Tam yeni bir soru için dudaklarımı araladığımda Sinan'ın gözlerinin dolduğunu fark ettim. Okul sırasına diktiği kahverengi gözleri dolu dolu olmuştu. "Neden ağlıyorsun?" dedim şefkatle. Sesimin bu kadar yumuşak çıkması beklediğim bir durum değildi. Düşmüş omuzlarına kararsızlıkla baksam da elim benden izinsiz havaya kalkmıştı bile. Tereddütle omzunu kavrayıp dostane bir tavırla sıktım.

Temasımla bana dönüp dolmuş gözlerini üzerime dikti. Söyleyip söylememek arasında kararsız kaldığı belli olsa çok geçmeden ısırmaktan pembeleştirdiği dudaklarını araladı. "Kötü... kötü bir şey oldu."

Telefonum bildirim sesiyle titrediğinde Sinan girdiği transtan çıkmış gibi silkelenip elleriyle gözlerini ovuşturarak sululuğunu aldı bir çırpıda. Silkelendiği sırada omzundaki elim de düşmüştü omzundan.

"İyi misin?"

Hızla kafasını onaylarcasına salladı. "İyiyim, sadece bir an öyle oldu işte. Boş ver." Temkinli bir şekilde ona bakmaya devam etsem de bana bakmaması ile masanın üzerine bıraktığım telefonumu elime aldım. Belli ki konuşmak istemiyordu.

Gönderen: Peder

Sabah gördüğüm çocuk erkek arkadaşın mıydı?

Göz devirip dudağımı ısırdım. Benimle baba-oğul ilişkisi kurmak istemesini anlıyordum ama garip geliyordu bu çabası. Yıllarca baba sevgisini hissedememiştim doğru düzgün. Beni sevdiğini biliyordum ama hiç hissedemiyordum. Gerçi büyüdükçe bana hissettiği şeyin sevgi olmadığını düşünmeye başlamıştım ama yine de bir tarafım buna hep karşı çıkıyordu. O benim babamdı, değil mi? Beni seviyor olmalıydı.

Şimdiyse yılların açığını kapatmaya çalışıyordu. Eskisi gibi kendini işine vermiyordu. Sadece geceleri eve gelip burayı pansiyon gibi kullanmıyordu. Benimle samimi bir şekilde şakalaşıyor, sevgisini hissettiriyordu.

Bu davranışları korkmamı sağlıyordu. Beni, yıllardır eksikliğini çektiğim, baba sevgisine bir anda alıştırıp sonra bir anda yarı yolda bırakma ihtimali beni korkutuyordu. İşte o zaman gerçekten yıkılırdım.

Gönderilen: Peder

Evet.

Gönderen: Peder

Tanışmak için bu akşam yemeğe davetli olduğunu iletirsin. Damadımı tanımak isterim. Haber ver bana, ona göre bürodan çıkacağım.

Gönderdiği mesaja sırıtarak bakıp telefonu kapattım. Damadım, demişti yahu!

Teneffüs zilinin çalmasıyla yerimden kalktım. Sinan da geçebilmem için sırasında kalkıp yer vermişti. İki-üç adımdan sonra kararsızlıkla arkamı dönüp çoktan kalktığı yere yeniden kurulmuş olan Sinan'a baktım. "Ateş'in yanına gidiyorum. Gelmek ister misin?"

Havaya kalkan koyu kahverengi kaşları bu teklifimi beklemediğini açıkça gösteriyordu bana. Bende beklemiyordum ama bir anda içimden gelmişti işte.

"Şey, gelmesem daha iyi gibi. Bir elimi yüzümü yıkacağım." dedi Sinan ayaklanırken. Omuz silkip sınıftan çıktım direkt.

Bahçeye indiğimde Ateş'i de kantindeki masalardan birinde otururken bulmuştum. Elindeki kitabı kaşlarını hafifçe çatmış bir şekilde okuyordu. Bu görüntüye iç çekerek bakıp yanına doğru ilerlemeye başladım. O sırada karşı masadaki kız grubunun aralarında fısıldaşarak Ateş'i kestiğini görmemle kaşlarımı çattım. Ateş ise her şeyden habersiz öylece kitabını okuyordu. Masasına geldiğimde karşısındaki boş sandalyeye oturdum.

Pamuk Prens | bxbWhere stories live. Discover now