15

145 18 47
                                    


"Kendi evimde uyumamışımdır ben bu kadar derin." Dedi Chan, merdivenleri uykulu bir şekilde inerken. Hala o kadar uykusu vardı ki... Resmen geceleri uykusuz geçiren adam, Lee Minhonun evinde kafasını yastığa koyduğu gibi uyuyordu.

"Uyandın mi?" Diye sordu, buzdolabını kapatan Minho. Chan ona göz devirmek istedi. "Yok astral seyahat ile evini turluyordum." Minho onun bu saçma espirisine güldü. "Niye beni çağırmadın? Yardım ederdim." Geldiginden beri ona sürekli yemek hazırlayan Minho, içten içe rahatsiz hissettiriyordu. Yük gibi hissediyordu. Birinin kendine yemek yaparken bir tabak fazla koyması, onun için de yemek yapması hak edebileceği türde bir şey değildi çünkü Chan'ın.

"Çok güzel uyuyordun, uyandırmak istemedim." Diye yanıtladı Minho onu. Zaten eve de yeni gelmişti. "Ne uyuması ya, bayılmak benimki." Gözlerini ovuşturup kalçasını masaya yaslayarak baktı Minho'ya. Bu evin bu özelliğini sevmişti. Mutfakta, ciddi bir şekilde yemek hazırlayan Minho farklı türden bir manzaraydı çünkü. "Changbin uyandırdı beni, kameraya yakalanmış birisi." Kaşlarını kaldırdı Minho, habersizmiş gibi. "Bana neden iletmedi?"

Dudaklarini büzerek omzunu silkti Chan. "Yeni bir gelişme zaten. Telefonumu açmasaydım seni arardı kesin." Kollarını birbirine doladı. Şu an sersem olduğu için Minho'ya yardıma girişmemişti. "Yine de bir mesaj atmak zor olmamalı. Tespit edebilmişler mi?" Islak ellerini havluya kurularken ilginisi Chan'a vermek ister gibi aralarında duran tezgaha ilerlemiş ve ellerini yaslayarak öne eğilmişti. "Yok, daha değil. Zaten sorgusuna biz gireriz. Habersiz bir şey yapmamasını söyledim." Onu onayladı Minho. Fakat sorguya girerse, o salağın vereceği tepkiyi kestiremiyordu. Sorguya girmeye çok da sıcak bakmıyordu şu anlık. İster istemez batıracaktı çünkü Hyunjin onu görünce, emindi.

"İyi." Doğrulup tabakları çıkartmak için dolaplara ilerledi. Chan ise onun bu tepkisine kaşlarını çattı. "Changbin'in ilk beni aramasına mi bozuldun?" Diye sordu karşısındaki bedene. Yani, normalden fazla soğuk bir cevaptı. Lee Minho bu şekilde kestirmezdi. Yani en azından Chan'a karşı kestirmezdi. Fark edilmişti Chan tarafından. "Neden buna bozulayım Chan?" Dedi durgun bakışlarıyla, gözleri kesişirken Chan anlamlandıramadan kaşlarını çattı. Minho elindeki tabakları aralarındaki tezgaha bırakıp Chan'a doğru itti masaya koyması için.

Gözlerini tezgahtaki tabaklarda gezdirmiş daha sonra ise alıp arkasındaki masaya yerleştirmişti. "Söylerim sana da mesaj atar en azından. Yani aynı evdeyiz ya, düşünmemiştir." Minho'nun sinirleri bozulmuştu onun bu söylediği ile. Yüzünde gülümseme oluştu. Zaten hata kabul etmeyen Lee Minho, bugün yeterince hata ile karşılaşmışken üstüne bir de ilk haberi onun almaması sinir bozucuydu. Kontrolünde olmayan şeyler gelişiyordu ve gerçekten kendisi de sıkışmıştı.

Karşısındaki adamın bu kırmaktan korkar tavrı daha da sinir bozucuydu.

Elindeki bardakları masaya koymak için Chan'ın yanına gelmiş ona bakmadan bardakları masaya yerleştirmişti. Sert olmak istemiyordu. Konunun Chan ile ilgilisi yoktu ve bu yüzden sinirini ondan da çıkaramazdı. Konu kendisi ve yaptığı aptallıklardı. Kendini çıkmaza sokan da kendisiydi. Chan'ı bu duruma düşüren de kendisiydi. Kendine bunları hatırlatıp durduğu sırada koluna sarılan elle gözlerini uykusundan yeni uyandığı için oldukça dağınık olan bedene çevirdi. Saçları normalde olduğu gibi şekilli değil, kıvırcıktı. Gözleri saçma bir zaman aralığında uyuduğu için daha fazla şişmişti aynı zamanda dudakları da fazlasıyla pembeleşmiş ve bu şişlikten nasibini almıştı.

"Ne oluyor Minho? Bir şey mi oldu?" Dedi endişeli bakışları ile. Merdivenlerden inerkenki o şapşal hali yoktu şu an karşısında. Onun için endişelenen beden vardı. Ayrıca Minho'nun karşı koymayacağı kadar tatlı, olumsuz hislerini bastıracak kadar etkiliydi.

loveless | MinchanWhere stories live. Discover now