(30) Kaybettiğim babaannem

14 1 0
                                    

***

Karanlık bir sokaktayım. Sanki eski dönemlerde kalmış gibiyim. Üzerimde siyah bir elbise var. Düz sade topuğa kadar. Sokağın her iki tarafında küçük küçük evler var. Yürüyorum ama ne sokağı tanıyorum ne de nereye gittiğimi bilmiyorum.

Havada sis var ve çok uzakta beyaz bir ışık. Ben o beyaz ışığa doğru gidiyormuşum. Ayaklarım benden bağımsız yürüyordu. Yol bitti ama ben hâlâ yürüyordum. Birden ışığa yaklaştığımı gördüm. Işık değil bir kapı vardı. Büyük beyaz ışık saçan bir kapı.

Kapının önünde ise hiç beklemediğim biri vardı. Beyaz giyimli, nurlu yüzü olan Münire hanım, yani babaannem gülümseyen yüzü ile beni bekliyordu.

"Babaanne?" dedim orada neden durduğunu bilemez bir halde.

"Hoş geldin torunum. Ben de seni bekliyordum." dedi gülümseyerek.

"Babaanne burada ne arıyorsun?" dedim anlamayarak. Burada ne arıyorduk?

"Seni bekliyordum. Ben artık gidiyorum kızım. Avel sana emanet. Bu dünyada bir birinizden başka kimseniz yok. Kardeşine sahip çık." dedi.

"Babaanne, nereye gidiyorsun? Biz daha çok mutlu bir hayat yaşayacağız beraber." dediğimde "Kızım, akıllısın. Dahi olacak kadar akıllısın ama mantık, düşünce gibi şeyler sevgiyle zıttır. Sen doğrj bildiğin şeyi yapmak için sevdiklerini bırakıyorsun. Varsın yalnış olsun ama kalbin sıcak kalsın. Hoşçakal yavrum." dedi ve son defa gülümseyerek kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açtığında tüm ışıklar o kadar parlaklaştı ki, elimle gözlerimi kapatmak zorunda kaldım.

Işık kesildiğinde ise elimi indirdim ama kapı kapandı. Babaannem yoktu ve kapıdan geçmişti.

"Babaanne, babaanne neredesin? Gitme." desem de artık orada yalnızdım. Babaannem kapıyı kapatarak gitmişti. Yani bütün her şey bitmiş miydi? Aveli, beni yalnız mı bırakmıştı? Peki ben onları yeni bulmuşken bunu neden yaptı?

"Geri gel, gitme." diye bağırsam da kapı bir kez olsun açılmamış, gelmemişti.

"Geri dön." diye tekrar ettim. "Sende bırakıp gitme beni." desem de bir fayda yoktu.

Bu ara bir ses duydum. "Abla, uyan."

Evet, evet. Böyle diyordu ve bu ses tanıdık ve çok yakından geliyordu. "Abla kabus görüyorsun uyan." diye sarsılıyordum.

Nefes nefese gözlerimi açtım ve karşımda Aveli gördüm. "Abla rüya gördün sadece. Geçti." dedi.

Doğruldum ve ne gördüğümü sorguladım. Kabus, sadece kabus görmüştüm o kadar. Babaannem iyi. Hemen şimdi çıkıp gidip onu alıp getireceğim.

"Kime geri dön diyordun abla? Ne gördün rüyanda?" dedi Avel endişeli bir şekilde.

"Babaannem." dediğimde Avel sertçe yutkundu.

"Bir kapı vardı, beyaz ışık saçan. Babaannem ondan geçip gitti." dedim hâlâ etkisini üzerimden atamadan. Yatakta oturmuştum ve hemen yanımda Avel vardı.

Avel garip olmuştu. Sustu ama dolan gözleri bir şeylerin ters gittiğini anlatıyordu. Umarım bu defa hislerimde yanılırım. Umarım bu defa sadece mantığım, hisslerim bana küçük bir oyun oynuyordur. Umarım ona geç kalmamışımdır.

"Avel," dedim ve gözlerine bir umutla baktım. Mümkünsüz olsa da ben bu sefer mucizeye inandım. Kendimi inandırmak için. "Babaannem iyi, değil mi?" dediğimde gözlerini kapattı ve her gözünden yaş damlaları çenesine doğru aktı.

"Bak iyi olduğunu söyle, şimdi gidip alıp getireceğim. Söz veriyorum bir daha sizden ayrı yaşamayacağım. Hep birlikte bu evde yaşarız, ama bana iyi olduğunu söyle, sadece iyi olduğunu. " dedim ilk defa yalvaran bir ses tonuyla.

YER ALTI AYDINLIĞI Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα