[65]

265 25 77
                                    

Lütfen yorum atarak okuyun ya kös kös okuyunca ben çok sıkılıyorum. Yorum istiyorum 🥺

Ateş'in evinde yaşanılan olayların üzerinden iki hafta geçmişti. Taner ölmemişti. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim. Polisler bizi götürdüğünde ifade vermiştik. Bir süre orada tutmuşlardı bizi. Taner şikayetçi olmadığı için salınmıştık kısa sürede.

Ateş tekrar benim evimde kalmaya başlamıştı. Taner'in ona tekrar tecavüz etmeye çalışması psikolojisini alt üst etmişti. Tek başına ve karanlıkta yatamıyordu. Her gece en az bir kere gördüğü kabuslar yüzünden uykusundan uyanıyordu. Uyandıktan sonra girdiği ağlama krizleri yüzünden uyumakta zorlanıyordu. Uykusunda dokunma bana, uzak dur benden gibi cümleler mırıldanıyor ve ağlıyordu.

İkimiz içinde zor geçen geceden sonra gün içerisinde de zorlukla devam ediyordu. Doğru düzgün beslenmiyor, odamdan, hatta yataktan, çıkmıyordu. Dışarı çıkması için Ayaz ve Sinanla beraber ikna etmeye çalışsak da bu girişimlerimiz başarısız olmuştu. Gün içerisinde yatakta yatıp tavanı, duvarı falan izliyordu boş bakışlarla. Feyzullah, Kedi ve Ebubekir Sıddık da bizim eve yerleşmişti.

Bu sırada babama olan biten her şeyi anlatmıştık. O da çalışma odasından çıkmıyor, açacağımız dava için hazırlanıyordu. Taner'in, Ateş'e yaşattıkları yüzünden hapislerde sürünmesini istiyorduk.

Sıktığım portakal suyunu küçük bir tepsiye yerleştirdiğim esnada mutfağa Ateş girdi. "Günaydın." dedim gülümseyerek. Aslında akşam yemeği zamanı gelmişti ama Ateş yeni kalkmıştı.

"Günaydın. Sen yemek yedin mi?"

"Daha değil." dedim şaşkınlığımı saklayamadığım bir ifadeyle. Şaşırmam normaldi çünkü iki haftadır Ateş odadan dışarı çıkmıyordu. Bugün de aynı olacağını düşündüğüm için yine önce ona yemesi için bir tepsi hazırlıyordum ki hem aşağıya inmişti, hem de benimle sohbet ediyordu. İki haftadır zorunlu olmadıkça konuşmuyordu.

"Beraber yapalım mı?" Sorduğu soruya cevap olarak gülümseyerek kafamı salladım. Her şey yavaş yavaş yoluna giriyordu. Her şey zamanla düzelecekti. "Patates kızartabilir misin?"

"Hemen kızartıyorum." Ateş dolaptan peynir falan çıkartıp masaya koymaya başladığı sırada bende patatesleri soymaya geçtim. Patatesi peynir ile beraber yemeye bayılırdı.

Soyup doğradığım patetesleri tavaya attım. Arkamdan iri kollar belime sarıldığında kıkırdadım. "Teşekkür ederim." dedi ve boynuma minik bir öpücük bıraktı.

Kaşlarım çatıldı. "Ne için?"

"Her şey. Yoluna taş koymama rağmen sürekli yanımda olmaya çalıştın. Geceleri beni saklinleştirmek için uğraştın. Başkası bunu yapmazdı."

Kızarttığım patetesleri iki ayrı tabağa koyana kadar herhangi bir cevap vermedim. "Çünkü seni seviyorum ve iyi olmanı istiyorum." dedim arkamdan bana sarılmakta olan Ateş'e önümü dönerken. Elimi kalbine yerleştirdim. Hızlı hızlı atıyordu avcumun altında. Gülümsedim. "Burası benim evim ve beni tekrar evime alacağın zamanı sabırla bekleyeceğim."

Birkaç saniye donuk bakışları yüzümde gezse de hafifçe gülümsedi ama herhangi bir cevap vermeyip masaya yerleşti. Pateteslerden birini önüne bıraktım portakal suyuyla birlikte. Ben de karşısına yerleştim. Sessizce yemeğimizi yemeye başladık.

Akşam yemeği faslından sonra Ateş tekrar odaya geçmişti. İki haftadır odadan dışarıya adım atmadığı için karşı çıkacak bir şey söylemedim. Bu kadar çok alt katta kalması bile önemli bir şey ifade ediyordu benim için.

Pamuk Prens | bxbOù les histoires vivent. Découvrez maintenant