42

54 2 0
                                    


Odada bunalınca yataktan kalktım ve tepsideki çorba kâsesiyle kaşığı alıp salona çıktım. Uyku mahmurluğuyla her adımın ağırlaşsa da kanepeye varabilmiştim. Levent mutfakta bir şey yıkıyordu ama arkası dönük olduğu için ne olduğunu göremiyordum.

Kanepeye oturup ayaklarımı kahve sehpasına uzattığımda en fazla yirmi adım attığım halde nefes nefese ve yorgundum. Midem kazınınca çorbayı hızlı hızlı içip kâseyi sehpaya uzanamayacağım için yanıma bıraktım umursamazca.

Az önce uyanmama rağmen uykulu hissediyordum. Levent'e baktım. Arkasını döndüğünde göz göze gelişimiz benim için ani ve heyecan vericiydi. Üstelik otuz iki diş gülüyordu. Yine de kaşlarımı çatmaktan geri durmadım.

--'Ne gülüp duruyorsun doktor? Müjde mi aldın?' deyiverdim imayla. Anladı mı acaba? Elindeki büyük tabakla beni işaret edip güldü.

--'Benim müjdem orada.' Gülümsemesine rağmen sesi ciddiydi. Gökçe! Kafan karışmasın! Kızını diyor, seni değil!

O yanıma gelirken elimi karnıma koyup Müjde'yi düşündüm. Onu hiç görmemiş, görmek istememiştim. Güzel miydi? Çocukları seven biri miydi? Levent'le evlendiklerinde kızıma kendi çocuğu gibi davranacak mıydı? Ya onu hor görürse?

Kocam yanıma oturmak için eğildiğinde kızım tekme atıp beni sıçrattı. Küçük bir çığlık da atmıştım farkında olmadan. Elindeki portakal ve elmalarla dolu tabağı sehpaya bırakıp hemen yanıma oturdu ve elimi tuttu.

--'İyi misin?' Bakışlarımız takıldı bir anlığına. Off. Bu telaş, bu ilgi..Hamile olduğumu öğrenmemle babamın gelişi arasındaki o birkaç dakikada hayalini kurabildiğim bu şefkatli ve aşık baba adayı. Ama değildi işte. Bana âşık değildi kocam.

Karnımı okşayıp keyifle:

--'Tekme.' dedim soluk soluğa. Ani hareket nefesimi kesmişti. Yüzü rahatladı. Sehpadaki tabağa uzanırken:

--'Bu kız kesin sana benzeyecek. Tekmeler, yumruklar..' dedi bu kötü bir şey değilmişçesine. Oysa bu benim kaçtığım, kızımı uzak tutmak istediğim her şeydi. Bunun şakasını nasıl yapabilirdi?

Yine de bir şey demeden karnıma bakmaya devam ettim. Kızım benimle aynı kaderi paylaşmayacaktı. Kimseyi tekmelemesi, dövmesi gerekmeyecekti. Levent tabağı aramızdaki boşluğa koyup:

--'Elma mı portakal mı?' diye tebessümle sorunca buruldum. Sana değil Gökçe sevinme! Bu ihtimam, bu özen sana değil! Kızı için..

--'Fark etmez.' deyip bir an için yüzüne baktım ama buna devam edemedim. O kadar güzel bir manzaraydı ki onun mutlu ve heyecanlı oluşu, bakmaya devam edersem mahvolacağımı biliyordum. 'Prenses için ne lazımsa.' Umurumda değilmiş gibi omuz silkmiştim ama elma mı portakal mı daha önemliydi bilmiyordum aslında. Levent ikisinden de getirdiğine göre ikisi de bebek için faydalı olmalıydı.

Yüzüme baktığını her hücremle hissetsem de dönüp ona yeniden bakmamayı başardım. Derdimi anlasın istiyordum ama ben anlatamazdım. Zaten o da anlamaya da anlatmaya da hevesli değil gibiydi artık. Müjde'yle ilişkisini ilk öğrendiğim zamandaki gibi inkâr etmiyordu bile. Oysa ben onun beni aldatmadığına inanmaya hazırdım. Hayır, buna ihtiyacım vardı.

Konuşmadan elma soymaya başladığında yüzüğünün hala parmağında olduğunu gördüm. Düşünmeden hatta farkında bile olmadan elini tutuvermiştim hayretle. Başımı kaldırıp şaşkın suratına karşı:

--'Yüzük hala parmağında?' diye sorduğumda doğru görüp görmediğime bile emin değildim. Avukatı boşanmamız için tuttuğuna ve ayrılacağımıza ikna olup o kadar kafa yorup üzülmüştüm ki şimdi yüzüğünü hala taktığını görmek gerçeküstü gelmişti. Elimi boş kalan diğer eliyle tutup karnımın üzerine koydu yumuşacık bir hareketle.

KurşunWhere stories live. Discover now