26. Bölüm

52.7K 3.2K 436
                                    

Kuzey'le birlikte bahçeye girdiğimizde, ileride bir patırtı sesi geldi. Kuzey'le birlikte bahçenin girişinde durup, sese döndük. Bir anda Anıl'ın ayağa firlaması ve "Komutanım" diye bağırarak bana koşması bir olmuştu. Arkasından ise Kuzey'in timinden Kaan kovalıyordu. Anıl koşarak yanıma geldi ve arkama geçerek saklandı. Boy olarak benden uzun olduğu için bu ne çeşit bir saklanmaydı. Kaan'da oldukça sinirli bir şekilde bize yaklaşıyordu.

"Döveceğim oğlum seni gel lan buraya" diye bağıran Kaan'ın önüne Kuzey geçti.

"Ne oldu aslanım ne bu öfke bir sakin ol" diyerek Kaan'ın omuzlarını tuttu. Benim Anıl'da arkamda tişörtümün ucundan tutuyordu. Lan bu adam operasyonlarda teröristlerin korkulu belası değil miydi?

"Lan sen de ne yapıyorsun arkamda? Çık dışarıya da ne olduğunu anlat çabuk. Ne yaptın yine başımın belası?" Diyerek Anıl'a döndüm. Anıl kaçamak bakışlarla Kaan'a bakıyordu. Kaan ise Kuzey sayesinde sakinleşmiş görünüyordu. Yada saygıdan susuyordu. Kaan zaten normalde cüsseli bir adamdı. Hem boydan, hem enden iri yarıydı. Anıl'ı büyük ihtimal tek eliyle ezerdi.

"Komutanım arkadaşa ufak bir şaka yaptım. Nerden bileyim ciddiye alıp beni öldürmeye çalışacağını?" Diye konuşan Anıl'a göz devirdim. Anıl bu şaka yüzünden başına çok iş açmıştı. Hâlâ da akıllanmıyordu.

"Bak hâlâ konuşuyor. Komutanım bırakın da suyunu sıkayım bu elemanın. Sıkayım da anlasın sulu şaka yapılmayacağını." Diyen Kaan'a sinirle bakmaya başladım. O kadar da değildi yani.

"Hayırdır sen kimin suyunu sıkıyorsun? Ne yapmış olursa olsun bu şekilde konuşamazsın" dedim ve Anıl'a bakarak devam ettim.

"Anlat ne yaptın?"

Anıl'ın yüz ifadesinde çok minik gülümsemeyi yakaladım. Yemin ederim akıllanmazdı bu salak.

"Gökçen komutanım ben valla bu sefer hiçbir şey yapmadım. Benim hiçbir suçum yok. Şefta..." Anıl cümlesini bitiremeden, Kaan adeta uçarak Anıl'a saldırdı. Lan ne oluyordu?

"Aaa yardım edin delirmiş bu ayı beni öldürecek" diye Anıl bağırmaya ve kaçmaya başladı. Kuzey ile birlikte Kaan'ı zor tutuyorduk. Bahçeye dönüp baktığımda çoğu kişinin sırıttığını gördüm.

"Kuzey ne oluyor ben hiçbir şey anlamadım. Lan sizde güleceğinize yardıma gelsenize."

"Güzelim Kaan'ın tiki varda, şeft.. Yani o meyveyi duymaya tahammülü yok"

"Şeftali mi komutanım?" Diye arkadan yüksek sesle bağıran mal Anıl'la, Kaan adeta hırlayarak elimizden kurtuldu. Valla da hak etmişti artık ne yapayım.

Anıl bahçede koşuyor, Kaan arkasından kovalıyordu. Erdal bey ise barbeküyü devirmesinler diye, barbeküyu eliyle korumaya çalışıyordu. Aç Anıl onu hesaplayıp hiç barbeküyü devirir miydi zaten. En son Anıl bahçe kapısından sokağa doğru koşunca, Kaan'la birlikte uzaklaşmış oldular.

Selman'lara doğru baktığımda sırıtıyorlardı. "Abicim gidin şunların peşinden de bir sıkıntı çıkmasın" dedim. Selman ve Ece bana kafa sallayıp ayaklandılar ve hızlıca Anıl'ların arkasından, bahçeden dışarıya çıktılar.

Bahçeye göz gezdirdim. Biz Kuzey'le yukarıdayken, Göktuğ ve Abdullah bey de gelmişti. Sare hanım ortalıkta yoktu ama büyük ihtimal o da buradaydı. Aynı şekilde Gül, annem ve Vildan abla da ortalıkta gözükmüyordu. Kuzey, Poyraz'larla oturmuştu. Burcu üsteğmende o masadaydı ve ilk geldiğine göre morali oldukça bozuk gibiydi.

Mangalın başında ise Kuzey'in babası Erdal beyin yanında, Abdullah bey ve Mehmet abi vardı. Erdal bey mangalı yakmış, etleri pişirmeye de başlamıştı. Hatta iki mangal yakılmış; birinde etler, diğerinde ise sadece ateş vardı. Kısık seste bir müzik çalıyordu. Üçüde sandalyelerde oturmuş arada sohbet ediyorlar ve arada mangalı yelliyorlardı. Kenarda duran katlanılabilir sandalyelerden alıp, mangalın yanına doğru ilerledim. Sandalyemi açarak Mehmet abinin yanına oturdum.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin