/Aylin

107 3 0
                                    

Ufka doğru uzanan bir grup bulutun dağılması ile güneşin sıcaklığı, dün akşamdan ıslanmış toprağı ve asfaltı kurutmaya çalışıyordu. Yan yana duran iki tepenin arkasında doğan güneş günü aydınlatıyordu. Mahalledeki herkes uyuduğundan boş sokaklarda yalnızca kargaların, güvercinlerin ve henüz göç etmemiş serçelerin sesleri duyuluyordu. 

Turuncu, kahverengi, sarı renkler ile bezenmiş yapraklar, ağaçların dallarından kopuyor, gelmekte olan poyrazın habercisi küçük serin rüzgârla havada bir süre uçuyorlardı. Bu candan yoksun, küçük zayıf yapraklar havada uçarken kuş tüylerinin arasına karışıyor sonra yere birbiri ardına yığılıyorlardı. 

İlçe merkezine uzak mahallenin iki katlı müstakil evlerden oluşan sitesinde saatin yediye vurmasıyla insanoğlunun uyanışı başlardı her gün. Kuş seslerinin yerini arabaların motorları alır, asfaltta yas tutan ölü yapraklar insanların ayakları altında ezilirdi. Sokak kedileri geceyi geçirdikleri yerlerden çıkar, uyanan insanlardan yemek alma umuduyla köpeksiz evlerin kapılarında beklerdi. O gün bu kedilerden biri sitenin girişindeki yeşil eve yanaştı. Evin bahçesindeki köpeği görünce de fikrini değiştirip yan eve kaçtı. Kedinin çok istese de girmeye çekindiği bu evin bahçesindeki çıplak erik ağacının kuru dalı, esen rüzgârla evin üst katında, bir odanın camına vuruyor, huzursuz sesler çıkarıyordu. Odanın camı yavaşça açıldı. Genç bir kızın derin iç çekişi duyuldu.

"Günaydın ağaç, günaydın sonbahar. Herkese günaydın! Umarım bugün güzel bir gün olur."

Kız, camdan uzaklaşıp pijamalarını çıkardı, akşamdan ütülenip hazırlanmış okul formasını giymeye koyuldu. Yakalı bordo tişörtü, siyah kumaş pantolonu, pembe çorapları giydi. Annesinin onun için ördüğü garson model yeleği de üstüne geçirmeyi unutmadı. Yerde duran sırt çantasını kapıp koşarak evin merdivenlerinden aşağıya indi.

"Günaydın!" kızın coşkulu küçük haykırışı sessiz evin içinde yankılandı. Mutfağa girdiğinde çay içerken gazetesini okuyan annesine yanaştı, kadının yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
"Günaydın tatlım" dedi kadın sonra kızına sanki aklında bir şey varmış da söyleyemiyormuş gibi baktı.

"Ne oldu?" diye sordu kız.

Anne, elindeki gazeteyi bir kenara bırakıp kahvaltı masasına eğildi. Evde ikisinden başka kimse olmadığı halde dedikodu yaptığı zamanlarda hep böyle fısıldardı. "Fizik hocanız okuldan ayrılıyormuş" dedi.

"Büyük ihtimal ayrılmak zorunda kalmıştır. Yazık adama" dedi kız.

Kadının kaşları çatıldı, yüzü karardı "Adam eşini aldattı! Acıyor musun bir de gerçekten?"

"Tamam, ben de kızdım, hayal kırıklığına uğradım filan ama eşi bizim okulun müdür yardımcısı olmasaydı böyle işinden ayrılmaya zorlanmazdı. Kimse eşini aldattı diye işinden atılmaz." dedi kız. Hocasını savunuyor değildi, fizik konuları zaten zordu bir de hocanın değişecek olması onu korkutuyordu. Annesinin gönlünü almak için kadının çayını tazeledi.
Anne, çayından bir yudum aldı, "Nerede eşini aldatan adam varsa işinden atılmalı. Kim yalancı, riyakâr, sadık olmayan bir çalışan ister ki? O memur kıza yaptıklarından bahsetmiyorum bile. Psikopat ruh hastası..." dedi.

Kız saatine baktı, daha fazla tartışmaya vakti olmadığından "Evet, haklısın" dedi, sonra da annesinin hazırladığı yumurtayı, peyniri, kızarmış ekmeğini yiyip kalktı masadan. Dişlerini fırçaladı, özenle diş tellerinin arasını temizledi.
Gözlük camını yıkadı. Omuzlarına düşen kızıla çalan kahverengi saçlarını lastik tokayla topladı. Siyah rugan ayakkabılarını giyip çıktı evden.

Kapının önünde oturan köpeğinin başını okşadı, bitmek üzere olan mamasını görünce köpeğin tabağını doldurdu. Sonra da sitenin önündeki otobüs durağına doğru koşmaya başladı. Saat yediyi yirmi geçiyordu. On dakika sonra gelirdi otobüs. Dersleri sekiz buçukta başlardı. Yedi buçuktaki otobüse bindiğinden on beş dakika erken gitmiş oluyordu okula, bu otobüsü kaçırıp diğerini beklediğinde ise on beş dakika geç kalıyordu. Neden geç kaldığını hocalarına açıklamaktansa erken gitmeyi tercih ederdi hep. Otobüs durağındaki bankta uyuyan kedinin başını okşadı. Kulaklığını taktı, ilk kez sekiz yaşındayken babasıyla izlediği bir müzikalde duyduğu "Feeling good" şarkısını açtı.

Yağmurlu gecenin ardından güneşli başlayan gün, tepelerin ardında gökkuşağı çıkarmıştı. Kız heyecanla açtı telefonunun kamerasını, bankın üstüne çıktı, gökkuşağının fotoğraflarını çekti.

"Kızım oturuyoruz biz oraya ne çıkıyorsun bankın üstüne?" Yaşlı biraz tozlu bir kadın sesi mutlu heyecanına çarpmıştı. Kız, işittiği azarla indi banktan, arkasını döndüğünde sitenin yanındaki marketi işleten kadını gördü "Asya teyze! Günaydın nasılsınız?"

"İyiyim, sen nasılsın Aylin? Okula mı gidiyorsun?" diye sordu Asya teyze

"Evet. Siz de markete geçiyorsunuz sanırım. Hayırlı işler umarım bugün bol karlı bir gün geçirirsiniz!" dedi kız samimiyeti yüksek küçük gülümsemesi ile.

Asya teyzenin de buruşuk suratının ortasına geniş bir gülümseme yerleşti "Sana da iyi dersler yavrum kendine dikkat et." dedi yaşlı kadın.

Aylin, uzaktan gelen otobüsü gördü, aceleyle telefonunu geri çantasına koydu, "Siz de kendinize dikkat edin. Yerler ıslak yavaş yavaş gidin. Otobüs geldi! Görüşmek üzere!"

Yaşlı kadın, kız otobüse binene kadar bekledi. Kendi kızından daha çok görüyordu Aylin'i, kendi kızından daha çok konuşuyor, sohbet ediyordu Aylin'le. Utanmasa onu kendi kızından daha çok sevdiğini de söylerdi. Lakin bunu hayatta itiraf edemezdi. Yavaş yavaş yürüyerek marketine doğru gitti.

SAHNE [G×G] [B×B]Where stories live. Discover now