Bir Perşembe Akşamı

14 0 0
                                    

Can arkasından hızlı adımlarla takip ediyordu Aylin'i, kucağındaki kitap dolu kutuyla yürümesi zordu. Aylin kütüphanenin kapısını açtı "Şuraya bırakabilirsin" dedi.

Can, kızın gösterdiği yere bıraktı kutuyu. Kütüphanenin kapısını geri kilitleyip ayrıldılar oradan.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Aylin.

"Eve" dedi Can

Aylin; "Ne demek eve? Perşembe bugün oyuna çalışacağız. Çok az zamanımız kaldı!"

Can; "Ama Batuhan yok."

Aylin; "Ben varım! Haftaya hocayla çalışmaya başlayacaksınız hazır olduğunuzdan emin olmalıyım!"

Can, Aylin'in bu verilen görevi eksiksiz yerine getirme arzusuyla dolup taşan haline anlam veremiyordu. Hayatta her şey bir gün yok olacaksa ne içindi bu çaba. Annesi, silmişti bütün kötü anıları aklından on yaşındaki tertemiz küçük evladı olarak görüyordu oğlunu...

"Can! Dinliyor musun sen beni? Gidip Hasan abiden konferans salonunun anahtarlarını al diyorum! Nerelere dalıp gittin yine? Bari aklının bir kısmını topla havadan, þapþal þapþal dolanýyorsun..."

"Ne?" Can bazen anlamıyordu bu kızı.

Aylin sinirle bağırdı "Ben gidip alırım! Konferans salonunun önünde bekle sen!"

Can, Hasan abinin o korkunç kirli ve sigara dumanlı bahçesini düşündü. Okulun en ücra köşesinde bir lojmanı vardı. Sigara içen çocuklar hep oraya gider içerdi. Aylin'i kolundan tutup durdurdu "Sen gitme ben giderim" dedi. Kızı tek başına oraya göndermeyi, kýzýn küçük pembe ciğerlerine sigara dumanı dolmasını istememişti.

Hasan abinin evine çok yaklaşmadan almaya başlamıştı sigara kokusunu. Onun ayak seslerini duyan Hasan abi ve üst sınıflardan bir çocuk başlarını telefonlarından kaldırıp ona baktılar.

"Konferans salonunun anahtarını alabilir miyim?" diye sordu Can kısık sesle. Hep kısık sesle konuşurdu. Gün içinde pek konuşmadığı için sesini biraz yükseltse çatlıyor, gülünç bir hal alıyordu.

"Ne alabilir misin?" diye sordu adam parmaklarının arasında sigara tuttuğu elini kulağının arkasına götürerek.

"Konferans salonunun anahtarını!" dedi Can neredeyse baðýrarak.

"Otur, şu sigara bitince veririm" dedi Hasan abi, hemen yanında sigarasını tüttüren çocuğa baktı "Ne gülüyorsun lan?" diye sordu.

Çocuk gözlerini Can'a dikti. Tam bu esnada Can, homofobik bir espri duyacağına emindi. Ama onun yerine "Sen tiyatro yapmayacak mısın? Ne bu pısırık hareketler? Bağırsana biraz! Sahnede böyle konuşursan anca önündeki rol arkadaşına oynamış olursun kimse duymaz seni." diyen çocuktan oyunculuk tavsiyesi almıştı.

Hasan, başıyla doğruladı genci "Kerem abin de tiyatro yapıyordu önceden. Şimdi son sınıf oldular ya sınava hazırlandıklarından bunların tayfa bıraktı tiyatroyu. Ama sen dinle Kerem'i." dedi.

"Tamam" dedi Can. Hala ayakta duruyor, bir an önce anahtarları alıp gitmek istiyordu. Hasan abiye baktı adamda en ufak bir kıpırdanma yoktu sanki kıçı oturduğu taşın üstüne mıhlanmıştı.

"Kardeşim nerede kaldın? Baðdat'a mı gittin gelmedin? Beklerken kök saldık! Kış vakti çiçek açacaktım be! Benim gibi bir Defne ağacı düşün..." Defne bağıra çağıra geliyordu onlara doğru. Kerem'i görünce sustu. Can'ın hemen yanında duruverdi.

Bu kız oyunda bile değildi ne diye her provalarına geliyordu ki? Can, "Hasan abinin sigarasının bitmesini bekliyorum" diye mırıldandı.

Defne neden geldiğini çoktan unutmuştu "Naber Kerem?" diye sordu.

SAHNE [G×G] [B×B]जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें