Song of the sea¹⁵

Start from the beginning
                                    

Üzerine ince örtüyü çekmiş örtüye iyice sarılmıştı. Bedeni yatağın içinde oldukça zayıf ve küçük görünüyordu. Oysa hatırladığıma göre vücudu gayet yapılıydı. Ama şimdi ona baktığımda çelimsiz olduğunu düşündüm. Hastalığın onu zayıf düşürdüğü barizdi.
Hastalık bir kurt gibi onu kemiriyor olmalıydı.

Kafamı başka bir yere çevirdim.
Rosé etraftaki birkaç kitabı toplayıp yanında durduğum kitap kulesinin üstüne bıraktı. Gözlüklerimin üzerinden ona bakarken göz göze geldik. Konuşmadan göz kırptım. Bu bir nevi "yakışmış mı?" demekti.

Rosé gözlüklere bakıp bekledi ardından gözlerini bayılttı ve kafasını salladı. Sanırım beğenmemişti.

Yanımdan ayrılıp etraftaki kıyafetleri katlamaya başladı. El çabukluğuyla onları katladıktan sonra koltuğun üzerine özenle bıraktı. İlaç kutularınıda masaya dizdikten sonra koltuğun üzerindeki battaniyeyi aldı. O kadar hızlı ve pratikti ki birkaç dakika sonra oda düzenli ve tertemizdi.
Battaniyeyi Namjoon'un üstüne yavaşça örttükten sonra onun saçına küçük bir öpücük kondurdu.

Gözlerimi ondan çekemiyordum. Elimdeki kitap açık olmasına rağmen gözlerim hep onu takip etmişti. Çabasını izlemek hoşuma gimişti. Rosé, Namjoon'a bakarak kek kutusunu baş ucuna bıraktıktan sonra benim olduğum tarafa geldi ve yanımdaki dolabı açtı. İçinden bir pijama takımı çıkarıp Namjoon'un ayak ucuna bıraktı.

Onu beklediğim için ecele ediyor gibiydi. Önüne gelen saçlarını geri itip kendi kendine mırıldandı.
"Sabah üç tane içecek..."

İlaç masasında bir süre gözlerini gezdirip üç kutu seçti ve onlarıda baş ucuna koydu.

Uğraşıyordu, en azından elinden ne gelirse yapmaya çalışıyordu. Bu çaba ve ilgi tanıdıktı. Sevdiklerinin etrafında pervane olan insanlar görmüştüm. Seneler önce annem ve babamın aynı bu kız gibi, bir odanın içinde dolanıp durduğunu hatırladım. Ve tekrar kitaba bakmaya çalıştım.

Rosé anıma doğru adımlayıp fısıltıyla, "Tamam işim bitti," dedi.

Gözlüğü ortasından itip onunla göz göze geldim.
"İyi bir kız kardeşsin."

Rosé duraksayıp gözlerimi görmeye uğraştı. Odanın karanlığı gözlerimizi ayırıyordu.

"Öyle mi dersin?" dedi.

Kafamı salladım.
"Öyle dedim."

Gülümsedikten sonra bana yaklaştı. "Bunu senden duyduğuma sevindim."

Gözlüğü iç çekerek çıkardım.
"Sana puanım 9, bir puanıda aşırı ilgili olduğundan kırıyorum. Ne derler bilirsin her şeyin fazlası zarar."

"Dokuz iyi bir puan sayılır değil mi?"

"Kısmen..."

Gülümseyişi yüzüne biraz daha yayıldı. "O zaman gidelim mi?"

Nereye olduğunu çok sorgulamadan kafamı salladım. Görüp görmediğinden emin bile değildim. Gözlüğü kitapların yanına bırakıp onu takip ettim. Rosé kapıyı sessizce kapatıp cebindeki feneri tekrar sahneye çıkardı. Onu daha çok önünü görmek için değilde oynamak için yakıyor gibiydi.

Yürümeye başladık. Koridorda sadece ayakkabılarımızın sesleri vardı. İkimizden çıkan tek ses buydu.

Feneri yüzüme tutacağı esnada onu durdurup elini ittim.
"Başardın çoktan kör oldum, artık onu indirebilirsin."

Rosé espri olarak söylemediğim şeye güldü. Oysa ben gayet ciddiydim.
Bu defa feneri yere tutup daireler çizerken gülümseyerek bana baktı.
"Benimle içeri geldiğine inanamıyorum."

Conteur fille | JungkookWhere stories live. Discover now