//Can

16 1 0
                                    

Her zamanki gibi eve gelir gelmez odasına kapanmıştı. Akşam yemeği hazır olana kadar bu karanlık odada günün yorgunluğunu üzerinden atmak istiyordu. Gün boyu her zamankinden daha fazla konuşmuş çok fazla insanla muhatap olmuştu. Babaannesinin hep söylediği "Fazla muhabbet bok getirir" sözü onun yaşam tarzıydı normalde. Dil anlatım hocası üç yıldır ortalamalarını yükseltip taktir belgesi almalarını sağlamayı bu yıl bırakacağını söyleyip ailelerini çağırmakla tehdit etmeseydi hayatta kabul etmezdi tiyatro yapmayı. Batuhan da aynı şeyi söylemişti. Hem tiyatroya dair hiçbir şey bilmiyordu. Daha önce hiç tiyatroya gitmemişti bile. Kitap da okumazdı. Yalnızca manga ve çizgi roman okuyordu. Onları da pahalı oldukları için sürekli birlikte takıldığı satranç kulübü çocuklarından ödünç alırdı. Yatağında sırt üstü uzandı, tavanına yapıştırdığı Hyde posteriyle konuşmaya başladı.

"Şöyle düşünelim, annem tek bir ders yüzünden bu yıl takdir alamayacağımı öğrenirse ve hoca notlarım ile ilgili annemle konuşmak isterse. Annem, oğlunun iyi bir öğrenci ve iyi bir evlat olduğundan şüphe edecek ve telaşa düşecek. Ama bunun yerine bir tiyatro oyununda başrolde oynadığımı öğrenirse çok sevinecek ve iyi bir öğrenci olmanın yanında bir de sanatçı unvanı ekleyecek adımın yanına" annesinin taklidini yaparak konuştu "Benim oğlum tiyatro oyununda başrolde oynuyor" kendi kendine güldü "Artık teyzemlere böyle söyler. Kuzenlerimden daha üstün olduğum bir yanım olur. Bu akşam yemekte söyleyeyim değil mi Hyde?" sonra ruh halinin yavaşça karardığını hissetti.

Ne zaman annesini mutlu edecek bir şey yapsa yaşadığı sevinç kısa sürerdi. Çünkü hemen ardından "Keşke babam kim olduğumu hatırlasaydı da onunla da paylaşabilseydim" diye geçirirdi içinden. Annesinin çığlığıyla odasından fırladı Can. Koşarak tuvalete gitti. Babası yerdeydi, annesi adamın yanı başına çömelmiş titriyor ağlıyordu. Yerler idrarla ıslanmıştı. Can, kendini toparladı "Ne oldu?" diye sordu sakince.

Annesi titreyen sesiyle anlattı "Fizyoterapist ile hemşire sondayı çıkardılar bugün, tuvalete yürütebilirsiniz artık dediler. Baban tuvalete kalmaya çalışınca tek başıma yapabilirim sandım ama yarı yolda elimden kaydı düştü. Tutamadım. Can, çok korktum..."

Can annesini elinden tutup kaldırdı "Beni niye çağırmadın?" diye sordu.

"Tek başıma hallederim diye düşündüm. Nereden bileyim böyle olacak?" kadın hemen kocasının başına sağına soluna baktı adam oldukça hafif ve güvenli düşmüştü. Bir şeyi yok gibi görünüyordu.

Can annesiyle birlikte bilinçten yoksun felçli adamı kaldırdı, salona onun için yaptıkları geniş yatağa taşıdı. Adamın idrarla ıslanmış eşofmanını ve iç çamaşırını çıkarıp yenilerini giydirdi. Annesini oturtup kadına bir bardak su getirdi. Kadının hala titrediğini görünce yanına oturdu, ellerini tutup öptü "Bir daha babamı kaldırmak istediğinde beni çağır olur mu?" dedi. "Genelde hep ablan yardım ederdi ama bugün geç gelecekmiş..." diyen annesinin yüzündeki endişeyi gördü Can.

Uzun zamandır ablasıyla arası kötüydü. Babası bu durumdayken üniversitede bir çocukla evlenmiş beş yıl sonra da boşanıp eve geri gelmişti. Ne zaman ne isterse yapardı ablası, çevresindekileri üzdüğünün farkında değil miydi yoksa kimseyi umursamadığından mı böyle davranıyordu bilmiyordu Can. Çünkü her seferinde ablası sanki hiç de yanlış bir şey yapmamış gibi geri döner her zamanki neşesi ile hayatına devam ederdi.

"Gidip tuvaleti temizleyeceğim" dedi Can annesine. Kadın çocuğun ellerinden tuttu "Ben temizlerim sen git akşam yemeğini ısıt" dedi.

"Tamam" dedi Can.

SAHNE [G×G] [B×B]Where stories live. Discover now