar belki. Zaten şimdiye kadar hiçbir kameraya yakalanmamış birinden bu defa hata yapmasını beklemiyordum." Minho'nun dediği de mantıklıydı. Öncekilerden farklı olması bile zaten ekstremdi. Kamera kaydı olacağını düşünmesi hataydı. Yine de umut fakirin ekmeğiydi işte.

Chan arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı. Aklı o kadar karışıktı ki, gercekten hiçbir şeye odaklanacak gibi değildi zaten. Bu yüzden de bay Kim'e minnettardı. Çünkü o söylemese, kendini zorlaya zorlaya işinin başına geçmeye çalışırdı.

"Şu dava bir an önce bitse, kendi hayatıma geri dönebilsem." Diye mırıldandı yorgun sesiyle. Aynı zamanda da gözlerini kapatmıştı yanındaki adami umursamadan.  Gerçekten, eski monoton hayatını özleyeceğini düşünmemişti hiç. Minho'nun yanına dün gelmiş olsa da sanki asırlar geçmiş gibi hissediyordu.  Hem Minho da hiç kolaylaştırmıyordu hayatını. Sürekli duygularını gün yüzüne çıkartmaya çalışır gibi konuşuyor, bakıyordu. Aynı zamanda evi de bir kısmı da olsa yanmıştı. Peşinde sürekli birileri ona zarar vermek için bekliyordu. Bu dava da kafasını yoruyordu. Yani gerçekten yorulmuştu. Sadece dillendiremiyordu.

"Uykun mu var?" Gözlerini araladı yumuşak ses tonuyla. Yanında, ona dikkatle bakan adama çevirdi gözlerini. Bu soruya karşılık sadece cıkladı ama yorgundu. "Aslında yadırgarım ilk kaldığım yeri hep ama dün deliksiz uyudum." Minho onun bu cevabına gülümseyip ayağa kalktı. "İlaçlarını getiriyorum şimdi." İşaret parmağı ile kolunu gösterip devam etti. "Kolunu da aç pansumanı yenileyelim."

"Hallederim ben, abartma sen de." Minho onu tabi ki dinlememiş ve hızlıca ilaçlarını ve pansuman için gerekli malzemeleri getirip eski yerine oturdu. Chan hiçbir şey demeden izlemişti sadece onu. "Yemeğimi de sen yedir istersen." Diye dalga geçti kendince fakat Minho'nun,  nazik bir şekilde kazağını sıyırırken "Yiyemiyorsan neden olmasın?" Demesi bir kez daha şaşırtmıştı.

Dudaklarını birbirine bastırıp, yüzüne baktığı adama daha fazla bakmamak ve kolunu daha rahat görsün diye sırtını döndü ona, zaten yüzüne bakmak hiç ama hiç iyi gelmiyordu. Söylediği ve yaptığı şeyler çok sıcak hissettiriyordu ve buz tutmuş Chan için bu çok korkunçtu. Kalbinin atması, hiç bilmediği duygularla boğuşmak, korkunçtu. "Doğru." Dedi Chan, tüm bu yaptıklarını bir çıkara bağlamak için. "Sen de haklısın, hızlı toparlayayım da işimize bakalım."

Minho'nun soğuk parmağını hissetti teninde. Gözlerini kapattı, bedenini kasmamak için alt dudağını dişledi. Baş parmağının hafif dokunuşları, sanki kolunu okşarmış gibi hissettirişi kesinlikle Chan'ın uydurması olmalıydı. "İşimize bakıyoruz zaten yeterince." Diye mırıldandı Minho. Chan ise onun iç çekişini duymuş daha sonra yarasının üstünde soğukluk hissetmişti. Muhtemelen batikon sürüyordu. "Daha kötü yaralanabilirdin." Kendi kendine konuşuyormuş gibi söylediği cümleye güldü Chan.

loveless | MinchanKde žijí příběhy. Začni objevovat