56- DÜŞMAN

44.2K 5K 3.6K
                                    

"Erdal," kapalı gözlerimin ardından yine Erzincanlının sesini duydum. "Kalk, bir revire gidelim."

Ömer'in yanından geldiğimden beri yatağımdan sadece üzerimi değiştirmek için kalkmış, yemek yemeden sabaha kadar uyumaya çalışmıştım. Eskiden üzüntüden uyuyamazken, bu sefer vücuduma çöken halsizlik ve boğaz yanmasıyla istemsizce ölü gibi uyumuştum.

Sabah başçavuşun bağırışıyla uyandığımda ise gözlerimi açmadan önce öksürmeye başlamış, vücudumdaki ateşten dolayı göz kapağımı bile yerinden oynatamamıştım.

İçtima saatinde başçavuş halimi gördüğü için sıkıntı yaratmazken, şimdi eğitim vaktiydi ve tüm koğuş mecburen dışarı çıkmıştı. Erzincanlı yanımda kalmış, revire götürmek için ikna ediyordu. Hem de rapor alırsam komutanların kızmayacağını biliyordu.

"Ahmet, sen git ben hallederim." dedim ve ardından birkaç kere öksürdüm.

Sikeyim, kalbimin acısı sanki vücudumdan çıkmıştı. Tabi bu duygusal yorumumdu, yoksa sürekli soğuk yiyip hassas vücudumdan dolayı hasta olduğumu biliyordum.

"Oğlum nasıl bırakayım seni böyle?"

"Git oğlum, azar yiyeceksin." dedim yutkunup, boğazım yandığı için canım acıdı yüzümü buruşturdum.

"Tamam, gel revire götüreyim kafam rahat etsin öyle gideyim." dedi ve elini yanağıma koyup ateşimi kontrol etti. Geceye göre azalmış olmalıydı.

"Hekim bu derde çare bulamaz." dedim kapanmaya yakın gözümü kısıp gülerken. Arsızlığa vurup halime gülüyordum.

Bir şey diyeceği sırada içeri Diyarbakırlı girdi, aceleci davranıyordu.

"Ahmet," dedi yanımıza gelirken. "Ömer Komutan seni çağırdı, eğitime."

Onun adını duyduğum an gülüşüm yavaşça soldu, kalbimin acısı yeniden diğer ağrılarımın önüne geçti.

"Demedin mi oğlum Erdal hasta, onun yanında duruyor diye? İzmirli söylemedi mi?" dediğinde Diyarbakırlı onu dinlese de cevap vermeden ince elini alnıma koyup ateşimi ölçtü.

"He dedim ama 'hasta olan oysa, kendisini niye yanında kalıyor' deyip seni çağırdı valla. İtiraz edemedim."

Dünkü sözlerinden sonra buna şaşırıp, üzülmemem gerekiyordu ama daha düne kadar sarılıp uyuduğum adamın bu hali boğazımdaki yumrunun büyümesine sebep oluyordu.

"Hasta diyoruz amına koyayım, revire götürüp gelecekmiş de. Kendisi kalkabilse onun sikik azarını işitmek ister miyiz?" Erzincanlı öfkeyle konuştu.

"Bunu da dedim, yani baya hasta dedim." dedi Diyarbakırlı ve ardından ne yapacağını bilmeden yeniden aceleyle kapıya ilerledi.

"Geliyor musun?" diye sorduğunda derin bir soluk çektim içime ve yataktan destek alıp vücudumu kaldırdım.

"Geliyoruz." dedim çarşafı üzerimden atıp.

Güçsüz görünmek istemiyordum.

"Höst!" dedi Erzincalı tek kaşını kaldırıp sorgular gibi bakarken. "Abartma, sen revire."

"Yok yok, iyiyim ben." burnumu çekip dolabıma ilerledim. Tüm vücudum kemiklerimi kırmışlar gibi ağrıyordu.

"Oğlum saçmalama iyice kötü edeceksin kendini."

"Siktir et, onun lafını mı çekeyim?" Diyarbakırlı koşarak çıktığı için rahat konuşuyordum.

Keşke bir erkeğe, yani Ömer Komutan'a aşık olduğumu ona söyleyip dert yanabilseydim.

Erzincanlı beni ikna etmeye yönelik sözler söylerken umursamadan, ağır ağır üzerimi giyindim. Askeri ceketin kemerini ayarlayıp, şapkamı taktıktan sonra ona döndüm.

"Yürü." dedim bu sefer bana küfür etmeye başlayan Erzincalıya.

Önden giderken hâlâ arkamdan bir bana bir Ömer'e küfür ediyordu. Yürümeye bile halim olmadığını fark ettim ama yine de adımlarımı durdurmadım.

Dışarı çıkıp eğitim alanına büyük adımlarla ilerlerken, bizimkilerin tek sıra halinde beklediğini gördüm. Daha eğitim başlamamıştı, Ömer konuşuyordu.

Asker topluluğuna yürürken bakışları bana döndü, ifadesizce yüzüme baktı. Siktiğimin piçi istediği zaman duygularını o kadar rahat gizleyebiliyor ki mimikleri bile oynamıyordu ve ne düşündüğünü tahmin edemiyordum.

Birkaç saniye bana bakıp yeniden konuşmasına devam etti, kendi sıramıza geçtim. Erzincanlı hemen yanıma gelirken, diğerleri arkalarını dönmeden mırıldandılar.

"Erdal mal mısın abi? Hastasın siktir git raporunu al yat içeride." dedi İzmirli.

"Niye geldin oğlum?" Vanlı dayanamayıp göz ucuyla baktı.

"Dinlemedi salak." dedi Erzincalı.

"Dangalak." dedi Ankaralı.

"Höst." dedim hasta sesimle, aslan gibi kükremek isterken kedi gibi miyavlamıştım.

İki saniyelik bir sessizlik oluştu ve ardından Ankaralı. "Sektir lan." dedi, hadi lan ordan gibisinden.

"Rahat!" dedi Ömer. Orospu çocuğu.

"Hazır ol!" dedi ardından, yavşak.

Eğitime başladığımızda hâlâ komutanla konuşup içeriye gitmem için ikna eden arkadaşlarıma aldırmadan sürünme yerine yürüdüm.

Ömer'e göz ucuyla bile bakmıyordum.

Sürünmeye başladığımda biraz ilerledikten sonra bayılacakmış gibi hissettim ama aldırmadan devam ettim. Daha yeni başlamıştık ama anında terlemiştim.

Sürünme bitip engellere geçtiğimiz sırada, Ömer engellerin önünde bekliyordu. Neyse ki bu sefer yükseklik yeri yoktu.

Birkaç asker önümüzde ilk engele geçerken onları bekledik, sırayla gidiyorduk.

"Kurtuluş," dedi Ömer öndeki askerin soyadını soyadını söylerken. "O bağcıklarını bağla, dolanmasın ayağına."

"Tamam baba." dedi çocuk engeli geçme telaşına, bir de komutanın kendisine hitaben konuşması eklenince heyecanlandı.

Güldüm, herkes sessizce gülüyordu Ömer bir şey diyecek diye.

Ömer birkaç saniye baktı ve çocuğun yüzüne bakarken güldü. Hem de çok samimi, sevecen bir şekilde.

Benden sonra başkasına ilk gülüşüydü.

Parmak uçlarım uyuştu, benden sonra  dediğim için.

Sıra bana geldiğinde ise sanki herhangi bir askeriymişim gibi başçavuşa dönüp bir şeyler dedi ve boş gözlerle bakıp sohbetine devam etti.

Engeli geçip diğer kenara giderken göz ucuyla baktım ama bana bakmıyordu. Sanki hiç tanışıp, öpüşmemişiz gibi yabancıydı.

Arkamı dönüp yürümeye devam ettim.

"Ankaralı!" diye bağırdı Ömer, sesi keyifli geliyordu. "Geçtin mi sen o engeli? Varlığın yokluğun belli olmadı da."

"Geçtim komutanım!" diye bağırdı Ankaralı.

"Siktir git lan, görmedim sanki. Geç arkaya." dedi Ömer azarlar bir tonda.

Birkaç kişinin gülme sesi gelirken diğer engele geçtim.

Yalnız hissediyorum.

Sanki ailemi bir kez daha kaybetmiştim.

Boğazımdaki yumru gittikçe canımı yakmaya başlamıştı. Burnumun direği sızlıyordu.

****

Gençler teorilerinizi okuyorum da inşallah her şey ortaya çıktıktan sonra bu ne amk demezsiniz çünkü Erdal'ın ailesinin ölümünde Ömer'in parmağı var bile demişsiniz. O zaman Ömer'de daha bebekti...

%60 yaklaşan insanlar var, özellikle Akif konusunda çoğunlukla.

Zaten yakında belli olur...

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin