17

123 14 32
                                    


"Bay Kim ile konuştun mu? O ne dedi bu işe?" Tüm gece ayakta kaldıkları için fazlaca yorgun ve bitkin olan ikili 'evlerine' girerken, aklına takılan şeyi sordu Chan. Kendisi Kim Seungmin ile konuşmayı çok sevmezdi. Hazır aralarında bariyer 'Lee Minho.' varken bunu kullanmak işine geliyordu. "Evet. Onay verdi. Yarından sonra Hyunjin'i hazırlayıp çalışmalara başlayacaklar."

Chan gerçekten mutluydu. Çünkü gerçekten inanmamıştı bir hatadan ibaret olduğunu. Bir şeyler saklıyordu o çocuk. Zaten emniyete geldiğinden beri takındığı tavırlar da bir şeylerden korkar gibiydi. Evet emniyet onu germiş olabilirdi, işini kaybetmek ya da belli bir ceza alma düşüncesi korkunç olabilirdi ama sadece bir hata yaptıysa neden bu kadar korkup ağlasındı ki?

"Şu sıralar ortalık da fazla durgun değil mi sence de?" Diye sordu kendini koltuğa bırakırken. "Ne anlamda?" Sorusu ile karşılık verdi Minho da. "Takip edilmiyorum." Dedi bir parmağını kaldırıken. "Hala bir zarar almadım." Dedi yine bir parmağını daha kaldırırken. "Ayrıca, kimse tehdit falan da etmiyor?" Durumun garipliğini sorguladı.

"Yani senin de süper güçlerin yok ki yanına gelir gelmez korkup ürksünler?" Dudaklarını büzüp devam etti. "Ne iş bunlar?" Minho gömleğinin kollarını kıvırarak Chan'ın yanına oturdu. "Dışarıya boş çıktığımız falan mı düşünüyorsun?" Diye sordu rahat bir şekilde. "O ne demek?"

"Her gittiğimiz yerde korumalarlayız demek. Ayrıca şimdiye kadar da iki üç kez saldırı planlandı ama önceden aldık önlemleri." Chan kaşlarını çatıp Minho'ya baktı. "Ve sen bana şimdi mı söylüyorsun bunları?" Kafasını salladı yanında oturan adam. Hatta daha da rahat bir şekilde yayıldı koltuğa. "Bilmen neyi değiştirecekti?" Yani, o da haklıydı tabi. Kendince.

"Sonsuza dek benimle yaşama gibi planların var sanırım." Dedi Chan itici bir şekilde gülümserken. "Anlıyorum cazibem gözlerini kör ediyor ama ben evimi istiyorum." Minho kollarını birbirine dolayıp karışsındaki adama baktı. "Mızmızlanacak mısın şimdi de?"  Chan'ın bu halleriyle eğlenir gibi konuştuğunda karşılığında kaşlarını çatan bir adamla karşılaştı. "Kaç ödüyorsun sen buraya?" Diye sordu, konuyla tamamen alakasız.

"Ödeme işleri ile ben ilgilenmiyorum." Chan Minho'nun cevabı ile çenesi düşmüş bir şekilde baktı yüzüne. "O ne demek ya?" Minho'ya bakmayı sürdürmedi içindeki sıkıntı ile. Ne hayatlar vardı arkadaş ya? "Bu rezidanstan bir daire kiralasaydım müthiş olurdu." Dedi bu sefer de. "Rahatsız mı ediyorum seni?" Minho konuyu alaya almayı bıraktı bu söylediği ile. Çünkü rahatsız hissediyor gibi evden kaçmak istemesi ciddi bir konuydu.

Fakat Chan'da 'Evet, hiç bilmediğim duyguları tattırıyorsun ve bana davranış biçimine alışmaya başladım fakat bundan ayrılmak ileride zor olacak, bu yüzden kısa kesip başından ayrılmak ve kendimi korumaya almak istiyorum.'  diyemeyeceği için sessiz kaldı. 

"Anladım." Dedi Minho yanak içini dişlerken. "Söylerim hallederler. Bir şey ödemene gerek yok." Chan gözlerini devirdi. "Bu evde kalmak bile yük gibi hissettiriyor zaten. Bir de bana ev tut daha da yiyeyim kendimi." Minho ayağa kalkıp yorgun bedenini rahatlatmak için mutfağa ilerledi. Bir şeyler içip mayışmak, sonra ise derin bir uyku çekmek istiyordu. Yorulmuştu çünkü. "Rahatsız olduğunu söylerken aynı evde kalmamız için ısrar edemeyeceğim ben de Chan." Diye yanıtladı dolaplardan birini açarken.

"Ha yani hemen bir ev ayarlamak işine geliyor." Alt dudağını dişleyip kendi kendini yerken arkasına yaslandı, sanki rahatmış gibi. "Sen söyledin, isteğini gerçekleştiriyorum işte. Gitmek istiyorsan gidersin."

"Ben sana yük olmamak için söyledim. Parasını ver mi dedim?" Minho hareketlerini durdurup Chan'a baktı. O kendisine bakmasa bile. "Sana bu teklifi yapan bendim zaten. Niye yük olacaksın?" Sakindi... Chan'ın hararetine karşılık, Minho yorgun ve sakindi. "Ama rahatsızsan kalman için zorlayamam."

Chan bedenini çevirip Minho'ya baktı "Sorun benim rahatsızlığım mı gerçekten? Sen neden bu kadar rahatsın o daha önemli bir mevzu bence." Yani, neden Chan'a yardım ediyordu ki zaten. Ayrıca Chan buna mecburken bir de yerini beğenmiyordu üstüne bir de sana başka bir ev tutup masrafa gireyim diyordu. Bir 'Siktir git ne yaparsan yap.' demiyordu. Chan'a göre onun bu şımarıklığı ile uğraşıyordu.

"Senin kadar derin düşünmüyorum çünkü. Akışına bırakıyorum bazı şeyleri." Dedi, her adımı planlı olan o adam. "Bu davayla sen de uğraşıyorsun ama ben sana sığınıyorum. Ben zarar görüyorum. Saçma değil mi?" Minho elindeki sütü kupaya doldururken konuştu. "Babam üst makam sahibi. Zarar görmemem normal değil mi? Dokunulmazlığım var."

Chan günün ikinci şokunu yaşarken Minho'nun yaklaşan bedenini izledi.

"Asıl senin bunu bilmemen fazla saçma? Geçen hakkımdaki dedikodulardan bahsettiğinden bilgin var sanmıştım." Chan iki yana salladı kafasını.

"Ne bileyim ben de oturup onlarla dedikodu yapmıyorum ya. Torpilin var diye duydum sadece." Minho gülüp ona da süt uzattı. "Torpil demeyelim ona biz yine de."

Chan göz devirip aldı uzattığı bardağı. "Var olan yeteneği biraz daha parlatmak diyerek masumlaştıralım istersen." İmalı bir tonda konuşması ile başını eğerek güldü. Chan'ın bu halleri gerçekten sevimliydi? "Öyle yapalım kesinlikle."

Sütünden bir yudum alıp üst dudağını yaladı. "Yorulmadın mı sen?" Diye sordu Minho'ya yandan bakarken. Çünkü dün kendisi uyusa da Minho uyumamıştı ve tüm gece dosyalarla uğraştıkları için yine uykusuz kalmıştı. Gerçi alışık olduğu için koymamıştı ona. "Yoruldum." Dedi yine de. Yorulmuştu, başı ağrıyordu ve genel olarak her şeyden elini ayağını çekip sakin bir hayat yaşamak istiyordu. Böyle bencillik yapıp konseyi düşünmeden... Sadece kendi iyiliğini düşünerek.

"Sen yorulmadın mı?" Diye sordu bu sefer de Chan'ın gözlerine bakarak. O ise sütten bir yudum daha alıp iki yana salladı kafasını. Aynı zamanda da gözlerini kaçırmıştı Minho'dan. En son bu tür sakin bir ortamda, Minho ile bu koltukta yan yana otururken yaşadıkları diyolog ve ona yaslanıp ağlaması gelmişti çünkü aklına. "Yok ya, uyursam tamamen mahvolur düzenim." Minho kafasını salladı anlayışla. Chan masaya uzanıp kumandayı alırken Minho'da aynı zamanda elindeki kupayı sehpaya bırakmış ve Chan'ın rahat bir pozisyon almasını bekledikten sonra uzanmıştı koltuğa.

Chan dizlerine uzanan adamla ne yapacağını bilememiş, az daha elindeki bardağı devirecekken son anda hakim olmuştu. "Yastık olarak kullanabilir miyim seni?" Dizlerini kendisine çekip televizyona baktı yorgun gözleriyle. "Yattın zaten farkındaysan." Dedi Chan onu gülerek. "Daha rahat yastıkların vardır eminim ki." Diye de devam ettirdi sözünü. Gerçekten, şu an odasına çıksa daha güzel bir uyku çekeceğine emindi. Zaten Chan da kendi evindeki yataklarla bile kıyaslayamazdı bu evdeki yatakları.

Minho cıklayıp gözlerini kapatmış ve sırt üstü uzanmıştı. "Burası daha rahat." Chan onun gözlerinin kapalı olmasını fırsat bilip sıcak bir gülümseme sundu dizlerinde yatan adama bakarak. "Rahatsız olunca uyandır beni." Her hareketinin onda bu kadar büyük etkiler yaratması duygularına iyi gelse de ister istemez panikletiyordu. Olduğundan daha aptal birisine dönüştürüyordu Chan'ı. Etrafındaki hiçbir şeyi göremiyordu Minho yüzünden. Aklını kullanamıyordu, kalbini susturamıyordu o etrafındayken.

Sessiz kaldı. Yanaklarına gölge yapan uzun kirpiklerine baktı. Gözüne gelmiş dağınık saç tutamına dokunup onu oradan çekmeyi çok istedi. Pembenin güzel bir tonu olan dudaklarda gezindi gözleri. Sert yüzüne yumuşak bir hava katıyordu. Gözleri açıkken, parıldayan yuvarlak gözleri ifadesini yumuşatsa da, gözleri kapandığı anda daha sert birisine dönüşüyordu, bu açığı da dudakları kapatmıştı bu yüzden.  Chan derin bir nefes alıp gözlerini hareketli televizyona çevirdi. Baktıkça buz tutmuş kalbine sıcak sular dökülüyor gibi oluyordu çünkü. Çözünmek için debeleniyor gibi...

Bir süre sonra düzelen nefeslerinden uyuduğunu anlamıştı. Televizyonun sesini kıstığı sırada, telefonunun yanıp sönen ekranı dikkatini çekmiş ve önemli bir şey olabilir diye sehpaya uzanıp almıştı Minho'yu rahatsız etmeden. Daha sonra kilidini açarak kayıtlı olmayan bir numaradan gelen mesajı okudu.

'Bildiğin her şey yalandan ibaret. Gerçekleri öğrenmek istemez misin?'

loveless | MinchanWhere stories live. Discover now