Godot

20 1 0
                                    

Siyah ahşaptan yapılmış sahnenin üstündeki iki portatif merdiven vardı. Can ve Batuhan birinde Ekim ve Aylin diğerinde oturuyordu. Sahnenin üstündeki sarı ışık aydınlatıyordu ortamı, seyirci koltukları karanlıkta kalıyordu.

"Kitabı okumayı bitirdiniz değil mi?" diye sordu Aylin. İki çocuk da başlarıyla onayladılar. Ortam çok sessizdi. Eskiden olsa Aylin bu durumdan rahatsız olurdu ama şimdi kafası o kadar gürültülüydü ki bu tuhaf sessizliği fark edemedi. "Tamam, şimdi birlikte yeniden okuyalım." dedi. Oyunu üç kere okuyacaklardı ilki oyunu bilmeleri içindi, ikincisi yani şu an yaptıkları oyunu anlamaları içindi, üçüncüsü ise oyunu çözümlemeleri içindi. "Okurken aklınıza takılan bir nokta olursa sorabilirsiniz." dedi Aylin.

Batuhan ve Can okumaya başladıklarında birkaç saniye geçmeden durdurdu Aylin. "Okurken biraz daha duygulu ve vurgulu okuyabilir misiniz? Bu bir roman ya da hikâye değil tiyatro oyunu. Siz de oynayacağınız karakterleri okuyorsunuz" dedi.

Başlarıyla onayladı arkadaşları, tekrar döndüler okumalarına eskisine göre daha iyi olsa da akıllarından geçirdikleri duyguyu nasıl dışa vuracaklarını bilemiyorlardı. Çünkü ikisi de her türlü aşırı jest ve mimikten menedilmiş ataerkil ailelerin çocuklarıydı. İkisi de ne kahkaha atmayı ne de ağlamayı bilirdi.

Aylin senaryoyu okumayı bırakmış Can'la Batuhan'ı izliyor, ne yapması gerektiğini düşünüyordu. "Aslında Vlademir ile Estragon aynı sizin gibi hep tartışıyorlar. Yok yere birbirlerine çemkiriyor sonra yeniden can ciğer oluyorlar. Neden tartışırlarken kendi deneyimlerinizi düşünmüyorsunuz?" dedi en sonunda. "Estragonun ayakkabısını çıkarmaya çalıştığı yerden alalım."

Can tam okuyacakken Aylin bir kez daha araya girince duraksadı "Ayakta mı okusan?" diye sordu Aylin.

Can hiç gocunmadan kalktı ayağa, "Vlademir uzun boylu Estragon'a nazaran daha konuşkan burada gençliklerinde yapabilecekleri bir şeyden bahsediyor heyecanla belki uzaklara bakarak hayalini kurarken sonra dönüp Estragon'a bakınca kendisini dinlemediğini fark ediyor." Diyerek karakteri anlatmaya çalışırken Aylin fazla konuştuğunu fark edip hemen sustu.

"El ele tutuşup Eyfel kulesinden ilk atlayanlardan olabilirdik. O zamanlar taş gibi adamlardık. Artık çok geç. Şimdi yukarı çıkmamıza bile izin vermezler." Okurken bir de sanki hey gidi eski günler diyen amcalar gibi iç çekti.

Atık role girmişti bu Aylin'in hoşuna gitti, kızı gülümsetti. Sonra Can, arkasını döndü, ayakkabısını tutan Batuhan'a baktı, kaşlarını çatıp "Ne yapıyorsun sen?" diye sordu.

Batuhan, başını kaldırdı kalın kaşlarının altından yargılarcasına baktı Can'ın karşısındaki her zamanki hali gibi biraz sinirli biraz huysuz "Ayakkabımı çıkarıyorum. Senin hiç başına gelmedi galiba" dedi.

Can iki elini beline koydu "Kaç keredir sana onları her gün çıkartmak gerek diyorum beni dinlesen iyi edersin" diye azarladı Batuhan'ı.

Batuhan bu sefer mahcup gözlerle baktı "Yardım et" diye inledi.

Can hala kızgın "Canın acıyor mu?" diye sordu.

"Burada belki biraz daha ilgili görünebilirsin ama sorun yok devam edelim harika gidiyorsunuz" dedi Aylin.

Batuhan kızgın "Acıyor muymuş! Bir de acıyor mu diye soruyor!" dedi. Ama sesinden kızgın olduğu anlaşılmıyordu yalnızca kaşlarını çatmıştı "Belki burada kızgınlığını ve sitemini biraz da sesinle belli etmeye çalışabilirsin" dedi Aylin sonra öz güvenlerini kaybetmesinler diye çok iyi olduklarını söylemeyi ihmal etmedi.

Bu şekilde oyunu, su içme molalarını saymazsak, aralıksız kırk dakika boyunca okudular.

"Hey ahali!" diye bağırarak konferans salonuna giren Defne olmasaydı belki ilk perdeyi o gün birlikte bitirirlerdi.

SAHNE [G×G] [B×B]Where stories live. Discover now