19- ŞİİR

59.4K 6.3K 5.4K
                                    

Mıntıka temizliği bitip, bütün asker serbest bırakılırken iki gündür agresif tavırla gezen Ömer'in beni emretmesi üzerine odasına doğru ilerledim.

Hayır zaten yoruluyordum, bugün eğitim bile yokken rahat rahat dışardaki güzel havadan yararlanayım diyordum onda da bu dangalak çağırıyordu. Şimdi gidecektim, sinirimi bozup devlerimi yakıp beni kışlaya geri salacaktı.

Nöbet tutan askere selam verip kapısının önüne geldim ve kapıyı çaldım. Gel komutunu alıp içeri girdiğim an masasında oturan Ömer'e asker selamı verdim.

"Erdal Korkmaz, Bitlis emredin komutanım!" dedim dümdüz önüme bakarken.

"Geç içeri asker." dedi sakince, iyi en azından sakindi pezevenk.

Kapıyı kapattım ve birkaç adım atıp durdum. Önündeki dosyayı dolduruyordu ve sanki kendisi çağırmamışta ben rastgele gelmişim gibi davranıyordu. Boğazımı temizledim dikkatini çekmek için.

Kafasını kaldırıp yüzüme baktı ve ardından eliyle koltukları gösterdi.

"Otur." dedi sadece.

"Estağfurullah komutanım." deyiverdim birden, daha önce askerin orada oturduğunu görmemiştim.

"Erdal, otur." dedi bıkkın bir sesle. Omuz silktim, kendi bilirdi. Geçip rahat deri koltuklara oturdum.

O ise işine geri döndü, yaklaşıp bir beş dakikadan sonra artık bu rahatsız oturuş sinirimi bozdu.

"Niye çağırdınız beni komutanım?" diye sordum dayanamayarak. Hayır serin ve güzel bir odaydı ama gergince oturmak istemiyordum bu şerefsizin yanında.

"Oturman için." dedi meşgul bir sesle.

"Ha? Niye?"

"Çok soru soruyorsun asker." dedi bıkkın bir sesle. Yani sesini kes demek istiyordu.

Sorduğum soruya cevap vermemekte ısrar edince omuz silkip koltuğa daha çok yayıldım, kendisi bilirdi.

Kafamı geriye yasladım ve biraz uykusuz kaldığım için esnerken, Ömer kafasını kaldırmadan göz ucuyla bana baktı. Ağzım aralık, esnemem biterken ona ne var anlamında kafamı salladım ama bir şey demedi.

Derin, içli bir nefes çektim içime ve oturmaktan sıkılıp masanın üzerindeki ödüllere parmak ucuyla dokunup yerlerinden oynatıp inceledim. Bir dolu madalyası vardı pezevengin.

Yaklaşıp on beş dakika geçtiğinde artık oturmaktan sıkılmıştım, ayağa kalkıp elimi arkaya bağladım. Madem zorla oturtuyordu, odasını incelersem bir sakıncası olmazdı. Gidip karşı tarafta duran rafları incelemeye başladım.

İsminin yazdığı birçok altın renginde ödül tarzı şeyler vardı, çok resmi duruyordu. Bir tanesini elime alıp inceledim ama yerine koyarken çok ses çıktı.

"Karıştırma ortalığı." dedi sakince.

Yeniden elimi belime bağlayıp sadece göz gezdirdim hepsine, duvardaki iki tabloyu inceledim. O taraf bitince pencereye yöneldim, birkaç askerin dolaştığı bahçeyi dakikalarca izleyip arkamı döndüm.

"Üniversiteden sonra direkt askere mi geldin?" diye sordum onun masasına iki adımda varıp. Bu sefer güzel, pahalı kalemlerin olduğu kutuyu elime aldım.

"Evet." dedi sadece.

"Neden bölümünden devam etmedin?" altın rengi kalemi incelerken meşgul bir sesle konuştum.

"Hayalim askeriyede çalışmaktı, askeri liseler kapandığı için dört yıllık üniversite okuyup öyle geçtim." dedi sadece, onun hakkında iyi dönüştüğü ve puşt olduğu dışında başka bir şey bilmiyordum.

BELA Where stories live. Discover now