(25) Göz yaşı

18 2 0
                                    

Bir kaç saat sonra...

Ah, yine ağrılar dört bir yanımdan bedenime hücum ederken, yine en çok acı ödülünü alarak birinci olan kurşun yiyen omzumdu.

İnleyerek gözümü açtım ve yine nerede olduğumu çözmeye başladım. Tüm bedenim acıyordu ve bu rahatsız sandalyede kıpırdamadan dayanmak bedenimin her tarafını uyuşturmuştu.

Başımı kaldırdım ve etrafa bakmaya çalıştım gözlerimi kırpıştırarak. Karşımda gördüğüm yüz bu sefer Tarık yerine onun abisi Atıfdı.

"Ah, fedakar abi de buradaymış." dediğimde yere bakan bakışları yukarı kalkarak gözlerimi buldu.

"İyi misiniz Kraliçe?" diyerek gerçekten samimi bir şekilde merak ederek soru sordu. Kafam bir az yerine gelmişti. O yüzden normal düşünebiliyor, insanı analiz edebiliyorum.

"Omzum." dedim sadece. Ayağa kalktı ve bana yaklaşarak arkama geçti. Omzuma dokunması ile ağzımdan bir inilti kaçtı.

"İltihap kapmış. Ama bu yerde iyileştirmek imkansız." dediğinde "İyileştirecek birini bul, çünkü bu acı dayanılmaz. Ayrıca kolumu kaybedebilirim." dedim ben de samimiyyetine güvenerek. Tamam Güvercinin abisi olabilir ama bana karşı hep saygılı oldu ve hiç kaba davrandığını görmemiştim.

"Tüm her şeye el konuldu bilmediğimiz ve bulamadığımız kişiler tarafından. O yüzden bu depoya sıkışıp kaldık Kraliçe. Sizi uyutsak da yaranızla ilgileniyorduk ama bir haftadır gerekli ilaçlar temin edilemediğinden yaraya doğru düzgün pansuman yapamadık. Depoda nem ve rutubet olduğu için yara kötüye gidiyor. Üzgünüm. Elimden bir şey gelmiyor." dediğinde galiba kolumu kaybedeceğimi anladım.

"Beni hiç kimse aramıyor mu? Güneş beni bulmak için çabalamıyor mu? Mehmet nerede? O patronu için hiç bir şey yapmıyor mu?" diye ilk defa birinin karşında gardımı indirdim. Belki yara yüzünden, belki bana verilen uyuşdurucu yüzünden, ya da alıştığım ve kendimi insan olarak hissettiğim Avel, Eflah ve Ezlah yüzünden. Bilmiyorum ama birilerinin benim için çabaladığını öğrenmek istiyordum.

Üstelik Atıfı gördüğüm ilk gün onu tanıdık bulmuştum. O her zaman Güvercinin arkasında olan o iki korumadan biriydi. O yüzden onu tanımıştım. Olağan üstü iç güdüm sayesinde.

"Hepsi sizi arıyor. Güneş dört bir yana haber saldı. Mehmet gece gündüz uyumadan sizi bulmak için çabalıyor. Ama bizimle uğraşan ne Güneş ne de sizin adamlarınız değil. Çünkü sizin bizim yanımızda olduğunuzu bilmiyorlar. Bu kadar derin değil. Ama başka biri. Belki sizin için, belki de kardeşimin kuyruğuna bastığı başka güçlü biri. Bilmiyorum kim ama çok güçlü birisi." dedi ve masaya doğru yürüdü.

Tesistekiler mi beni arayan? Onlar olsa bile Atıf bilmez miydi ajanlar olduğunu? En azından devletin eline geçtiğini bir şekilde öğrenebilirlerdi. Peki o değilse kim? Güvercini yok etmek mi istiyor, yoksa sadece beni bulmak mı?

Başka sorular da kafamda dönüp duruyordu. Mesela beni arayanlar beni bulamıyordu. Ama yine de içimde mutluluk vardı. Güneş 4 bir yana haber salarak beni arıyormuş. Demek ki beni unutmamış.

Mehmet. Benim sadık sağ kolum. Uyumadan beni arıyormuş. Ama neden şu bir ayda beni bulamadılar? Bu zamana kadar bulmaları gerekirdi. Mehmet her şeye sahipti, her güce sahipti benden sonra. Onun da mı gücü yetmiyordu beni bulmaya?

Ya tesis? Onlar neden beni aramıyorlar? Kızlar aramadı mı? Kırmızı alarm demiştim onlara. Bu yakalandım demekti. Beni hemen bulun demekti. Öyleyse neden beni aramıyorlar? Ajanların giremediği hiç bir yer yok ki? Ben önemli bir mevkinin sahibiydim. Bu kadar çabuk unutulamam. Üstelik kızlar unutmuş olsa bile Mehmet onlara haber vermiş olmalıydı. Sonuçta ben bir ay boyunca onları habersiz bırakmıştım.

YER ALTI AYDINLIĞI Where stories live. Discover now