3

86 18 8
                                    

15 saat sonra.. 06.11


Tek gözüm açık telefon ekranına baktım. 6.. Kadir'in adını ekranda görünce gerildim. Levent bir hata mı yapmıştı? Yatakta oturup aramayı cevapladım.

--'Ne oldu?'
--'Seninki..' dedi neşeyle. 'Bu saatte evden gizlice çıkıyordu. Aldım.' Öldürdü mü onu?
--'Doğru düzgün anlat! Levent nerede? Telefonu ona ver!' diye emir verdim umutla. Acılı bir 'ahh!' sesinden sonra bıkkınca:

--'Al.' dedi aptal herif. Kesik kesik nefes alan Levent'ti.
--'Gökçe.. Ben nöbete gidiyordum.. Arkadaşın yanlış anladı..' Canı yanıyor olmalıydı ki kelimeler parça parçaydı. Neyse ki yaşıyor. Kadir'e öfkemden:

--'O benim arkadaşım değil! Babamın köpeği. Ona ver telefonu.' diye bağırdım. Kadir anında:

--'Bu saatte işe gittiğine inandım deme bana?' deyince sinirden kendimi kastım. Aptal herif sanki hayatında doktor tanımış da çalışma saatleri hakkında konuşuyor. Salak!

--'Ulan! Ayı! Sen doktorların nöbetleriyle ilgili ne bilirsin ki? Hemen nereye isterse oraya bırak adamı.' dedim kükreyerek. Sabah sabah beni yine delirtmeyi yine başarmıştı. Hırlamaya benzer bir ses duydum ama boğuktu. Hangisinden geldiğini anlayamadım.

--'İyi.' deyip telefonu yüzüme kapattığında yastığı yumrukladım.

Saygısız davranışlarından bıkmıştım. Ama benim sözüm ona geçmezdi. Babamla konuşmalıydım ama korkmadığımı sadece saygısızlığı kabul etmeyeceğimi net bir şekilde belirterek.


....


Yarım saat sonra koşu bandında ve ter içindeydim. Sinirlendiğimde veya gerildiğimde makinenin koşu ayarlarından birinde stres atmaya çok erken yaşta başlamıştım. Çalan telefonun ekranına dokunup aramayı cevapladım ve koşu bandını yavaşlattım. Levent'in sesi rahatsızdı.

--'Gökçe.. Ben hastaneye geldim. Arkadaşın kapıda olacağını söyledi..' dedi gergince. Gerginliğiyle ilgili ona yardım edemezdim.

--'Babam sana güvenene kadar seni takip ettirecektir. Huyuna git. Gereksiz bir hareket yaparsan.. Biliyorsun işte...' dedim sıkıntıyla. 'Kafasına sıksaydım daha mı rahat olurdum şu an?' diye düşündüm bir an için. Böyle içinden çıkamadığım işlerden nefret ederdim. Beni güçsüz hissettirirdi. Onu ölümden kurtarmıştım ama babamın güvenini kazanana ve ben uygun zamanı bulana kadar sürekli takip edilecekti. Hata yapması muhtemeldi. Özellikle de peşinde Kadir varken.

--'Benim peşimde olması sorun değil. Evimi öğrendi. Geri dönüp aileme zarar vermesinden korkuyorum.' dedi Levent tereddütle. Ona 'vermez' diyebilmek isterdim ama Kadir'in işi belli olmazdı. Yine de:

--'Sen şüpheli bir hareket yapmadıkça bir sebebi olmaz. Sebepsizce de sana ya da ailene zarar vermeyi göze alamaz.' dedim sakinleşsin diye. Bir süre sessizlik oldu. Sözlerime kendim inanmıyordum en başta, muhtemelen o da inanmamıştı.

--'Bir şey yapacak değilim ama.. O çok sinirli..' dediğinde içten içe güldüm. Okumuş adamdı tabi.. Deli diyememişti.

--'Babamla konuşurum. Yerine başka birini yollamaya ikna edersem..' Cümlemi bitiremedim bile.

--'Bu işten kurtulamayacağım değil mi?' diye sordu Levent. Sesi ağlamak üzereymiş gibi geldi bana. Farkındaydı. Bu iş iki şekilde bitebilirdi. Birincisi onun ve ailesinin ölümüyle. İkincisi babamın bize inanması ve hiç ayrılamamamızla. Artık bunu görebiliyordum. Bu oyunu onu hayatta tutmak için oynardım. Benim için önemi yoktu. Ama o.. Sevgilisi var mı acaba? Parmakları boştu.. En azından ciddi bir ilişkisi olmaması lazım.

KurşunWhere stories live. Discover now