45

37 2 1
                                    

2,5 Ay Sonra...

Gökçe'den...

Yattığım yerden tek başıma doğrulmak bile artık nefesimi kesiyordu. Karnıma bakıp burnumdan kısa ve hızlı hızlı soludum. Bacaklarımı yataktan sarkıtmaya çalışmak için kalçamı sağa kaydırırken sancıyla kasıldım. Kızım iyi miydi? Bir sorun mu vardı?

Ayaklarım yere değince yerin soğuğu iyi gelmişti. Sıcaklamıştım ve bu kadar az hareketle bile karnımın ağırlığı altında ter içinde kalmıştım. Levent spor yapabileceğimi söylemişti ama kızımı tehlikeye atmamak için basit ve hafif birkaç egzersiz dışında bir şey yapmaya cesaret edememiştim. Şimdi belki de yapmalıydım diye düşünüyordum. Yediklerime dikkat etmiştim ama hamilelere uygun bir spor programı uygulayabilirdim. Bense hangi hareketin bebeğim için risk oluşturabileceğini bilmediğim için hiçbirini yapmamıştım.

Komodinden destek almak için elimi köşesine koyduğumda elim acıdı ama oturabilmiştim nihayet. Derin birkaç nefes daha alıp ağrı giderek azaldığı için rahatladım. Doktorum bazen böyle küçük ve geçici sancılarım olabileceğini söylemişti. Karnımı sıvazlayıp içini görebilecekmişim gibi kızıma baktım. "Kızım benim, berbat bir anne olduğum için özür dilerim." Bazı sabahlar uyanır uyanmaz ve geceler uyumadan önce ondan dileyebildiğim kadar özür diliyordum. Gelecekte yüzüne karşı söyleyemeyecektim ama en azından bu kadarını yapabilirdim. Kızım doğana ve babası onu kollarımdan alıp gidene kadar ellerimdeki kan için nasıl pişman olduğumu anlatacaktım ona aklımca.

Beni duyuyordu ama bir bebeğin duyması gereken şeyler miydi bunlar? Başını okşar gibi karnımı sevdim. "Affedersin kızım, günaydın. Bugün Burçin ablanla Aslı Teyzen geliyor. Yoga yapacakmışız bir de başka bir şey söyledi ama telefonda anlamadım." Hamile yogası her ne kadar benim kalemim bir iş değilse de Aslı ısrarla bebeğim için ne kadar faydalı olacağını anlattıktan sonra kabul etmiştim. Kızım için olduktan sonra yapamayacağım bir şey yoktu.

Yavaşça ve ellerimden destek alarak popomu yataktan ayırdım ve ayakta durdum. Günün ilk zaferi olarak yardımsız kalkabilmemi bir kenara yazdım keyifle. Gülümseyerek ilk adımımı atıp yürüdüm ve ağrıyı yeniden hissetmediğim için sevindim. Birkaç gündür ertelediğim duşu artık almamın zamanı gelmişti ve ağrım varken bunu yapamazdım.

Kendimi yormamak için ayaklarımı sürüyerek banyoya gittim ve üzerimdekileri ağır ağır çıkardım. Levent yukarıda uyuyordu ve daha en az bir saat uyumaya devam edecekti. Duş kabininin içindeki kaydırmaz mata bakıp aptal bir âşık gibi gülümsedim. Bir keresinde ayağım kayar gibi olduğu için hemen ertesi gün gidip bunu almıştı.

Her ne kadar düşündüğü ben olmadığım için kahrolsam da kızım için sevindiğim kesindi. Kızımın benimki gibi duyarsız bir babası olmayacaktı. Onu her anında koruyacak bir babası olacaktı. Düştüğünde kaldıracak, dizilerini yaralarsa ona bağırmak yerine yaralarına üfleyecek bir babası...

Suyu açıp sıcaklığını kontrol ettim ve önce saçlarımı yıkadım. Hapisten çıktığımdan beri iki parmak uzamışlardı ki bu beni çok mutlu ediyordu. Henüz örülecek uzunlukta olmasalar da değişimi görmek bana iyi geliyordu. Duş jelini vücuduma sürüp gülümseyerek duş aldım ve durulanıp çıktım kabinden.

Elimi duvarda asılı bornoza uzattığım sırada karnımın alt kısmında bir sancı hissedip iki büklüm oldum. Kasıklarımı vuran acı kısa sürse de çoktan gözlerimi sıkıca kapatmış ve Levent'in adını bağırmıştım ihtiyaçla. Ona ihtiyacım vardı. Yanımda olmasına, elimi tutmasına, bana inanmasına, beni sevmesine, gerçekten sevmesine.

Ayak seslerini önce salonun parkelerinde ardından da yatak odasında duydum. Koşuyordu. Ayak sesleriyle kalbimin gümbürtüsü birbirine karıştı bir an için. Yanımda durduğunda gözlerimi açmadan ağlamaya başladım korkuyla.

KurşunWhere stories live. Discover now