-Unutulan Sevgi Tohumları-

Start from the beginning
                                    

... yine yoksun diye düşmanım her güne.

Dönüp arada bir bana bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım. Kanalı değiştirmek istiyordum ancak anılarımızı hatırladığımı anlayacağı için yapamadım.

"Hatırladın mı?"

Oğuz'un sorusunu duyunca başımı iki yana sallayıp camdan tarafa döndüm.

Bana inat olsun diye yüksek sesle şarkıyı söylemeye başladı. "Yıkılsa dünya kıyamet kopsa, yine da vazgeçmem ölürüm derdimden."

Ne onu ne de şarkıyı duymuyormuş gibi davrandım. Beni etkilemek için bilerek yaptığını biliyordum. Bu şarkıyı zamanında çok kez birlikte dinlemiştik.

O zamanlar üniversitede bile değildik. Birlikte bilgisayar başında üniversite sınavına hazırlandığımız günlerde yorulunca şarkı dinlerdik. Bu da o şarkılardan biriydi. Hatta en sık dinlediğimiz şarkılardandı.

Dakikalar sonra şarkı sona erip de işkencem bitti derken daha beteri başladı.

Neyleyim doğan günü,

Neyleyim sensiz ömrü...

Gözlerim istemsizce kapandı. Bu şarkıları dinleyip ne çok ağlamıştım. Oğuz'u terk ettikten sonra öyle zor zamanlar geçirmiştim ki hiçbirinin acısı geçmiyor, taptaze olduğu yerde duruyordu.

Kendimi sanki o günlere dönmüş gibi hissettim. İçim aynı acıyla yanarken başımı cama yasladım. Gözlerim hâlâ kapalıydı.

Vazgeç gönül,

Vazgeç sesini duyan yok.

Bir yağmurun içinde, ateş böceği misali

Bir yanıp, bir söndün

Daha fazla dayanamayıp gözlerimi açtıktan sonra ileri uzanıp kanalı değiştirdim. Yabancı şarkıların çaldığı bir kanala denk geldiğimi fark edince mutlu olmadım desem yalan olurdu.

Yine anlıyordum ama en azından anısı yoktu.

"Neden değiştirdin? Ne güzel dinliyorduk."

Cevap vermedim. Hatta ondan tarafa bakmadım bile. Ne anlarsa anlasın umurumda değildi. Bana acı veren şarkıları dinleyip de kendime daha fazla işkence etmeyecektim.

Aradan birkaç saat daha geçtiğinde mola vermek için bir tesiste durduk. Saatlerdir oturmaktan bacaklarım ağrımıştı.

Arabadan inip biraz bacaklarımı açmak için yürüdüm. Oğuz bizim için iki kahve alıp gelene kadar amaçsızca yürümeye devam ettim. Aslında uzaklaşmıyor olduğum yerde dönüyordum.

Tekrar arabanın yanına ulaştığımda sırtını arabaya yaslayıp elindeki bardaklardan birini bana uzattı.

"Teşekkür ederim."

Kahve bardağını dudaklarına götürürken başını salladı. Nasıl olup da o kadar sıcak kahveyi içebildiğini anlayamıyordum. Önceden de böyleydi. Dumanı tüterken içeceksin bunu, derdi.

Bense ne zaman soğutmadan içsem dilim kabarırdı. Oğuz, kahvesini çoktan yarılamışken ben daha yeni içmeye başlamıştım.

Yandan bir bakış atıp gülümsedi. Bardağı tekrar dudaklarına götürmeden, "Hâlâ sıcak içemiyor musun? Hiç değişmemişsin." dedi.

Uzatmadan cevap verdim. "İçemiyorum."

Bir kez daha gülümseyip kahvesini yudumlamaya devam etti. İkimiz de bir süre sessiz kaldık. O sessizlikte her ne olduysa Oğuz'un kaşları çatıldı.

Belki Bir Gün || Berna AslıhanWhere stories live. Discover now