BÖLÜM 10

107 6 0
                                    

   Rockefeller Center' ı da keyifle gezdikten sonra bir sonraki durakları ise Bryant Park oldu. Bryant Park' a kurulmuş olan buz pisti Angelina' nın ilgisini çekmişti. Bembeyaz buz üzerinde tüm zarafetiyle kuğu gibi süzülen insanları, buz pateni yaparak kendisini dertlerden soyutlayanları görünce, bir melek olarak en huzur dolu hissetiği ortam burası olmuştu. Tabii Angelina ısrarla buz pateni yapmak istese de Mürsel' i buna ikna edemiyordu... Mürsel, "Angelina ben beceremem bu işi, hayatımda ayağıma paten geçirmiş biri bile değilim." diyerek sadece seyirci olarak orada bulunma isteğini belirtiyordu. Fakat bir melek olan Angelina' nın Mürsel' i ikna etmesi zor olmadı. Mürsel başta dirense de meleğinin sözünü dinlemesi gerekiyordu. İkili, buz pistine çıktıktan sonra Mürsel ayakta bile duramadığını fark etti... "Neyse ki düşen tek kişi ben olmayacağım, bir kaç acemi gördüm." diye geçirdi içinden. Angelina ise daha önce de belirttiği gibi insanların yapabileceği şeyleri hiçbir eğitim almadan yapabiliyordu ve buz pateni yapması da zor olmayacaktı. İki adımlık mesafe bile ilerleyemeyen Mürsel' in bu hâline gülümseyen Angelina, onu ellerinden tuttu ve ortaya doğru çektikten sonra da ellerini bıraktı. Angelina, Mürsel' i bıraktıktan sonra tüm zarifliğiyle ve meleksi yanının saçtığı enerjiyle adeta ışıldamaya başladı... Sadece bir kaç hareket yapmasına rağmen tüm seyirciler ona kilitlenmişti bile... Kısa süreli hareketlerin ardından arkasını döndüğünde ise Mürsel' in yerde olduğunu ve ayağa da kalkamadığını gördü... Hemen onun yanına gidip ayağı kaldırdı ve Mürsel' in söyledikleri onu bir kez daha gülümsetti;


    "Aşk olsun Angelina! Yüzme öğrenmesi gereken ama sudan korktuğu için suya bile giremeyen evladını birden havuza atan baba gibi attın beni oraya."


    Mürsel toparlanırken düştüğü duruma gülmeye başladı ve Angelina' dan şu cevabı işitti;


    "Tamam şimdi elimi tut ve alışana kadar da bırakma, söz veriyorum ben de bırakmayacağım bu sefer."


    Mürsel, Angelina' nın dediğini yapmaya başlarken yavaş yavaş da ortama alıştığını fark etti... Onun alışmaya başladığını gören Angelina ise ellerini bırakmadan biraz geriye doğru açıldı ve sonra da onu ve dolayısıyla da kendisini döndürmeye başladı. El ele tutuşmuş bir vaziyette sürekli etraflarında dönüyorlarken ikisi de kahkaha atarak yüksek sesle gülüyordu ve eğleniyordu. Mürsel o anda fark etti ki Amerikan filmlerinde sıkça gördüğü yerdeydi şu an. Aynı gökdelenler ve gökdelenlerin ortasında buz pateni yapan aynı mutlu insanlar... Film sahnesi gibi gözüken ve sürekli dönüp duran bu karenin tam ortasında ise Angelina' nın güzel yüzünü görebilmek de şu anki pastanın çileğiydi kesinlikle. Başta buz pateninden korkan Mürsel, şu anlarda çok mutluydu ve adeta Angelina' nın bir melek olduğunu unutarak film sahnelerinde gördüğü romantik anları yaşıyormuş gibi hissediyordu. Güzel bir kadın ile birlikte dünyanın en güzel şehirlerinden birinde, ayağına vurulmuş olan prangalardan kurtulduğunu ve kuşlar gibi uçtuğunu hissediyordu. Mürsel, yaşadıklarından romantik bir haz almaya başlamış olsa da dengesini kaybedip yere düşünce gerçekliğin kollarında buldu kendisini. Bu kez kötü düşen Mürsel her ne kadar iyi olduğunu söylese de Angelina, bu kadar buz pateninin şimdilik yeterli olduğunu ve devam etmemesi gerektiğini belirtti.


    Buz pateni macerası da sona erdikten sonra Mürsel, Central Park' ı görmeden gitmek istemediğini belirtti ve Central Park' a gitmek üzere New York Metrosuna doğru ilerlediler. Dünyanın en eski toplu taşıma sistemlerinden biri olan New York Metrosu karmaşıklığıyla da ünlüydü... Manhattan' ın hemen hemen her yerine giden ve her gün milyonlarca yolcunun kullandığı bu metro ağı, 468 istasyondan oluşuyordu ve bilmeyenler için çözülmesi zor bir bulmaca gibi olabiliyordu. Angelina ve Mürsel, biraz zorlansa da nasıl bir yol izleyeceklerini çözdü ve buranın neden dünyanın en büyük metrosu olduğunu da iyice anlamış oldu. Sistemli bir şehircilik anlayışının hayat bulduğu New York Şehri' nde, Central Park' a vardıklarında ise şehrin ortasındaki doğa, içlerini ferahlattı. Dünyanın en küçük iki ülkesi olan Vatikan ve Monaco' dan daha büyük olan Central Park, bir metropol nasıl hava alır sorusunun cevabıydı adeta. Mürsel, burayı gezerken de yine bir film sahnesinin içerisindeymiş gibi hissediyordu. İçerisinde yapay göllerin, hayvanat bahçesinin, müzelerin olduğu bu park, bir parktan çok daha fazlası olduğunu da iliklere kadar hissettiyordu. Mürsel ve Angelina bir bankta otururken kalkmalarının iyi olacağından dem vuran Mürsel, sohbetin yönünü değiştirdi;


- Angelina bence buradan gitsek fena olmaz. Hava kararınca tehlikeli olabilen bu park, saatler ilerledikçe daha da tehlikeli olabiliyor. Gerçi yanımda meleğim varken hiçbir şeyden korkmam ama yine de tadımız kaçmasa iyi olur.


- Haklısın, gitsek iyi olacak... Hatta eve gidelim hemen.


- Ev derken benim evime mi geleceksin sen de?


- Evet, bir mahzuru mu vardı?


- Hayır hayır, olur mu öyle şey... Çok sevinirim hatta, hem zaten sürekli bir arada olmamız kaçınılmaz oldu sanırım artık.


- Aynen öyle Mürsel, gecemiz gündüzümüz birlikte geçmeli... Ta ki; dünyanın rahat bir nefes aldığı güne dek. Bu arada doğaüstü şeylerden mümkün olduğunca uzak durmam gerekse de son kez ışınlanmayı kullansak fena olmayacak. Toplu taşımayla eve gitmeye kalkarsak eğer epey sürecek ve açık market bulamayacağız Long İsland' ta. Marketten bir şeyler almak istiyorum.


- Sen de acıkıyor musun yani? İnsanlar gibi bir şeyler yemen gerekiyor mu?


- Bu gördüğün tamamen insan bedeni... Sadece, bir yetişkin olarak dünyaya gönderilmiş, benim için yaratılmış ve buradaki işim bittikten sonra da yok olacak bir beden. Bu bedenin içinde ben yer alıyor olsam da tıpkı bir insan gibi acıkabilen, terleyebilen, ağzı kokabilen, dışkısını yapması gereken bir organizmayla çevrili durumdayım aynı zamanda.


- Tamam tamam, anladım... Daha fazla ne yapması gerektiğinden bahsetme lütfen! Etrafta kimse gözükmediğine göre şimdi ışınlanabiliriz diye düşünüyorum.


    Angelina' da etrafın tenha olduğunu gözlemledikten sonra Mürsel' in elini tuttu ve ışınlanmalarını sağladı... İkilinin ışınlandıkları yer ise Mürsel' in evine oldukça yakın olan büyük bir süper marketin açık otoparkıydı.


    Angelina ile Mürsel, kendilerini otoparkta bulduktan sonra Mürsel' in arabasının da orada, park alanında olduğunu gördüler. Angelina, kendisiyle birlikte Mürsel' i de Empire State Binası' nın tepesine ışınlarken, kullanmakta olduğu arabayı da buraya ışınlamıştı... New York turundan sonra buraya geleceklerini hesaplayarak ona göre bir tutum sergilemişti. Şu anda ise yapacakları şey basitti: İhtiyaçları olan alışverişi tamamlayacaklar ve arabaya atlayarak Mürsel' in evinin yolunu tutacaklardı... Bu geceyi atlattıktan sonra da yarın sabahtan itibaren Mürsel' in yeteneğini ön plana çıkarabilmek için çalışmalara başlayacaklardı.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora