🦋

503K 34.5K 13K
                                    

"Dağlar duman olur
Çayır çimen olur.
Ben yarı görmezsem,
Halım yaman olur..."

Pencere kenarına tünemiş, boş bakışlar ve titrek bir sesle türkü mırıldanan annesine kapı aralığından ürkekçe baktı Murathan.

Bugün tam 3 ay olmuştu.

Babası şehit düşeli... Babası onlardan gideli... 3 ay olmuştu... Koskoca 3 ay...

Ve aylardır annesi sürekli bu camın önüne oturuyor, ileri geri sallanarak bu türküyü mırıldanıyordu. Babasının en sevdiği, her zaman annesine söylediği türkü...

Üzgün bakışlarını annesinden çekip odada gezdirdi. Bu yeni evleri lojman gibi değildi. Eskiydi. Çok eskiydi. Lojmandan bile eskiydi. Öyle ki gelen eşyalarının çoğu sığmamıştı. Satmak zorunda kalmışlardı. Zaten bu evi de zar zor bulmuşlardı.

İlk zamanlar gidecek hiçbir yerleri yoktu. Babasının ailesi Adana'nın çok uzak bir köyünde yaşadıkları için onlara gidememişlerdi. Annesinin akrabalarında kalmışlardı. Ama onlar da bir süre sonra onları istemediklerini, evin kalabalıklaştığını, yaşamanın zorlaştığını laf arasında sürekli ima edince annesi bir gece sessizce onları da alıp çıkmıştı oradan.

Niyeti kimseye yük olmak değildi.

Zor bela bu evi bulmuşlardı. Ama hiç sevmemişti Murathan burayı. Soğuktu. Boğuktu. Ve en önemlisi renksizdi. Her yer griydi sanki. Boğuluyordu. Sıkıyordu. Nefes alamıyordu. İzlemeyi bırakıp minik adımlarla annesine ilerledi. Tam yanına gidince Neslişah bakışlarını anında ona çevirdi. Ama artık eskisi gibi bakmıyordu annesi. Gözleri hep kırmızı, kirpikleri nemli, göz altları mosmordu. Murathan bu görüntüyü de hiç sevmemişti.

Neslişah ise oğlunu görünce hemen gülümsedi. "Annem..." dedi yorgun bir sesle. "Niye uyumadın sen?"

"Birazdan uyuyacağım..."dedi kısık bir sesle."Sen neden uyumadın?" 

Oysa annesi geceleri artık çok az uyuyor ya da hiç uyumuyordu. Murathan'da, ablaları da bunu çok iyi biliyordu. Neslişah yine gülümsedi. "Uykum kaçtı. Hadi sen git yat anneciğim. Ben de birazdan geliyorum."

Murathan yine başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Bir şey demeden arkasını dönüp iki adım attı. Sonra durdu. Geri döndü.

"Anne..."dedi kısık bir sesle. "Pamukları aradın mı? Hala mı yoklar?"

Neslişah bir iki saniye bir şey söyleyemeden baktı oğluna. Her gün soruyordu bu soruyu. Ve o ne demesi gerektiğini gerçekten bilmiyordu. Çünkü Leyla yoktu. Toz olmuştu sanki. Bildiği telefon numarasını aradığında çalmıyordu bile. Kimi aradıysa nereye gittiklerini bilmediğini söylüyorlardı. Onun da imkanları sınırlıydı. Sorabildiğine sormuştu ama daha fazlasına ulaşamıyordu şu an. İzmir'de olduklarını biliyordu sadece ama nerede oldukları hakkında zerre bir fikri yoktu. Oysa şu an yakın dostuna öyle çok ihtiyacı vardı ki...

Onu bir tek o anlardı. Geceleri neden uyuyamadığını,aldığı her nefesin nasıl zehir,yediği her lokmanın nasıl boğazına diken olup batığını bir tek Leyla anlardı. Neden yok olmuştu ortadan? Kırgındı...Çok kırgındı ona... 

Tam çaresizce bir şeyler geveleyecekti ki arkadan Aslıhan'ın sert sesi yükseldi.

"Ne salaksın sen!"

Murathan ve annesi o yöne dönerken Aslıhan ateş saçan gözlerle ona bakıyordu. İki koca adım atıp salonun ortasına dikildi. Ters bakışlarını Murathan'a dikti. "Hala Gökçen mi soruyorsun sen? Bir kere bile aramadılar be! Bir kere. Sen hala her gün onu soruyorsun! Unuttular bizi onlar, salak! Unuttular."

GÖKÇENWhere stories live. Discover now