[35]

1.8K 174 44
                                    

Sabah uyandığımda neredeyse geç kalmıştım ve bu yüzden seri hareketlerle rastgele bir sweat ve pantolon geçirdim üzerime. Portakal hâlâ uyuyordu ama bir kaba su ve öbürüne de kedi mamasını koyup öyle çıktım evden.

Kapının önünde motoruna binmiş bir şekilde beni bekleyen Ateş'i görmek beni bir hayli şaşırtmıştı. Beni fark edince telefonunu cebine atıp bana döndü. "Neredeyse seni arayacaktım."

"Senin ne işin var burada?" dedim birkaç adımda ona yaklaşarak.

"Okula beraber gideriz diye düşündüm." Böyle düşünmesi hoştu ama haber verse iyi olurdu. Boşuna beklemişti bunca zaman.

Uzattığı yedek kaskı aldım bir şey demeden. Arkasına bindiğimde o da motoru çalıştırmıştı. Tabii geç kalmaktan Ateş sayesinde kurtulmuştum. Hatta yaklaşık on dakika kadar erken gelmiştik.

Park ettiği motordan inip Ateş'e döndüm. Etrafa kısa bir bakış atıp, neredeyse boş olan bahçede kimsenin dikkatinin bizde olmamasının rahatlığıyla dudaklarıma hızlı ama sıkı bir öpücük bırakıp geri çekildi.

"Ne yapıyorsun? Biri görebilirdi." dedim şaşkınlıkla.

Omuz silkti. "Bazen içimde tutamıyorum. Çok garip bir şeysin Derin."

Söykedikleriyle kalbim göğüs kafesimi zorlarken yutkunmayı denedim. Kimseden ciddi anlamda hoşlanmayan ben karşımdaki adamın iki sözüne yumuş yumuş oluyordum.

"E sen bana ders de çalıştırırsın." dedim klişelere gönderme yaparak. Gerçi Ateş'in dersleri gayet iyiydi. Fena fikir değildi aslında. Kendisi sayısaldı ve matematiği ateş ediyordu. Ben henüz çarpım tablosunu bile doğru düzgün bilmiyordum.

"Elbette, sonra sen anlattıklarımı dinlemek yerine beni izlersin falan."

"Ne izleyeceğim be seni?" diye cemkirdim hemen.

Sırıttı. "Öyle mi? Miyavla bakayım."

"Hrrr." derken elimi de atağa geçmeye çalışan bir kedi gibi kaldırmıştım. Kafasını geriye atarak kahkaha attığında sırıtarak uzaklaşıp sınıfıma doğru ilerlemeye başladım. Bir yandan da kendi kendime söyleniyordum:

"Ulan Derin! Sen bu hallere düşecek adam mıydın?"

Nihayet sınıfa geldiğimde en arkadaki yerime yerleştim. İzlenme iç güdüsüyle kafamı kaldırıp sınıfa kısa bir bakış attım. Cam kenarı an arkada oturduğumdan sınıfı çok net görebiliyordum.

Duvar kenarına döndüğümde en arka sırada Sinan'ın gözlerini üzerime diktiğini gördüm. Kafamı ne var dercesine salladığımda bile hiçbir tepki vermeden bana bakmaya devam etti.

Kısa boylu, tıknaz, orta yaşlarının sonunda gibi duran coğrafya hocamızın sınıfa gelmesi ile gözlerimi ondan çekip derse odaklandım.

Coğrafya kitabımı alt kattaki okul dolabımda bıraktığımı hatırlayarak rastgele bir defter çıkardım sadece.

Hocanın anlattıklarını öylesine not alıyordum ama aklım yaptığım işte olmadığından ne yazdığımdan ben bile emin değildim.

Sıkıntıyla iç geçirip tekrar Sinan'a döndüğümde aynı ifadeyle bana baktığını görerek dudağımı ısırdım. Ders başlayalı on veya on beş dakika oluyordu ve uzun süre böyle bakması rahatsız ediciydi. Derdi ne sikimse söyleyip ardından o sikik çenesini kapatması lazımdı.

"Neye bakıyorsun Sinan?" diye laf attım derste olmamızı umursamadan.

"Aptallığına." diye yapıştırdı lafı bu anı bekliyormuş gibi.

Pamuk Prens | bxbWhere stories live. Discover now