(24) Özgür kadınlar

17 1 0
                                    

Ayağa kalktım ve çarşafa bürünerek kocaman gözlerle bana bakan kıza baktım.

"İyi misiniz?" dediğimde yutkundu ve başını olumlu anlamda salladı.

"Sizi buradan çıkarmalıyım ama henüz bir plan yapmadım. Şu adamların cebinde olmalı anahtar, bul ve gel. Ben dokunamam o şeylere bir daha." dedim ve dışarıya çıktım. Hemen koşarak yataktan inip adamların ceplerinden anahtarları arayan kız, kahverengli saçlı adamın cebinden bularak yanıma geldi. Anahtarı aldım ve kızların bulunduğu odaya doğru gittim. Kapının önüne geldiğimde anahtarı kapı kilitine yerleştirerek açtım. İçeri girdiğimde kızların o adamlar geldiğini zann ederek köşeye doğru koştuklarını görmem beni daha fazla üzüyordu. Bu kızları o hale getiren şerefsiz bunun cezasını ağır bir şekilde ödemeliydi.

"Korkmayın kızlar, artık kimse size zarar veremez." diyerek sadece yüzlerine bakarak konuştum. Bu durum onlar için yeteri kadar utanç vericidir olmalı. Gözlerinde taranan o ümit kırıntıları onları buradan kurtarmak zorunda olduğumu bir kez daha bana hatırlattı.

"Ger... çekten mi?" diye cekinceyle bir kaç kişi titrek sesleriyle sormaları kalbimden ince ama derin bir sızının geçmesini sağladı.

"Gerçekten. Çabuk hareket etmeliyiz. Tarık şu an elleri bağlı. Rehin olarak elimizde, diğer odalara bakın ve kendinize giyecek bir şeyler bulun. Alt kata inmeyin ve sadece 5 dakikanız var unutmayın. Ben hemen diğer odadayım. Acele edin." diye her birine bakarak odadan çıktım. Bu odayı seyreden ve arada sadece cam olan odaya doğru yürüdüm ve kapıyı açtığımda kendine gelerek yerde oturan adamı gördüm.

"Vay, bir tokatla bayılan adam burda." dedim ve yanına doğru yürüdüm. Henüz olanları anlamayan adam gözlerini kırpıştırarak ellerini hareket ettirmeye çalıştı ama acıyla yüzünü buruşturdu.

"Ah, bileğinizi kırdım. O yüzden fazla hareket ettirmeyin." dediğimde "Mustafa!" diye bağırdığında karnına bir tekme attım.

"Mustafa da Astafa da öldü. Ve hiç biri bana tek bir tokat bile atamadan öldürdüm hem de." dedim ve ceplerini aramaya başladım. Aradığım sadece bir bıçaktı. Ama belinde silah bulmam beni daha da mutlu etmişti.

"Ya, demek silah, en sevdiğim." diyerek elimdeki silahın markasını mırıldandım.

"İtalya istehsalı Pietro Beretta - 90 modeli." dedim ve elimde iyice tutarak kolundan tuttuğum gibi Güvercini ayağa kaldırdım. Acı ile yüzünü buruşturan adamı kolundan tutarak bu sefer ben sürükledim.

"Bu küçük bedeninle nasıl bu güce sahipsin Kraliçe?" dediğinde esir olmak onu eğlendiriyor gibiydi.

"İnsanları dış görünüşe göre değerlendirmemeni öğrenmiş oldun." diyerek kapıdan dışarı çıkarmam ile üzerlerine erkek gömlekleri, çarşap parçaları geçirerek, hatta perdelerden bile kendi mahrem yerlerini örtmeyi beceren kızlar kolundan tuttuğum Güvercini eli bağlı gördüklerinde küfür ederek elimden aldılar ve daha ne olduğunu anlamadan çoğu ona saldırdı.

Saçını çekiyor, yüzünü tırnaklarıyla kedi gibi tırmanıyor, güçsüz tekme ve yumrukları ile vuruyorlardı. Sustum. Engel olamadım. Onların kırılmış gururları karşısında boynum kıldan inceydi. Ama onu öldürmelerine izin veremezdim. Tek çıkış yolları bu şerefsiz iken bunu yapmamalılar.

"Kızlar durun!" diye bağırdım ve durmadıklarında bir kez daha bağırdım.

"Burada mı kalmak istiyorsunuz?" diye bağırmamla tüm karmaşa ve hareketler durdu. Her kes yüzüme baktığında gözlerim ile Güvercini işaret ettim.

"Onu öldürmeyi sizden daha fazla istiyorum ama, o ölürse buradan çıkamazsınız. Tek çıkış yolunuz onun sayesinde olucak." dediğimde her kes geriye çekildi ve acı ile inleyen Güvercin ortada yerde kıvrılarak gözlerini açmaya çalışıyordu. Tabi o kadar kız bir kaç dakikada bunu yapardı. Onlara kızamıyordum bile. Hak etmişti ve bundan daha fazlasını da hak ediyor.

YER ALTI AYDINLIĞI Where stories live. Discover now