9

178 18 30
                                    


Changbin, sabah emniyete geldiğinden beri Chan'a ulaşmaya çalışıyordu. Onunla çok uzun zamandır iş arkadaşlığı yapmışlardı, hatta Changbin için Chan gerçekten çok özel bir yerdeydi ama o kadar ulaşılmazdı ki, sanki iş arkadaşından öteye geçemiyorlar gibi hissediyordu.

Çok cana yakındı, sürekli gülücükler saçar ve emniyette gördüğü herkese neşeli bir şekilde günaydın diyerek başlardı her güne. Kimseye kötü davranmaz, kalbini kırmamaya çalışırdı. Çok büyük hatalar olmadıkca uyarmak dışında bir şey yapmazdı. Bu yüzden de çokça seviliyor ve minnet duyuyorlardı ona.

Ama bir engel vardı işte. Kim ona ulaşmak istese kendini güvene almak için koyduğu engeller vardı. Mesela Chan onun için endişelenilmesinden nefret ederdi (?) Changbin bu yüzden üstelemezdi çoğu zaman. Tamam dediğinde o tamamdır, hayır dediğinde ise hayırdır. Chan çok net birisiydi ve Changbin de onun bu sınırlarına her zama saygı duyarak yaşamıştı.

İyiyi mi seçmişti, yoksa daha çok üzerine düşmeli ve ısrar mi etmeliydi her konuda bilmiyordu. Şu an da bunları düşünme sebebi, son haftalarda çok fazla değişmesiydi.

Onun uyku sorunları olduğunu biliyordu Changbin ama Chan'ı bu zamana kadar hiç bu kadar yorgun görmemiş, yüzündeki o sabit tutmaya çalıştığı gülümsemenin silinişine şahit olmamıştı. Çok dakikti mesela, işine asla geç kalmamıştı. Şimdi ise iki gündür ne geç geleceğini haber veriyordu, ne de dakik olup zamanında geliyordu.

Ayrıca telefonlarını da açmıyordu. Bu da Chan'lık bir şey değildi. Ona her an ihtiyaç duyulabilir olduğu için telefonunu seslide tutar, arandığı zaman çok büyük bir şey yoksa ilk çalışta açardı. Changbin sıkıntılı bir nefes bıraktı odaya. "Neredesin abi ya."

Daha sonra tıklatılan kapı ile, yaslandığı koltuktan doğrulup girmesi için komut vermiş ve giren sarışın beden ile kaşlarını çatmıştı. Kapıyı arkasından kapatan bedenin konuşması için beklemişti. "Bay Seo, çok yorgun görünüyordunuz da... Kahve getirdim size." Elindeki kahveyi masasına doğru götürürken Changbin sert sesi ile konuşmuştu. "İsteseydim kendim alırdım." Kafasını salladı Felix. "Tabii ki alırdınız ama insan yorgun olunca kendine bakmayı ihmal edebiliyor." Kahveyi dikkatlice, dökmemeye çalışarak masaya yerleştirdiğinde Changbin ağrıyan başını ovuşturmuştu. Dün gece gözüne hiç uyku girmemiş, sürekli bir şeyleri sorgulamış, kendi içinde de uzun süre sonra konuşmalar yapmıştı. Gereksizdi belki ama işte... Changbin de bir şeye kafayı takınca takıyordu.

Felix gözlerini, Chan'ın masasında gezdirip meraklı bir şekilde Changbin'e döndü yeniden. "Bay Bang gelmedi mi?" Changbin onun sorusu ile gözlerini devirip "Gelmiş gibi mi görünüyor bakınca?"

Felix alt dudağını ısırdı gerginlikle. Neden terslediğini anlamıyordu gerçekten. Sadece onu düşünerek buraya gelmişti. Ayrıca baş komiserinin de dünkü durumunu görünce merak etmesi çok normaldi. "Şey yani, biliyosunuzdur diye sormuştum. Özür dilerim haddimi aştıysam." Changbin'i geren de buydu zaten, o da bilmiyordu nerede olduğunu.

"Sibere gidip telefon sinyallerine baktırır mısın?" Felix aniden gelen komutla kaşlarını kaldırdı. "Bay Bang'ın mı?" Kafasını salladı. Felix ise hala olduğu yerde duruyordu. "Hadi Felix, acil."

"Numarasını vermediniz." Dedi, neden hala orada durduğunu belirtir şekilde. Changbin sinirle güldü bu söylediğine ithafen."Yok mu sende?" Felix kaşlarını çatıp iki yana salladı kafasını. "Neden olsun ki?" Diye safça sorguladığı zaman Changbin'in çatılı kaşları düzelmiş eline masadaki küçük bloknotlara gitmişti. Numarayı yazacağı sırada kapının tıklatılması ile "Gir." Demiş ve içeriye giren memura bir bakış atıp numarayı kağıda yazmaya başlamıştı.

loveless | MinchanWhere stories live. Discover now