8.Bölüm "Küçük Gerizekalı!"

5.4K 444 60
                                    

"Sehunnie." Ben seslenince kafasını kaldırıp bana baktı. Tüm gün boyunca yalnızca yemek yemek için sırasından kalkmıştı. Pozisyonu neredeyse hiç değişmemişti.

"Ne var?" dedi her zamanki ters tavrıyla. Gözlerimi devirdim.

"Efendim demek çok zor, değil mi?" diye homurdanınca onun 'sadede gel' bakışıyla karşılaştım.

"Okuldan sonra dışarı çıkalım mı?" diye sordum tek nefeste. Tüm gün bunu düşünmüştüm ve şansımı denemem gerektiğine karar vermiştim.

"Randevu gibi mi?" diye sordu. Tek kaşını kaldırmıştı.

"Randevu olmasını ister miydin?" diye sordum, ters tepeceğini bilmeme rağmen.

"Konuşmamız lazım zaten." diyerek beni şaşırttı. "Bir eve uğramam lazım."

"Seni alırım o zaman evden." dediğim an bana bir bakış attı.

"Ah." Gülüp ensemi kaşıdım. "Pardon, kiminle yaşadığını unuttum." Bakışın asıl amacı muhtemelen 'ben senin kız arkadaşın mıyım ki beni evden alıyorsun'du ama bahanem beni kurtarmıştı.

"Araf kafede buluşuruz."

"Orası neresi bilmiyorum."

"Koreli olmadığını unuttum." dedi yüzünü buruşturarak. Telefonunu çıkarıp hızlıca bir şeyler yaptı, o telefonunu cebine koyarken benimki titredi. "Sana haritalardan attım yerini."

"Tamamdır." dediğimde konuşmaya nokta koymak için başını tekrar kollarına yasladı. Bu sırada ben de üzerindeki tişörtü ondan nasıl geri alabileceğimi düşünüyordum. Geri alacak ve asla yıkamayacaktım.

**

Okuldan sonra, Sehun'un gönderdiği harita sayesinde kolayca Araf kafeyi buldum. Kafeye ulaşmak için pek çok ara sokaktan geçmen gerekiyordu. Bina kelimenin tam anlamıyla dökülüyordu.

İçeri girmek için kapıyı ittiğimde bir zil şıngırdadı. İçerisi bomboştu. Masalardan birine oturdum ve çantamı yanımdaki sandalyeye koydum. İçerisi çok hijyenik görünmüyordu ama garip bir şekilde etkileyici ve sıcaktı. Bir duvar tamamen resimlere, notlara ayrılmıştı.

Çok güzel resimlerin, şiirlerden kesitlerin yanı sıra kamyon arkası yazılarını andıran cümleler ve çarpık çurpuk çöp adamlar da vardı. Duvarın müşterilerin eseri olduğunu tahmin etmiştim.

Ben tamamen kendimi kaptırmış bir yazıdan diğerine atlarken bir ahjumma yanıma geldi.

"Ne istersiniz?" diye sordu. O kadar dalmışım ki onun sesini duyunca irkildim ve sonra utanarak güldüm.

"Menü var mı acaba?" diye sordum.

"Yok." Devam etmesini, en azından seçenekleri saymasını bekledim ama sessizce bana bakıyordu. Biraz ürkütücüydü.

"Ben çay alayım o zaman." dedim aç olmama rağmen.

Başını eğerek onayladı ve bir kapıdan geçip gözden kayboldu. Yazıların hepsini okuduğum için telefonumu çıkardım. Sehun'a mesaj atacaktım ki zilin şıngırdamasını duydum. Kafamı refleks olarak kapıya çevirince Sehun'u gördüm. Üzerinde hala benim kıyafetlerim vardı ama ek olarak bir sırt çantası taşıyordu.

Karşıma oturdu ve çantasını benimkinin üzerine bıraktı. "Çantada ne var?" diye sordum. Sonuçta okul bitmişti.

"Dosyalar." Kaşlarımı kaldırdım.

I Dare You To Kiss Me, Oh Sehun!Where stories live. Discover now