16

42 6 0
                                    

Oyun iki saatten fazladır devam ediyordu ve hepimiz çok eğlenmiştik. Levent ben dâhil herkesin oyuna katılması için elinden geleni yapıyordu. Küçükleri biz kollarından tutup destek oluyorduk ama katılamayan olmamasını sağlamıştık. Sokaktan geçen olunca doktorla ben durup kenara geçmiş ve sanki sadece çocukları izliyormuşuz gibi yapmıştık.

6'ya geldiğimde yerdeki taşı almaya çalışırken dengemi kaybedince düştüm. Sağ elimin içi yere sürtünüp hafifçe soyulmuştu. Yere oturup elimi inceledim ama gerek bile yoktu. Kan toplamıştı fakat açık yara yoktu. Levent koşup yanıma geldi ve diz çöküp nazikçe bileğimi tuttu. Parmaklarıma dokunup avucuma bakmaya çalıştığında elimi kapattığımı yeni fark ettim. Yaramı saklamak, yara aldığımı belli etmemek babamın bana öğrettiği, artık benim için içgüdüsel hale gelmiş bir refleksti.

--'Sıyırmış sadece..' deyip konuyu kapatmaya çalıştım. Elimi bırakmadı. İtiraz etmek, belki de biraz sesimi yükseltmek üzere başımı kaldırıp suratına baktığımda elimin içini dikkatle inceliyordu. Oğlanlardan birine bir anlığına dönüp:

--'Ömer...Abicim annemden bir bardak su ister misin?' dediğinde çocuk ok gibi fırlayıp bahçeye girdi.

Elinde bir bardak suyla gelen Ömer'in ardından Zehra Teyze de gelmişti. Levent onu benimle aynı anda gördü. Kadın bahçe duvarını aşıp beni yerde bulunca telaşla:

--'Kızım? Ne oldu yavrum?' dedi yanıma gelirken. Hemen kimsenin beni durdurmasına müsaade etmeden ayağa kalktım. Elimi göstererek:

--'Azıcık elim sıyrıldı. Bak yara bile yok.' dedim gülerek. Benim için endişelenmesini istememiştim. Ama sonra durup düşününce "benim için" endişelendiğini fark ettim. Gözlerim yeniden dolmaya başlayınca kocaman güldüm. Levent yeniden elimi tutup kaldırıma çıkardı bizi. Elime yavaşça suyu dökerken:

--'Sadece temizleyeceğim. Telaş yapma anne.' dediğinde Zehra Teyze sakinleşti.

--'Peki yavrum. Başka bir şey lazım mı?' diye yine de sordu şefkatle. Levent başını iki yana sallayıp:

--'Hayır annem. Sağ ol.' dedi gülerek. Hayatım boyunca aldığım birçok yara bundan daha az ilgiyle karşılanmıştı. Ben insan mı değildim evlat mı değildim? Hadi annem yoktu ama babam vardı benim. Niye bir kez bile düştüğümde bana koşup yaralarımı sarmamıştı böyle? Kız çocuğu olmak yeterli cevap değildi. Ben ne olursam olayım onundum. Beni biraz olsun sevemez miydi?

Arkamdan bir erkek sesi:

--'Kızım? İyi misin?' dediğinde yalnızca bir an için onun babam olduğunu düşündüm. Belki de sadece öyle olmasını ummuştum. Tabi ki babam değildi. Muhsin Amca'ya dönüp gülerek -gülmeye devam etmesem ağlayabilirdim çünkü- :

--'İyiyim.. Hoş geldiniz.' dedim konu dağılsın diye. Muhsin Amca karısının yanına karışıma geçip:

--' Sağ ol kızım. Siz de hoş geldiniz.' diye cevap verdi sevgiyle. Zehra Teyze sitemle:

--'Kaç saattir buradalar Muhsin Bey. Sen neredesin?' dediğinde tartışacaklarını sanıp korktum. Levent ise rahatça duvara yaslanmış onları izliyor ve kıkırdamamaya çalışıyordu. Muhsin Amca da muzipçe gülümseyip:

--'Sıra vardı sultanım, geldim işte.' deyip karısının koluna girdi ve onu eve yürüttü.

Bahçe duvarının önünde etrafımızı saran çocuklarla kalmıştık. Onları hatırlayınca boştaki elimi yine sakladım. Bardaktaki su bitince Levent bardağı duvarın üstüne koyup bana baktı. Elim hala elindeydi.

--'Acıyor mu?' diye sorduğunda acıyor olsa bile geçerdi muhtemelen.

--'Hiç acımıyor.' dedim çabucak. Bu alışık olmadığım ilgi beni şaşırtıyordu ama halimden memnundum. Kara gözlü kız arkadaşlarının arasında bir adım öne çıkıp:

KurşunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin