[58]

445 38 80
                                    

Medya Derin bebeğim 🛐🛐

Telefonumun melodisiyle irkilerek uyandığımda etraf karanlıktı. Gecenin vaktinde beni aramaya gaflet eden kişiye en içten küfürlerimi savurarak yastığın altındaki telefonumu alıp gözlerimi açık tutamadığımdan, direkt açıp kulağıma dayadım.

"Şey, selam." Ateş'in sesini duyduğumda kaşlarımı çattım.

"Ateş?" Yeni uyandığım için sesim boğuk geliyordu.

"Uyandırdım mı?"

"Hayır, uyumamıştım daha." Kendini rahatsız hissetmesini istemiyordum. "Bir şey mi oldu? İyi misin sen?"

"Ben aslında şey demek için aramıştım," Kısa bir sessizlik oldu. Birkaç hışırtı geldi. "Birkaç gün sende kalabilir miyim?"

"Neredesin sen gelip alayım?" Sesinden iyi olmadığı kendini belli ediyordu.

"Hayır, kendim gelebilirim. Sadece haber vermek istedim. Biraz zamansız oldu, saat çok geç ama aklıma direkt sen geldin."

"Ateş bir sakin olur musun önce? Ben seni almaya geleyim sonra beraber biraz hava alalım dışarıda. Öyle gelelim eve. Ne dersin?" Bunları söylerken çoktan yataktan kalkmış. Arabamın anahtarını aramaya başlamıştım.

Ateş itiraz etmeyip onayladığında telefonu kapatıp önce elimi yüzümü yıkamaya gittim. Hemen ardından salona geçip salondaki masanın üzerine bıraktığım anahtarı aldım. Ardından da evden çıkıp arabaya geçtim. Ateş ile evlerimiz yakın olduğundan iki dakika olmadan evinin önündeydim. Ateş zaten beni beklediği için arabadan inip yanına geldim. Küçük bir sırt çantası vardı sırtında. Muhtemelen bir pantolon, iki ya da üç tişört anca sığmıştı.

Kollarımı boynuna dolayıp kafamı göğsüne yerleştirerek sarıldım ona. Bir eli belimi kavradığında daha sıkı sardım bedenini. Kafamı hafifçe geriye çekip dudaklarına uzandığımda kafasını hızla yana çevirip öpücüğümün yanağına ulaşmasını sağladı.

Bir şey demeden kollarımı bedeninden ayırıp arabaya geçtim. Ateş de peşimden geldi. "Dışarıdan bakınca arabanın içi görünmüyorsa şimdi öpebilirsin." O an çocuğu evinin önünde öpmeye çalıştığım dank etti. Muhtemelen ailesi hâlâ bilmiyordu ve Ateş'in tavırlarına bakılırsa söylemeye de niyeti yoktu.

"Nereye gidiyoruz?" dedim konuyu değiştirmek için. Kendisini hazır hissetmiyorsa saygı duymak zorundaydım. Babam öprenmese benim de söylemeye niyetim yoktu sonuçta.

"Bilmem, istediğin yere götürebilirsin." Kısa bir an duraksadı. "Pijamaların çok hoş bu arada."

Yoldan kısa bir an bakışlarımı çekip üzerime baktığımda mavi unicornlu pijama takımımla geldiğimi fark ettim. "Değiştirdiğimi sanıyordum." dedim utançla. Gerçekten rezildim.

"Bence oldukça tatlı. Bir sürü sevimli pijama takımın var. Her birini sana ayrı yakıştırıyorum." Bu cümleleri sarf ederken dudakları hafifçe kıvrılmıştı.

Başka bir şey demeden geçen yolculukta arabayı tepeye park ettim. Yolculuk sırasında bir marketin önünde durmuş, biraz abur cubur çikolatalı süt almıştım. Arabayı tepeye park edip poşetle beraber indim. Ateş de peşimden gelmişti. Tepenin en ucuna oturup ayaklarımızı aşağıya sarkıttık. Çikolatalı sütlerinden birini kendime alıp birini de Ateş'e uzattım. Atıştırmalıkları da açtığımda hazırdı. İzmir'in gece manzarasına karşı çikolatalı süt içip, atıştırmalıkları yedik.

Ardından Ateş kendini geriye doğru atarak çime uzandı. Bacaklarının dizden aşağısı hâlâ boşlukta sarkıyordu. Onu tekrarlayarak yanına uzandım. Kafamı yan çevirip Ateş'i izlemeye başladım. Bir sıkıntısı olduğu belli oluyordu: Kaşları çatılmış, göz bebekleri irileşmişti.

Pamuk Prens | bxbOnde histórias criam vida. Descubra agora