42- HEDİYE

54K 5.4K 3.6K
                                    

Düzeldiğini düşünüp atıyorum...

"Yarın kar yağışı varmış."

"Oha amına koyayım daha yazdan yeni çıktık, ne karı?" dedi Erzincalı, Adanalıya.

"E öyle dedi üst devreler."

Onlar kendi aralarında tartışırken gözüm pencerede, dışarıyı izlerken sıcak çayımı yudumluyordum. Soğuk havada birkaç asker bahçede dolanıyordu, belli ki işten kaçamayacak kadar göz hapsindelerdi.

Dışarı çıkıp sigara içmeye ihtiyacım vardı ama iki gündür itinayla Ömer'den kaçtığım için belki önüme çıkar, göz göze geliriz, sinirim durulmuşken yeşil gözler beni yine deli eder diye ara köşelerde dolanıyordum hep.

Aslında sinirim tamamıyla geçmişti, hele ki eğitimlerde gözümün içine içine bakan adamdan sonra. Ama yine de yeni yeni tanıştığım bu deve kinimle onu gördüğüm an Aslı ile evde yalnız kalabilme ihtimali aklıma geliyordu.

"Akşama koğuşta eğlence var." dedi Erzincalı.

"Ne eğlencesi?" diye sordum umursamazca.

"Koğuşta en dipte yatan oğlan var ya, sessiz sakin. Onu korkutacaklarmış." dedi gülerek, masadakiler hep birden güldüler.

"Yazık oğlum, kendi halinde bir çocuk, bulaşmayın." dedim bitmek üzere olan çayımı masaya bırakırken.

"İşte biraz bizim ortama karışsın diye yapıyoruz, anlay misun?" göz kırptı ve hamsinin taklidini yaptı.

"Hay ağzinu siksunler." dedi Hamsi yüzünü buruşturup.

"Ula neye kızaysun yine, ne dedum?" hamsinin ağzıyla çok fazla dalga geçiyorduk, en sonunda hepimiz böyle konuşmaya başlayacaktık.

Komutanların Hamsi gibi konuştuğunu düşündüm, 'Nasilsun asker!' istemsizce güldüm. Omzum titrerken kafamı eğip çay bardağını tutup bir yudum daha aldım.

"Neye gülüyorsun la?" dedi Diyarbakırlı, ona cevap verecekken başka bir ses girdi araya.

"Erdal Korkmaz," kafamı kaldırıp daha ağzımda tuttuğum çayla nöbetçi askere baktım. "Ömer Komutan seni emretti."

Ilık çayı yudumlarken kaşlarım otomatik olarak hafifçe çatıldı, iki gün sonunda beni odasına çağırmıştı. Eğitimde falan konuşmaya çalışması işe yaramayınca yine komutanlığını kullanmış olmalıydı.

"İşim var şimdi." dediğimde nöbetçi dahil herkes bana hayretle baktı.

"Erdal, başçavuşun eşeği çağırmadı. Koskoca Ömer Komutan çağırdı diyorum sana." dedi nöbetçi alayla gülerken.

Haklıydı, askeriye trip atılacak bölge değildi.

Sıkıntılı bir nefes alıp sandalyeyi ittim ve ayağa kalktım. Herkes rahatlamış bir ifadeyle bana baktı, gitmeyip onu delirtirsem kendileri de ziyan olacaklardı çok iyi biliyorlardı bunu. Hepsine elimle geliyorum birazdan gibisinden hareket yapıp yemekhanenin çıkışına yöneldim.

Nöbetçi benimle gelmeyip, kendi devresinden birkaç kişiye bulaşırken aldırmadan yürüdüm ve merdivenlerden ikinci kata çıkıp onun odasına vardım. Gözlerimi devirerek iki kere tıklattım.

"Gel." sert sesiyle komut verdi, köpek.

Kapıyı açıp içeri girdim ve anında kapıyı kapattım. Ömer masasındaydı, benim girdiğimi görünce ayağa kalktı ve gözlerini benden ayırmadan yanıma geldi.

"Hoş geldin." dedi sesini yumuşatırken, elimi cebime koyup odaya bakındım.

"Ne istiyorsun?"

"Seni özledim, bir şey istemiyorum." tam önüme gelip kalıplı vücuduyla durdu. Göz ucuyla yeşillerine baktım, ben de it gibi özlemiştim.

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin