18

138 15 22
                                    

"Changbin, duyuyor musun beni?" Chan kulağındaki kulaklığın sağlamlığını test ederken Changbin de onaylamıştı onu. "Tamamdır hyung. Konumunu da takip ediyorum şu an ama keşke yanına bir kaç sivil alsaydın." O görmese bile kaşlarını kaldırdı Chan, dudaklarını büzerek. "Belki de saçma bir oyun Changbin. İşlerinden etmeyelim durduk yere. Herhangi bir şey olursa kayıt altındasın zaten." Changbin rahatsız bir şekilde konuştu. "Ama orada değilim sonuçta. Başına bir şey gelirse ne olacak?"

Chan bu ihtimali de düşündü, zaten ilk mesajı umursamadı ama bir kaç mesaj sonrası merak etmişti kimin onunla uğraştığını. "Acil ekibi yollarsın işte. En azından sana haber verdim." Dedi gülerek. Normalde adeti değildi çünkü birisinden yardım almak ama Changbin'in son zamanlarda onu bir çok kez uyarması sonucu azar yememek için haber vermişti olanları.

"Neyse, şimdi ben mekana giriyorum. Bakalım neymiş işin aslı astarı." Changbin bilgisayardaki konumu acil birim yerine aktarmış herhangi bir olumsuzlukta tuşa basmak için hazırda bekliyordu.

Chan, etrafta kimseyi görmediği için bir kaç adım daha attı boş mekanda. Ayak sesleri, çıtırtıları kulaklarını dolduruyordu. Biraz uzaktı merkezden. Zaten Minho'nun evinden çıkmak için de biraz kılık değiştirmek zorunda kalmıştı, korumalar peşine takılmasın diye. Yani arabası da olmadığı için taksiye baya bir para baymıştı. "Vay be, gelmişsin?" Arkasından aldığı sesle döndü Chan. "Yalan söylemek adetim değildir." Diye yanıtladı karşısındaki maskeli adamı. "Tek misin?" Boş mekanda yankılandı adamın sesi. "Gördüğün üzere?" Kaşlarını kaldırarak söylendi Chan. Yani, yanımda biri var gibi mi duruyordu?

"Fazla vaktim yok ama anlat bakalım gerçekleri." Ellerini havaya kaldırmış tırnak işareti yaparak bastırmıştı 'gerçekleri' kısmını. Çünkü Chan'ın bilmediği neyi biliyordu merak etmişti. Gizlilik kararı olan dava hakkında konuşması da Chan'ı buraya getiren şeydi işte.

"Dostun değilim sonuçta, bir karşılığı olmalı değil mi? Boşa harcamayayım kendimi." Gözlerini devirdi Chan. "Param yok, para istiyorsan yanlış kişiyi çağırdın." Dedi gülerek. Yani Minho'yu çağırıp şantaj yapsa daha etkili olurdu. "O kadar küçük bir şey istemem zaten ben de, merak etme." Karşısındaki adamın da gülmesi ile kaşlarını kaldırdı.

"Olayın ne o zaman?"  Bir kaç adım atarak Chan'a yaklaştı. "Soyun." Chan'ın suratı hızlı bir şekilde değişince güldü karışsındaki. Maskeden de olsa belli oluyordu çünkü fazla sesli gülmüştü. "Cihaz var mı diye bakacağım, korkma." Chan'ın merakını giderdiği anda Chan boğazını temizleyip konuştu. "Yok cihaz falan. Zaten böyle bir şey yapacak olsam şu an etrafımız da sarılıydı." Kollarını birbirine bağlayıp kendisinden uzun olan adama baktı. "Peki, sana güvenmeyi seçiyorum." Dedi ellerini kaldırıp uzaklaşarak. "İsteğime gelirsek Hyunjin'i bırakacaksın." Dedi daha sonra.

Chan bununla birlikte sesli bir sekilse gülüp çekik gözlere baktı. "Pardon ama sen aptal mısın?" Diye konuştu gülmesine devam ederek. "Hyunjin'in masum olduğuna karar vermişsek bile böyle yaparak onun bir suçlu olabileceğini düşündürüyorsun, farkında mısın?" Derin bir nefes aldı karşısındaki çocuk. Keskin gözlerini Chan ile buluşturdu. "Kim olsa inanmaz masum olduğuna."Chan kaşlarını çattı. Yani bu işlerde bir parmağı olduğuna mı çıkıyordu bu?

"Peki, dediğini yapacağım. Hyunjin ceza almayacak." Diye yanıtladı sakin bir tonda. "Karşılığında nasıl bir bilgi alacağım bakalım?"

Boş mekandaki ayak sesleri yankılandı. Bir kolonun önüne bıraktığı çantasını alıp siyah eldiveni ile bir dosya çıkarttı ve üzerindeki tozu eldiveni ile silip Chan'a uzattı. Chan daha dosyayı açmadan boş mekandaki yıkık dökük tahta kapıya doğru ilerledi. "Birinci kural, kimseye güvenme." Dedi Chan'a bakarak. "Lee Minho..." Chan gözlerini dosyadan alıp çocuğa çevirdi duyduğu isimle. "O sandığın gibi birisi değil Bang Chan. Gördüğün kişi değil."

loveless | MinchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin