33- ÖFKELİ BOZKURT

65.6K 5.6K 2.2K
                                    

Medya: Sarı Bebe

Sigaramın sonuna geldiğimde söndürüp çöp kutusuna attım. Sabah erkenden, uyku için delirmiş bir vaziyette mıntıka temizliği yaptığımız için çöpleri yere atmamanın ne kadar etik bir davranış olduğunu anlamıştım.

Hava gittikçe soğumaya başlamıştı, sigara içerken elimizin kıpkırmızı olma seviyesine bile gelmişti. Tenim beyaz olduğu için anında kızarıyordu.

Kışladan içeri girdim, sıcak hava yüzüme akın etti. İlk başta koğuşa uğrayıp kimsenin olmadığını görünce yemekhaneye ilerledim. Şu sıralar askeriyede fazla iş yok, yağan yağmurlardan dolayı eğitimin saatleri azaldığı için herkes çoğunlukla yemekhanede takılıyor, televizyon izliyordu. Ben de onlarla takılıyordum.

Ömer'in evinden geldiğimizden beri iki gün geçmişti, iki gün içinde beş kere görmüştüm. İkisinde on dakika odasına çağırıp, öpüp koklamıştı, diğerlerinde ise normal bir komutan gibi etrafta gördüm. İşi yoğun olduğu için bir şey diyemiyordum ama özlemiştim.

Yemekhaneye girdiğimde bizimkileri ve karşı koğuşları masalara dağılmış halde buldum. Erzincanlı, Ankaralı, Adanalı, İstanbullu ve Sivaslının oturduğu masaya ilerledim.

"Selamün aleyküm." dedim sandalyeyi çekip Ankaralının yanına oturup. O gözlerini ayırmadan televizyonu izliyordu, değişik bir dizi dönüyordu ekranda.

"Aleyküm selam." dediler hep bir ağızdan.

O sırada Sivaslı sakızı çiğnedi ve balon yapıp patlattı.

"Hayırdır sen nasıl gelip uslu uslu oturdun burada?" diye sordum, normalde hiperaktif bir insan olduğu için hep dolaşır, herkese bulaşır ve iş görürdü.

"Bizim koğuştaki sığırlar uyuyor." dedi kolunu Erzincanlının sandalyesine yaslamış. Bacağını titretiyordu.

"Herkes kafasını dinliyor birkaç gündür." dedi Erzincanlı.

"Yakında dinlenmeyi görürsünüz, tatbikatlar başlıyor." dedi Sivaslı yayvan yayvan sakız çiğnerken.

"Tatbikat ne lan?" dedi Erzincanlı. Sivaslı oturduğu yerde dikleşti.

"Bak şimdi canımın ciğeri," deyip masanın üzerinde duran çay bardağından kaşığı alıp ona gösterdi. "Bu alay bayrağı tamam mı?"

Erzincanlı kafasını salladı, kaşığı kenara bıraktı ve diğer kaşıkları eline aldı. İki tanesini sağlı sollu dizdi.

"Bunlar da iki farklı koğuşun askerleri ayıktın mı?"

"Tamam." dedi İstanbullu, Sivaslı ona bakıp güldü.

Dört kaşığı sağlı sollu alay bayrağına ilerletti.

"Bayrağı saklandığı yerden ilk alan kazanır." dediğinde hepimiz aynı anda haaa dedik.

"Öyle kolay görünüyor ama değil." dedi Sivaslı geriye yaslanıp.

"Olsun, Sarı Komutan yanımızda olursa hallederiz biz." Erzincanlı ciddiyetle konuşunca güldüm.

"Erdal!" adım seslenince omzumun üstünden geriye baktım, nöbetçi asker. "Ömer Komutan seni emretti."

"Galiba Erdal'ı gözüne kötü etmiş bu komutan." dedi Erzincanlı, onlara odasına gittiğimde dosyaları bana düzenlettiğini söylemiştim.

"Gelirim ben on dakikaya." dedim ve ayağa kalktım. Umarım uzunca bir süre kalırdım.

Büyük adımlarla, sakince yemekhaneden çıkıp onun odasının olduğu kata geldim. Nöbetçi askerlere selam verip, kapıyı tıklattım. Gel komutunu aldığımda içeri girdim.

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin