[54]

564 55 96
                                    

Pamuk eller yorumlara bebişleeer.

Kantinden yeni aldığım sıcak kahveyi Ayaz denilen çocuğa uzatırken Ateş de yapması gerekeni unutmaması için tekrar anlatıyordu.

"Tamam Ateş, salak değilim. Tek seferde anlayabiliyorum."

Ayaz hakkında yanıldığımı hissediyordum. Aslında eğlenceli biri gibiydi ama onu henüz çok iyi tanıyamamıştım. Hâlâ bu sevimli suratıyla o erkeksi sesi neresinden çıkardığını anlayamıyordum. Karton bardaktaki kahvesinden bir yudum aldı.

"Kahvenin içine kezzap mı koysaydık?" Mırıldanışımla beraber Ateş'in ciddi bakışları bana dönerken yutkundum. "Sadece bir fikirdi." dedim göz devirirken.

Ayaz sırıtarak bana baktı. "Bu çocuğu çok sevdim." Hemen ardından gözlerini etrafta gezdirmiş ve Harun ile Baran'ı görmesiyle ayaklanmıştı. "Başladı benim mesai."

Ayaz etrafına baka baka ikilinin yanına hızlı adımlarla ilerlerken Ateş'le beraber dikkatlice olacakları izliyorduk.

"Bugün ya onlar ya da biz boku yiyeceğiz." Ateş'in sesiyle kaşlarımı çattım.

"Biz neden boku yiyoruz?"

Ayaz, Baran'a yanlışlıkla çarpmış gibi yapıp elindeki tüm sıcak kahvenin üzerine dökülmesine sebep oldu. Akabinde Baran'ın acı dolu, kısık çığlığı kulaklarımıza ulaşırken Harun da öfkeyle Ayaz'ı ittirdi. Bir şeyler söylüyordu ama bu mesafeden duymamız mümkün değildi.

"Sinan'ın samimi olduğuna hâlâ ikna olmadım. Baran ve Harun her şeyi anlatmış olacağından şüpheleniyorum."

Sessiz kaldığımda kırık bir sesle devam etti: "Ona inanmıştım."

"Umarım inancını boşa çıkarmaz. Bekleyip göreceğiz."

Ayaz telaşlanmış gibi yapıp cebinden çıkardığı peçeteyle Baran'ın mahvolmuş tişörtünü silmeye çalıştı. Harun onu tekrar ittirdiğinde amacının kavga çıkarmak olduğu belliydi ama Baran'ın bir şeyler söylemesi ile beraber ikisi de spor salonunun olduğu tarafa ilerledi.

"Abinle aranız nasıl? Sıkıntı çıkarıyor mu hâlâ?"

Ateş kolumu sertçe tutup bedenimi duvara yasladı. "O orospu çocuğu benim abim değil." Bakışlarımı kaçırdığımda kolumu daha sert tutup diğer elini de çeneme koyarak hırsla kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. "Anlıyor musun? Değil."

Daha çok kendi kendine konuşuyor gibi geldiğinden herhangi bir cevap vermedim. Kolumu gereksiz sert sıkışından dolayı kemiğim bile sızlarken sertçe kolumu çektim.

Bu dengesiz ve yıkıcı tavırları artık beni boğmaya başlamıştı. Tedavi olması gerekiyordu ama bunu ona anlattığımda sert tepki vereceğini biliyordum. Ayrıca beni dinleyeceğini de sanmıyordum.

Ayaz yanımıza geldiğinde sırıttı. "2 dakika sonra keltoş müdür tuvalete gidecek. Sadece 5 dakikan var. 5 dakika sonra tuvaletten çıkacak."

"Sen bu kadarını nereden biliyorsun?" dedi Ateş şaşkınlıkla. Bu sırada müdürün odasının bulunduğu kata ilerlemeye başlamıştık.

"Bizimkiler devamsızlığımı sildirmek için her zaman gelemiyor. Ben de bunu keşfedip bu arada müdürün odasına girip babamın yerine izin belgesini imzalıyordum. Hep aynı saatte tuvalet molasına çıkıyor. Dakik pezevenk."

Müdürün odasının bulunduğu kata geldiğimizde müdür yeni odasından çıkmıştı. Önceden anlaştığımız gibi ben nöbetçinin yanına doğru ilerlemeye başlamıştım. Ateş direkt müdürün odasına girmişti. Ayaz ise kimsenin gelmemesi için kapıda bekliyordu.

Pamuk Prens | bxbWhere stories live. Discover now