58- DEĞERSİZ

40.8K 4.9K 3.8K
                                    

Eğitim saatinden sonra herkes kendisine verilen görevleri yapmak için dört bir yana ayrılmıştı, birkaç kişi ise benimle beraber ağaçların gövdesini kireçlemek için bahçe kısmına geldi.

Böcekler ve karıncalar ağaçlara musallat olmasın diye zaman zaman kireçle beyaza boyuyorlarmış. Bugünde boyama şerefi bize düşmüştü, hava soğuk olsa da keyifli gidiyordu. En azından dört duvar arasından uzaklaşmış, açık havada geziniyordum.

"Urfalıyam ezelden..." diye başladı Urfalı. Diğer yandan ağacı boyamaya devam ediyordu, kendini kaptırmıştı.

"Sikeyim kireç üzerime sürüldü." dedi İzmirli, göz ucuyla ona bakıp işime devam ettim.

"Göynüm geçmez güzelden vay...
Sevmeseydim ezelden.."

Sesi aşırı yanıktı, şimdi herkes sanki radyodan bir şarkı çalıyormuş gibi sessizce onu dinliyordu. Fırça elimden düşecek gibi olduğunda son anda tutup, boşta kalan elimi ağzıma götürüp bir kere öksürdüm.

"Ağam olasan Ömer." dediğinde duraksadım, ardından sıkıntılı bir nefes alıp devam ettim.

"Paşam olasan Ömer..." bu sefer sesini biraz daha yükseltip söylediğinde sinirle ona döndüm.

"Ağanı da paşanı da sikecem ha, yeter." öfkeyle bağırınca irkilip bana döndü.

"Sarı, sakin ol lan." dedi Urfalı, bağırmama alınmamıştı çünkü onu gerçekten sevdiğimi biliyordu.

"Gerginim şu sıralar." çatık kaşlarımla işime geri döndüm.

"Bu sizin üniversitede okuyan herkesin belirli bir zaman öfke nöbetleri mi geliyor acaba Sarı?" dedi Ankaralı sırıtarak. İyi ki Ömer'le aynı okulda okuduğumu söylemiştim, dillerinden düşmüyordum.

"Yok, bizim üniversiteden yalnızca bir  orospu çocuğu çıktı." dedim ama daha sonra pişman oldum çünkü ona küfür etmek istemiyordum. Lanet olsun ki sevdiğim zaman, kıyamıyordum. O benim ağzıma sıçsa bile.

"Aman duymasın, siker seni valla."

Yutkundum, aklıma gelen görüntüler utançtan tüm tüylerimi dikleştirirken derin bir nefes alıp diğer ağaca geçtim.

O sırada nizamiyenin geçit kısmı açıldı, Ömer'e verilmiş askeri araç içeri girdiğinde sürücü koltuğunda oturan Erzincalıya baktım. Bundan sonra o şoförlüğünü yapıyordu.

Buna da beni çağırıp, değersiz oluşumu yüzüme vurur diye korksamda yanıltmıştı. Belki de yüzümü görmek istemiyordu.

Önüme döndüm, göz göze gelmek istemiyordum. On altı kere bakmıştı ayrıldığımızdan beri.

Yirmi sekiz kere başkalarına gülmüştü. Hem de samimi bir gülüşle.

Az önceki gerginliğim yerini üzüntüye bırakırken boyayı boydan boya ağaca sürdüm. Bizimkiler kendi aralarında konuşmaya başlamıştı ama yine ortamdan soyutlanmıştım.

"Kolay gelsin yavrular." Erzincanlı eli cebinde, sırıtarak yanımıza geldi.

"Sağ ol." dedik hep beraber.

"Nereye gittiniz lan?" benim merak ettiğim soruyu Ankaralı sorduğunda, el hareketlerim yavaşladı ve vereceği cevabı bekledim.

"Evine gitti la, dosyalarının bir kısmı oradaymış. Amına koyayım biz bu komutanlara rahat rahat oturup keyif yapıyorlar diyoruz ama boyum kadar dosya çıkardı evinden." dedi Erzincalı boyanmamış bir ağaca yaslanıp.

"Yine de keyifleri yerinde." diye diretti Urfalı. Hâlâ ufaktan o türküyü söylediği için ona dik dik bakıyordum arada.

"Orası öyle, keyifleri yerindedir zaten. Hele bir evi var görseniz, eşyaları en son model." aniden ona döndüm.

"Evine mi gittin?" diye sordum garip bir sesle ama Erzincanlı ses tonumu fark etmedi kafasını salladı.

"Evet, içeri davet etti sağolsun. Dışarısı acayip soğuktu, bırakmadı dışarıda."

Askerlerin dışarıda beklediğini söyleyip, içeri almadığını söylemişti.

Kalbim acıyla kasıldı, Erzincanlının içeri girmesini kıskanmamıştım. Değersiz olduğumu hissetmeye başlamıştım.

"İşi biraz uzun sürünce yemekte yaptı, garipsedim böyle onu öyle yemek yaparken görünce. Bir de yardım etmeme izin vermedi, resmen bana hizmet etti amına koyayım."

Dişlerimi sıkıp dolan gözlerimi onlara göstermemek için boya işine devam ettim ama sürekli aynı yeri boyuyordum.

"Demek evinde öyle zebani gibi değilmiş." dedi Ankaralı.

"He valla, babacan biri. Normalde sevmezdim ama kanım ısındı şerefsize. Tabi yine söverim bir şey yaparsa o ayrı." son kısmı ben küsmeyeyim diye söylediği belliydi, aramızdaki eski düşmanlık olayını biliyordu.

Daha fazla dinlememek için uzaktaki ağaçlara ilerledim ve onları boyamaya devam ettim. Arkam onlara dönük olduğu için gözyaşlarım rahat rahat dökülürken yine de tedbir olsun diye arada yanağımı siliyordum. Elim titriyordu sürekli.

İşler bittiğinde akşam yemeği için yemekhaneye geçtik ama iştahım tamamen kapanmıştı. Zaten bir şey yiyemiyordum, kalbime gelen ağır darbeler iyice iştahımı bitirmişti.

Kimse sorgulamasın diye birazda yemek alıp, onların yanında durdum ve birkaç lokma ağzıma aldım.

Akşam yemeğinden sonra sigara içmek için dışarı çıktım, soğukta sigara içmek her zaman iyi geliyordu ama şimdi soğuk yüzüme vurdukça babaannemin evinden çıkıp İstanbul'a giderken, üzerimde bir mont bile olmadan soğuktan titrediğim zamanı aklıma getiriyordu.

Babaannemi, arkadaşlarımı, evimi çok özlemiştim.

Eskiye dönmek istiyordum. Ömer'in yeniden sadece yıllar önce gördüğüm düşmanım olarak kalmasını istiyordum.

"İyi akşamlar komutanım." binanın içinden nöbetçi asker seslendi.

"İyi akşamlar." Ömer'in sesini duyduğumda kenara çekildim.

Ömer siyah gömlek ve aynı renk bir pantolon giyinmiş, üzerine de bir mont çekmişti. Eli cebinde, çenesi dik bir şekilde dışarı çıktı. Beni görmüyordu, önceden çıkardığı bir dal sigarayı dudaklarının arasına koydu. Kapının önünde durup çakmağını da çıkardı ve eliyle siper edip sigaranın ucuna bakarak turuncu alevle tutuşturdu.

Yaktığında elini çekip derin bir nefes çekti içine, çakmağı cebine koyduktan sonra sigarayı parmaklarının arasına aldı ve az önce derince çektiği dumanı akşamın karanlığında dudaklarının arasından serbest bıraktı.

Kafasını yana çevirdiği zaman beni fark etti, karanlıkta parlayan yeşillerini çekmeden derince bir nefes daha çekti içine. Yanakları içine çöktü.

O an gözlerini çekmemenin verdiği cesaretle yutkunup dudaklarımı araladım.

"Ömer," dedim ağlayacak gibi duran ses tonumla. Dayanamıyordum.

Duraksadı ama ardından kafasını aşağı doğru hareket ettirdi.

"İyi akşamlar." dedi sadece ve kafasını çevirip yürümeye devam etti.

Bir şey söylememe izin vermedi.

Beni istemediğini net bir şekilde belli etti.

***

Urfalı'nın söylediği türküyü panoda biri yazdığında aklıma geldi dedim bir yerde kullanayım bunu ajdhahdhshsh

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin