Uzun bir öpücükten sonra benden ayrıldığında gözlerimin içine baktı. "Benim tek ailem artık sensin."dediğinde gülümsedim.

"Seni seviyorum."diyebildim sadece. Tekrar eski yerine yatıp beni göğüsüne çekti. Kafamı çenesinin altına koyup elini tuttum. Elim elimdeyken huzurlu bir şekilde gözlerimi kapattım. Uyumak üzereydim ki sesini duydum. "Ben daha çok seviyorum."

















Ata binmiş, tekne turu yapmıştık. Birlikte balık tutmuştuk. Uçurtma uçurmuş, karanlıkta yıldızları ve ayı izlemiştik. Kocaman bir puzzle yapıp, bowling oynamıştık. Onun bütün bunları sadece benim için yaptığını bilmek beni daha da güzel hissettiriyordu. Çok romantik bir adam olmadığını biliyordum ama bütün bu romantikliğinin sebebi aşktı. Bana olan aşkı..

Şimdi ise güzel bir akşam yemeğine gitmek için onun odasında hazırlanıyordum. Kırmızı uzun elbiseyi giymiş, altına ise siyah renk bir topuklu ayakkabı gitmiştim. Bu elbiseyi almamak için direnmiştim fakat şimdi Ashley'e şükrediyordum. Saçlarımı dalgalı yapıp, dudaklarıma kırmızı bir ruj sürdüm. Boynumdaki bana aldığı kolyeyi düzeltip kendi kendime gülümsedim. Parfümümü de sıktığımda hazırlanmam bitmişti. Yanıma çanta almayacağım için telefonumu çekmecenin üzerine bırakmadan önce Grace'e mesaj attım. Telefonu yerine bırakıp aynadakini son kez kendime baktım ve odadan çıktım.

Salona girdiğimde Chris'i takım elbisesiyle görmek beni şaşırtmıştı. Ona uygun giyindiğimi görmek hoşuma gitmişti çünkü elbiseyi giymeden önce giyip giymemek arasında ikilemde kalmıştım. Topuklu ayakkabılarımın sesini duyduğunda bana döndü. Beni baştan aşağı süzüp dudaklarını ısırdığında tam önünde durdum. Ellerini bana uzattığında ellerimi onun ellerinin üzerine koydum.

"Çok güzel görünüyorsun."dedi yanağıma küçük bir öpücük kondurarak.

"Sende çok yakışıklısın."dedim fakat bunu söylerken nedensizce utanmıştım. Kocaman gülümsedi ve "Gidelim mi?"diye sordu.

"Gidelim."dedim. Dış kapıdan birlikte çıktık. Yanıma gelip arabanın kapısını
benim için açtığımda elbisemin uçlarından tutup bindim. Kapımı kapattığında o da sürücü koltuğuna geçti. Sürmeye başlarken ona döndüm. "Bu arabayı yeni mi aldım?"diye sordum merakla. Sattığı arabasının üst modellerinden biriydi. "Evet."dediğinde başka soru sormadan gideceğimiz yeri beklemeye başladım.

















Sahilde durduğumuzda arabadan indi. Yanıma gelip yine benim kapımı açtığında kıkırdadım. Kalbim mutluluktan o kadar hızlı atıyordu ki.. El ele yürümeye başladığımızda bir evin kapısına geldik. Anahtar ile kapıyı açtığımda eliyle içeri gösterdi. İçeriye girdiğimde etrafa baktım. Salonun büyük penceresine yürüdü ve camı açıp sürdü. Elini bana uzattığında tuttum. Evin bahçesinde çıktığımızda gözlerim havuza kaydı. "Nereye gidiyoruz?"diye sordum kendimi tutamayıp ama soruma cevap vermedi. Bahçe kapısını da açtığında şaşırmıştım çünkü evin bahçesi kumsala açılıyordu. Işıklarla süslenmiş bir merdiven inerken çok heyecanlanmıştım. Merdivenleri indiğimizde yine uzun tahtadan bir yol vardı. Yavaş adımlarla orayı da yürüdük ve burası da merdivenlerdeki gibi süslenmişti. İleride bir yemek masası gördüğümde kocaman gülümsedim. Masanın olduğu yer denizin üzerindeydi.

Yemek masası aşırı güzel bir şekilde süslenmişti. Üzerinde içkiler, bardaklar ve çok güzel gözüken yemekler vardı. Ayrıca yemek masasının üzerinde beyaz gül vardı. Gerçekten inanılmazdı! Chris'e döndüm. "Çok güzel."

"Sen daha güzelsin."dedi gözlerime bakarak. Ona sarıldığında o da bana sımsıkı sarıldı. Birkaç saniye öyle kaldığımızda gözlerimi yeniden yüzüne çevirdim. Gülümsüyordu. "Sana aşığım."dedi anlını anlıma yaslayarak. Dudağına küçük bir öpücük kondurdum. Birbirimize bakıp konuşmadan gülümserken bir anda patlayan havai fişeklerle gökyüzüne baktım. Ben şaşkınlıkla yerimde kıpırdayamazken gökyüzüne baktım. "Senin için."dediğinde mavi gözlerimi mavi gözlerine çevirdim.

"Teşekkür ederim."dedim utangaç bir tavırla. Başka ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Dilim tutulmuştu resmen. Anlıma bir öpücük kondurup benden ayrıldığından ona baktım. Köşede duran plak çalara yürüdüğünde daha yeni fark ettiğimi anladım. Yanında durma iki plaktan birini taktı ve bana elini uzattı.

"Benimle dans eder misiniz?"diye sorduğunda güldüm. Uzattığı elini tuttuğumda aniden beni kendine çekip kollarını sıkıca belime sardı. Şarkı çalmaya başladığında birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Çünkü bu bizim ilk dansımızdı.







In your eyes, I'm alive. Inside you're beautiful.
Gözlerinde, hayattayım. İçinde de, çok güzelsin.
Something so unusual in your eyes.
Gözlerinde çok garip bir şey var.
I know, I'm home.
Evde olduğumu biliyorum.
Every tear, every fear.
Her gözyaşı, her korku.
Gone with the thought of you.
Seni düşünmemle yok oldu.
Changing what I thought I knew.
Bildiğimi düşündüğüm şey değişti.
I'll be yours for a thousand lives.
Binlerce yaşamım da olsa senin olacağım.

I'm free as a bird when I'm flying in your cage,
Senin kafesinin içindeyken bile bir kuş gibi özgürüm.
I'm diving in deep and I'm riding with no brakes,
Derinlere dalıyorum ve frensiz gidiyorum.
And I'm bleeding in love, you're swimming in my veins.
Aşkına kanıyorum ve damarlarımda yüzüyorsun.
You got me now.
Beni kaptın.

Been waiting for a lifetime for you,
Senin için bir hayat boyu bekledim.
Been breaking for a lifetime for you,
Senin için bir hayat boyu kırıldım.
Wasn't lookin' for love 'til I found you.
Seni bulana kadar aşk için bakınmıyorum.
For love, 'til I found you.
Seni bulana kadar aşk için.

Skin to skin, breathe me in.
Tenden tene, beni içine çek.
Feeling your kiss on me.
Öpücüğünü üzerimde hissediyorum.
Lips are made of ecstasy,
Dudakların zevkten yapılma,
I'll be yours for a thousand nights.
Binlerce gece senin olacağım.

I'm free as a bird when I'm flying in your cage,
Senin kafesinin içindeyken bile bir kuş gibi özgürüm.
I'm diving in deep and I'm riding with no brakes,
Derinlere dalıyorum ve frensiz gidiyorum.
And I'm bleeding in love, you're swimming in my veins.
Aşkına kanıyorum ve damarlarımda yüzüyorsun.
You got me now.
Beni kaptın.

Been waiting for a lifetime for you,
Senin için bir hayat boyu bekledim.
Been breaking for a lifetime for you,
Senin için bir hayat boyu kırıldım.
Wasn't lookin' for love 'til I found you.
Seni bulana kadar aşk için bakınmıyorum.
For love, 'til I found you.
Seni bulana kadar aşk için.









"Burası ilk tanıştığımız yer."dedim yola bakarak. Bana bir şey söylemeden arabayı durdurdu. "Güzel yüzünü ilk gördüğüm yer.."dedi. Benim için hazırladığı muhteşem akşam yemeğinden sonra defalarca dans etmiş, kumsalda biraz yürüyüş yapmıştık. Nasıl bu kadar şeyi bir günde hazırlamıştı?

"Bu gece burada kalsak olmaz mı?"diye sorduğumda şaşırarak bana baktı ama aynı zamanda gülümsüyordu. Bu gece ikimizinde yüzümüzden gülümseme eksik olmuyordu. Bana unutulmaz bir gece yaşatmıştı ve asla unutmayacaktım.

"Arabada mı?"diye sorduğumda kafamı salladım. Ayağımdaki topuklu ayakkabıları çıkardığımda ne söyleyeceğini dinlemeden koltukların arasından arkaya geçtim. Dışarıya baktığımda aynı ıssızlığında olduğunu gördüm.

"Rahat edemezsin ki!"dedi dikiz aynasından bana bakarak. Kendinden çok beni düşünüyordu fakat ben arka koltuğa rahatlıkla sığabilirdim. "Yanıma gelir misin?"dediğimde beni dinledi. Arabadan inip arka koltuğa, yanıma geldi. Kendini kapıya yasladığında başımı göğsüne koydum. Uzun bir süre sessiz kaldık. Benim için bir sürü şey yapmıştı. Benim de onun için bir şeyler yapmam lazımdı. Yüzümü ona dönüp, bir anda kucağına tamamıyla oturdum. Elbiselerimin askılarını aşağıya indirecektim ki elimden yavaşça tuttu. "Ne yapıyorsun?"diye sordu şaşkınlıkla. İlk defa arsızca gülümsedim.

"Hediyeni veriyorum aşkım."

THE COINCIDENCE / chris evansWhere stories live. Discover now