[61]

430 30 61
                                    

Bu bölümde bazı rahatsız edici sahneler bulunuyor. Şimdiden uyarayım.

Medya Derin 🛐🛐

Sabah kalktığımda Ateş hâlâ uyuyordu. Taner'in evde olmasını umarak Ateş'in evinin yolunu tutmuştum. Sinan'a haber versem mi diye düşünsem de bu fikirden hemen vazgeçmiştim. Beni Tanerle konuşmaya göndermek istemeyecekti ya da benimle gelmeye çalışacaktı.

Bunu kendim yapmalıydım. Bu benim sorunumdu. Gerçi derdini az çok tahmin edebiliyordum ama kaç yaşına gelmişti. Sorunlarını konuşarak çözmeyi öğrenmeliydi.

Evin önüne geldiğimde giriş kapısını ittirerek bahçeye girdim. Havuzun yanından geçip kapının önüne geldiğimde zile bastım. Beklememe rağmen kapıyı açan olmayınca tekrar bastım zile. Kısa bir süre sonra kapı açıldı ve Taner dağılmış saçları, kızarık gözleriyle karşımdaydı. Muhtemelen onu uyandırmıştım.

"Ne işin var lan senin burada?"

"Konuşmaya geldim. Giyin gel." dedim rahatlıkla.

"Geç içeri."

"Enayi miyim lan ben? Kalabalık bir yerde konuşacağız." Sanki çok komik bir şey söylemişim gibi güldü. Pis bir sırıtışla çevrenelendi dudakları. "Sahilin oradaki kafede bekliyorum."

Cevap vermesine fırsat kalmadan sahile doğru yürümeye başladım. Kafeye girdiğimde klima olduğu için içerideki masalardan birine yerleştim. Dışarıdaki sıcaktan sonra aniden gelen ferahlama hissi muhteşemdi.

"Ne alırdınız?" Yanıma gelen garsonla önümdeki menüye kısa bir bakış attım. Canım limonata istesede üç r'li erkek olabilmek için bu fikri elemiştim.

"Kardeşim sen bana çay getir ama ince belli çay bardağında olsun. Açık falan da olmasın. Koyu olsun, simsiyah olsun. Hatta komple demi koyup getir. Bir de çay kaşığı da koyma."

Garson çocuk kaşlarını çatarak not almayı bitirdiğinde bana mal amk bakışını atarak gitti yanımdan. Normalde çayı açık ve şekerli içerdim ama bu sefer korku salmam gereken bir düşman olacaktı karşımda. Yiğidin sertliği içtiği çaydan belli olurmuş derler.

Taner denilen göt herif mekana girdiğinde kısa bir an etrafı taradı. Beni görünce yanıma ilerlemeye başladı. Uykulu hâli gitmiş, ayılmıştı. Gri eşofman, beyaz tişörtle sıradan bir kombin yapmıştı.

Garson gelip çayımı masaya bıraktı. İstediğim gibi koyu bir çay getirmişti. Ardından Taner'e döndü: "Siz ne alırdınız?"

"Su yeterli."

Garson tekrar gittiğinde sakince çayımdan bir yudum aldım. İçimden üç kez öğürüp, bir kez de kussam da dışarıdan bir şey belli etmedim ve sakince çaydan bir yudum daha alıp masaya bıraktım.

Şekersiz çay iğrençti. Bir de üzerine koyu olduğu için hiçbir tadı yoktu. İçtiğim en iğrenç şeydi.

"Konuşmayacak mısın?" dedi Taner gözlerini üzerimde gezdirirken.

"Senin konuşmanı bekliyorum." dedim rahatça.

"Beni buraya sen çağırdın farkındaysan."

"Hiçbir sebep yokken adam toplayıp lise bebesi gibi önümü kesen de sendin."

"Neden yaptığımı anlamayacak kadar geri zekâlı olamazsın." dedi sakince.

Gülümsedim. Samimi bir gülümseme değildi bu. Koyu çayımdan bir yudum daha aldım. Boğazımı yakan iğrenç tada rağmen ifadesizce Taner'i inceledim.

Pamuk Prens | bxbWhere stories live. Discover now