20

35 3 0
                                    

Levent yemek yerken çocuklardan abur cubur ve cips almalarını istedim mesajla. Koca iki poşetle yanına geldiğimde hayretle baktı ellerime.

--'Ne?' dedim sırıtarak. 'Film izlemeyecek miyiz?' Kalbimi hızlandıracak kadar tatlı ve doğal bir gülümsemeyle:

--'Hiç.' dedi. Karşısında daha fazla durup ağzımdan bir şey kaçırmamak için poşetleri mutfak adasının üzerine bıraktım. Cipsler için kâseleri bulmam gerektiğini hatırlayınca alt dolaplara bakmaya başladım. Yok. Yok. Burada da yok. Bir kâse nerede olabilir ki? Üst dolaplar aklıma gelince salak gibi bardakların olduğunu bildiğim dolabı açtım. Tabi ki yok! Birkaç saniye bardak ve kadehlerle bakıştıktan sonra daha üstteki raflara bakmam gerektiğine emin olup kaşlarımı çattım.

Dönüp bir sandalye mi çekmeli yoksa her zamanki gibi tezgâha mı çıkmalıyım? Tezgâha çıkamam. Temizlesem bile Levent muhtemelen çok iğrenir. Parmak uçlarımda yükselip kolumu uzattım ama olmadı. Sandalye çekelim o zaman, peki. Arkamı dönmek üzere hareket ettiğimde Levent'e çarptım. Eli benimle aynı dolaba uzanmıştı. Nefesi yine saçlarıma vurdu ama her şey saniyeler kadar kısa sürmüştü.

--'Affedersin.' diyerek aynı anda birbirimizden uzaklaştık ve güldük. Gözlerini kaçırıp kâseleri aldı. Tezgâha bıraktığı kâselere bakıp mırıltıyla:

--'Sağ ol.' dedim. Evli insanlar böyle şeyler için birbirlerine teşekkür eder miydi? Beth ve Marcus ediyordu sanırım ama o İtalyan olmalarıyla ilgili olabilirdi. Başka evli çift görmemiştim. Yoo. Gördüm. Zehra Teyze ve Muhsin Amca herkese karşı çok kibardı. Oğullarının da onları örnek alması doğaldı.

--'Önemli değil.' deyip masaya döndü.

O tabaklarını makineye koyarken cipsleri kâselere döküp buzdolabını açtım. Ne içer acaba? En iyisi sormak.

--'Kola, buzlu çay ve limonata var. Hangisinden istersin?' Bir an sonra ne yaptığımın farkına vardığımda duraksadım. Sanki normal bir çiftmişiz gibi nasıl da ne istediğini sormuştum rahatça. Yavaşça ona döndüm yüzümü.

--'Limonata mı var? O olur.' dedi gülümseyerek. Limonata sürahisini alırken sanki ben yapıyormuşum gibi memnuniyetle:

--'Her zaman var dolapta. Hatice Hanım çok güzel yapar. Gerçi çocuklar içiyor genelde çoğunu. Kendisi de çok sever.' dedim. Çok yakın olduğumuzu fark edince heyecanlandım.

--'Sen? Sen de sever misin?' sorusuyla sebepsizce sevinirken kendime şaşırdım. Şapşallaşıp sırıttım.

--'Çok severim. İçince anlayacaksın.' Aptal mısın Gökçe? Adam ilk defa seninle ilgili bir şey sordu, böyle mi cevap verilir?

Sürahi ve iki büyük bardakla kahve sehpasına gidip onları bıraktım ve kâseleri almak için geri döndüm. Levent elinde kâselerle peşimden geliyordu. Aynı benim gibi –sanki gerçekmişiz gibi- başıyla mutfağı işaret edip:

--'Çikolatalarla bisküviler kaldı.' dediğinde duraksadım. Yanımdan geçip giderken gülümsemiştim umarsızca. Onun kocam olması, birlikte film seyretmek, sohbet etmek, bir şeyler yemek.. Bu kadar doğal hissettirirken nasıl sahte olabilirdi? Bu bittiğinde nasıl dayanacaktım? Boğazımda oluşan yumruyu görmezden gelmeye çalışarak zorla güldüm.

--'Tamam, sen filmi aç, geliyorum.' dedim neredeyse boğuk çıkan sesime kızarak.

Abur cubur poşetiyle yanına gelip oturduğumda gerek olmamasına rağmen biraz kayıp benden uzaklaştı. Kırılmadım desem yalan olurdu ama o böyle biriydi. Bardaklara limonata koyarken onu izledim. Beni incitmek için yapmamıştı, sadece yer açıyordu bana. İsminden ve afişinden anlaşılan bir aksiyon filmi olduğuydu. Şaşırdım ama herhangi bir yorum yapmadım. Filmi başlatıp:

KurşunWhere stories live. Discover now