24. Bölüm

64.3K 3.6K 890
                                    

Sabah gözlerimi öyle büyük bir mutlulukla açtım ki, daha önce bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum bile. Dün Kuzey bize gelmişti. Gözlerimi her kapattığımda gülüşünün gözümün önüne gelmesi normal miydi? Hele o ses tonu... Her 'Gökçen' dediğinde erimem neye işaretti böyle? Aşk duygusunu hiç tatmamıştım. Bu aşk mıydı? Onu o pislik yuvasında zincirlerle ve başına dayalı silahla gördüğümde, gözümün kararması peki? Bu kadar kısa sürede aşık olunur muydu?

Bu duygu neydi bilmiyordum ama Kuzey'i sürekli görmek istemem hayra alamet değildi.

İçeriden sesler geliyordu. Bizimkiler uyanmış sanırım kahvaltı hazırlıyorlardı. Telefonuma zorlukla uzanıp elime aldım. Ekranda Kuzey'den gelen mesaj bildirimleri vardı. Heyecanla tuş kilidini açıp ekrana bakmaya başladım. Profil resminde annesi ve babasıyla birlikte çekilmişti. Sanırım bir yaz tatilinde, teknede poz vermişlerdi. Annesinin üzerinde beyaz deniz için uygun bir elbise, babasında mavi bir tişört ve şapka, Poyraz ise beyaz keten kumaşında bir gömlek giyinmişti. Gömleğinin düğmeleri açıktı. Arkada gün batımı vardı ve çok güzel bir fotoğraftı. Fotoğraf kadrajinda güneş ışınlarının loş yansıması vardı. Deniz ise güneşin turunculuğunu almıştı.

Profil fotoğrafından çıkıp mesajlara girdim.

"Günaydın güzelim"

"Gün bana hâlâ aymadı, uyanmanı bekliyorum."

"Neden profil fotoğrafında gözlerin belli değil? O yeşilleri görmem lâzım."

"Yada vazgeçtim. Profil fotoğrafında gözlerin belli olmasın. Bir tek ben göreyim!"

Lan kalbim resmen Bethoween çalıyordu şu an. Araya darbuka ritmi de giriyordu. O derece karışık. Ben şimdi ne yazacaktım ki? Flörtleşiyor muyduk şimdi yani?

Yazdım sildim, yazdım sildim."Sana da Günaydın" yazarak yolladım mesajı. Çok mu odunca olmuştu. Ya ben nereden bileyim ne yazacağımı off.

Anında cevap geldi.

"İşte şimdi günüm aydınlandı" ya bu Kuzey böyle cümleleri nereden biliyordu diye düşünürken telefonumda görüntülü arama uyarısı geldi. Ekranda kocaman Kuzey'in profil fotoğrafı vardı. Ellerim resmen titriyordu. Hemen gözümde çapak var mı diye kontrol edip, olmadığına kanaat getirip açma tuşuna bastım. Ekranımda Kuzey masada oturuyordu. Çalışma masası gibiydi. Sağlam elini çenesine yaslamış, telefonu da bir yere sabitlemiş, gülümseyerek ekrandan bana bakıyordu.

Boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.

"Eee şey bir şey mi oldu?" Harikasın Gökçen.

Kuzey'in gülümsemesi daha da büyüdü. Ekrana biraz daha yaklaştı ve konuşmaya başladı.

"Yeşillerini görmeden hiçbir şey yapamıyorum. Aklım oradayken konsantre olamıyorum hiçbir şeye. Bir göreyim dedim."

"Sen sen utanmaz, hadsiz misin biraz?" Heh kızım sana konuş diyorum sen ne diyorsun.

Kuzey daha da kahkaha atmaya başladı. Bu adam ne çok gülüyordu ya.

"İçimden gelenleri söylemek utanmazlıksa, öyleyim ama seni utandırmak da çok hoşuma gitmeye başladı güzelim."

"Neyse gördüysen kapatıyorum o zaman"

"Gördüm ve yetmedi." Diyerek iç çekti Kuzey ve geriye yaşlanarak devam etti.

"Bana bir fotoğrafını atarsan rahat bırakırım seni. Ama özellikle yüzün ve gözlerin net belli olacak. Yoksa sürekli görüntülü ararım seni. Yada dur daha iyisi oraya gelirim." gözleri muzipce parlayarak konuşmuştu. Fazla oluyordu ama!

 TOPRAK (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin