39. Bölüm

39.9K 2.5K 663
                                    

16 Haziran 1995

"Bunu yapmak zorundayım, mecburum; yoksa o aile, buraya gelip her şeyimi benden alacak" diye kendi kendine mırıldanan genç kadın, aynı anda gelen şiddetli sancıyla çığlık attı.

Kadının 4 yaşında bir oğlu vardı. Şimdi de tek yumurta ikiz kızlarının doğumu başlamak üzereydi. Sancıları başlayınca, apar topar hastaneye getirmişti onu annesi. Kocası ise haberi alınca, mimarlık ofisinden adeta fırlayarak yola çıkmıştı ve birazdan burada olurdu. Sancıları daha da sıklaşmıştı. Oğlunun tuvaleti geldiği için, annesi onu tuvalete kadar götürmüştü ve odada yalnız kalmıştı.

Hayatı boyunca, evliliği için büyük bedeller ödemişti genç kadın. Şimdi ise; bu doğumdan sonra, son bedeli de ödeyip, ömür boyu ailesiyle mutlu mesut yaşayabilirdi. Evet, her şeyi planlamıştı, bunu yapabilirdi, yapacaktı....

Günümüz (Gökçen)

"Oğlummm, Alparslan'ım" diye koşan kadına uzun uzun baktım. Alparslan'ın annesi, benim de dolaylı olarak amcamın eşi oluyordu. Gözlerinde acıyla, etrafa bakmadan ameliyathanenin önüne geldi ve kendini yere attı ağlayarak. Hızla kadının yanına gidip onun gibi çömeldim ve ona sarıldım. Kim olduğuma bakmamıştı bile, sadece o an, teselli arayan acılı bir anneydi.

Kadından ayrılıp, ellerini tuttum. O an kadınla göz göze geldik. Gözlerinin beyazları kıpkırmızı olmuştu. Bu kadın niye bana böyle bakıyordu şimdi? bakışlarında bariz şaşkınlık vardı. Anlamaz gözlerle kadına bakmaya devam ettim ama kadın acısını anlık unutmuş gibi, gözlerini kocaman açmış, bana bakıp tüm yüzümü tarıyordu.

"Gülâ...." dediği anda, cümlesi yarıda kesildi çünkü güm diye bir ses ile, hepimiz kafamızı sese çevirmiştik. Abdullah bey, hastanenin ikili sandalyesini alıp, yere şiddetle fırlatmıştı ve hızlı adımlarla koridorun sonuna doğru yürümeye başlamıştı. Herkes büyük bir şokla Abdullah beyin ardından bakakalmıştı. Poyraz hızla babasının arkasından ayaklandı ve peşinden çıktı.

"Ab-abdullah?" Diye fısıldadı kadın sessizce ve gözlerinde öldürücü bir öfke oluştu. Anladığım kadarıyla uzun zamandır kaynı ile yani Abdullah beylerle görüşmüyorlardı. Aralarında da büyük bir düşmanlık vardı. Belki de Alparslan, onlarla karşılaştığından, evdekilere hiç bahsetmemişti. Abdullah bey ses çıkarınca, koridorda birçok hasta yakını da rahatsız olmuştu ve Kuzey giderek onlarla konuştu. Abdullah bey ise, ortalıktan kaybolmuştu.

"Siz kimsiniz?" Dedi kadın bana dönerek. Aynı anda kadının koluna dokunup yerden kaldırdım ve yandaki sandalyeye birlikte oturduk.

"Yüzbaşı Gökçen Toprak ben, Alparslan iyi olacak merak etmeyin. Kurşunu çıkarttılar" dedim durdum, gözlerimi kısıp kadına baktım ve devam ettim.

"Neden öyle bakıyorsunuz bana?" Diye sordum. Kadın bakışlarını benden çekip bir süre koridora baktı, ardından devam etti.

"Kusura bakma komutan kızım. Seni birine çok benzettim de ondan uzun uzun baktım." Dediğinde demek istediğini anladım. Sonuçta Abdullah beyin öz kızı olduğum için, onun ailesinde birine elbette ki benzeyebilirdim. Benim gözlerim yeşildi, Abdullah beyin ise ela. Ailesinde muhakkak birinden yeşil gözlerimi almış olmalıydım. Belki dedem, belki babaannem, yada varsa halam bilemiyordum. Poyraz'da benimle aynı göz genlerini almıştı ki Alparslan'da öyle. Bu kadının gözleri de yeşildi tesadüfen. Yinede kadına açıklama yaparak kendimi tam tanıtmak istemedim. Zaten şu an, kalbi çok acıyordu, Abdullah beyin kızıyım diyemedim.

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin