"Çok güzel düşünmüşsünüz baba. Nasıl mutlu olacaksanız öyle yaşayın elbette" diyerek hafif gülümsedim.

"Malum Kuzey'in harika bir mesleği var. Benim şirketim zaten onun ama Kuzey hiçbir zaman şirket işlerini sevemedi. Tek güvenebileceğim kişi Göktuğ. Hem belki torunum ileride benim yolumdan gider de şirketin yönetimini alır he?" Diyerek arkasına yaslandı.

"Benim bebeğim şirkette çalışmak isterse elbette çalışır baba. Ne isterse o olacak" diyen Kuzey, omzundaki elimi belime indirip karnıma dokunmuştu.

"Kızım sen çok yormuyorsun değil mi kendini?"

"İyiyim baba merak etme. Doğuma kadar çalışabilirim"

"Tabii operasyonlara katılmamak şartıyla" diyerek cümleme devam eden Kuzey'e baktım. Bebeğim için bir süre operasyon yüzü görmemeye dayanırdım elbette. Ancak doğduktan sonra da hayatımın değişeceğini düşünüyordum. Kuzey çok operasyonlara katılmıyordu çünkü albay ona sürekli karargah komutanlığını yaptırıyordu. Aslında Kuzey'i şimdiden terfi almak için yetiştiriyordu. Sadece kafamı sallayıp masada bitmiş çay bardaklarına baktım. Tam kalkmak için hamle yapacakken, Kuzey beni durdurup kendi kalkıp bardakları aldı ve içeriye gitti. Arkasından bir süre bakan Erdal baba, bana gülümseyerek döndü.

"Çok güzel bir aile oldunuz kızım. Oğlum ve senin adına o kadar mutluyum ki bu bir babanın yaşayacağı en güzel mutluluklardan biri" diyerek elini şefkatli bir şekilde elimin üzerine koydu ve geri çekti.

"Abdullah babanla arada konuşuyoruz" diyerek konuyu açınca, huzursuzca yerimde kıpırdandım.

"Abdullah aslında iyi bir adam. Bu konuyu sevmediğini biliyorum ama en son konuşmamda bana Sare'nin konusunu açtı" diye devam ettiğinde içimde oluşan huzursuzluğu belli etmemeye çalıştım.

"Abdullah kendini biraz toparlamış ve Sare'yi görmeye gitmiş. Onun çok pişman olduğunu söyledi. Tabii artık senin için her şeyin çok geç olduğunun o da farkında. Şükran'dan ve Alparslan'dan özür dilemek istemiş ama kendinde o cesareti bulamamış"

"Bu konular artık beni ilgilendirmiyor baba" dedim net bir ifadeyle.

Bana seni anlıyorum der gibi kafasını salladığında, Kuzey'de elinde çay tepsisiyle bahçeye girmişti. Konu da kapanmış olunca rahat bir nefes vererek Kuzey'e gülümsedim.

Sıradan şeylerden sohbet ederek hayli vakit geçirmiştik. Kuzey sürekli üşüyüp üşümediğimi sorarak babasını güldürüyordu. Bir ara Vildan anne de yanımıza gelip içeriye geri dönmüştü.

"Biz artık kalkalım oğlum" diyen Erdal babayla biz de ayaklandık.

"Hanıım hadi gidelim" diye içeriye seslendiği sıra salonda annem ve Vildan annenin kahkahaları geliyordu. O esnada masaya bıraktığım telefonum çalınca, Kuzey eğilerek eline aldı ve bana uzattı. Albay arıyordu?

"Komutanım?" Diyerek açtım telefonu.

"Kızım rahatsız ediyorum kusura bakma ama bu Tuba'ya bir şeyler oldu, delirmiş gibi buraya gelebilir misiniz?" Dedi nefes nefese.

"Ne oldu Hüseyin baba?" Diyerek panikle Kuzey'e baktığımda hızla salona koşup üzerimize ceketlerimizi alarak bahçeye geri gelmişti bile.

"Ben de anlamadım bir anda evden telaşla çıkıp sokakta koşmaya başladı. Ben de peşinden koşuyorum ama kaybettim" dediğinde Kuzey'e bakış attım. O ise babasına bir şeyler söyleyerek benden önce bahçe kapısını açtı ve arabaya ilerledi.

"Hemen geliyoruz!" Diyerek telefonu kapattım ve bahçeye çıkan annemlere bakmadan Kuzey'in peşinden dışarı çıkıp arabaya bindim. Kuzey bana bakmadan "Karargaha mı?" Diye sordu.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Where stories live. Discover now