19

40 3 0
                                    

Elimdeki bıçağı sıkıca tutup merdivenlerdeki ayak sesini dinledim. Son basamaklardaydı. Kadir buna nasıl cesaret etmişti? Amacı neydi? Bana zarar vermeye kadar gider miydi? Tokat atmamış mıydı? Gayet vurabilirdi beni gözü dönerse?

Dizlerim boğazıma aniden yapıştığından beri hala titriyordu. Yaşlardan hiçbir şey göremediğim için hızlıca elimin tersiyle gözlerimi silerken bir siluetin belirmesiyle çığlık atıp bıçağı savurmam bir oldu.

Bıçak çok şükür sadece boşluğu kesebilmişti çünkü karşımdaki Levent'ti. Gözlerimi kapatıp açtığım o anlık zaman diliminde Levent'i fark etmemle bıçağı düşürdüm. Deli gibi sarsılarak ağlamaya başladığımda yalnızca adı dökülebildi dudaklarımdan. Aklımda cümlenin geri kalanı hiç oluşamamıştı bile. Bana doğru bir adım attığında bedenimin ilk refleksi gerilemek için bacaklarıma emir vermek oldu ama o Levent'ti. Beni sarmasına izin verdim ve bilincim kapandı.

Ayıldığımda göz pınarlarımdaki yarı kurumuş yaşları fark ettim ilk önce. Bayılmış olmalıydım ama çok zaman geçmemişti belli ki. Levent hareketimi fark edip:

--'Gökçe? İyi misin?' diye sordu yumuşak bir sesle ama telaşla. Ona baktım. Kıpkırmızı bir yüzle yatakta yanımda oturmuş elimi tutuyordu. Başımı kaldırmak istediğimde destek olup beni kaldırdı ve biraz daha oturur bir hale gelmeme yardım etti. Gözlerinden merak okunuyordu. Benim de sorularım vardı.

--'Ne oldu?' dedim merakla. 'Üst kattan gelen sen miydin?' Bayılmadan hemen önce onu gördüğümü hatırlıyordum ama emin değildim. Utangaçça:

--'Kapıyı açmadın. Fırat da....' deyip duraksadı ve tokat yediğim yanağıma kederle kaçamak bir bakış attı. Örtmek ister gibi elimi yanağıma koydum boşuna.

--'Ha sen de eve hırsız gibi girmeye karar verdin, öyle mi?' dedim fikriyle alay ederek. Bıçağı ona denk getirseydim ne olurdu? 'Ya bıçaklasaydım seni?' Sorum karşısında başını eğince konuyu dağıtabildiğime sevindim. Kadir'in ihanetini değil ama acziyetimi bilmemeliydi.

Elini yüzüme uzatıp usulca yanağımdan çektiği elimi tuttu.

--'Adamın parmaklarının izi hala yanağında. Ne durumda olduğunu bilmeden dışarıda mı bekleseydim?' dediğinde güldüm istemeden. Elini itip:

--'Sana ne ki? Biricik hastanene koşsaydın geri. Neden umurunda ki?' dedim. Resmen patlamıştım. Off. Niye böyle dedim ki şimdi? Bir an için ittiğim eline bakıp bana çevirdi bakışını.

--'Biricik hastanem mi? O ne demek?' Yanağımın içini dişledim. Ne diyeceğim? "Eve gelmediğin için hayatımın yarısında yalnız yaşadığım ama hiç öyle hissetmediğim evde yalnız hissediyorum" mu? Tabi ki hayır. 

Alayla gülmeye çalışıp:

--'Durup dinlenmeden koşup gittiğin işini diyorum. Nasıl bir meslek aşkıysa sendeki. Utanmasan orada kalacaksın.' dedim. Onu beklediğimi söyleyemezdim. Ona ne çabuk alıştığıma ben bile anlam veremezken ona ne açıklama yapacaktım sorsaydı? Tek kaşını kaldırıp şüpheyle baktı.

--'Mesai yapmam gerekiyor.' derken kaşı hala havadaydı ama dudaklarının kenarları hafifçe yukarı kıvrılmıştı. Sitem etmem ona komik mi geldi? Belki de saçma bulmuştu onu sormamı. Öyle ya, biz sahteydik. Omuz silkip:

--'İyi yap.' dedim ve başımı çevirdim. Bana gülmesini kaldıramazdım. 'Koca hastanedeki tek doktor sensin herhalde.' Mırıldanmıştım ama duymasını umursadığımdan değildi. Eliyle çeneme dokunduğunda kalbim sekteye uğradı. Yüzümü kendininkine çevirip:

--'Mesaileri ben istedim. Yapmamı istemiyorsan yapmam.' dedi ciddiyetle. Ve ekledi: 'Şimdi bana söyler misin? O adam sana neden vurdu?' O anlar aklıma gelince gerildim yeniden. Çenemi kurtarıp omuz silktim.

KurşunWhere stories live. Discover now