1.8

422 52 176
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın bebekler...

____________________

"Jennie atlattılar bizi. Eve geliyorlar. Dikkatli ol sakın çıkma evden. Saklan bir yere." Duyduğum şeylerle hızla ayağa kalktım. Kim geliyordu?

"Chaerin ki-"

Telefon suratıma kapandığında anladım işlerin karıştığını. Bir şeyler ters gitmişti ve güneydekiler buraya geliyordu. Ne yapmam gerekiyordu? Korkak gibi saklanacak değildim. Jiyong'un sözleri yankılandı beynimde.

" Unutmayın bu ev bizim kalemiz. Eve girdikleri anda oyun biter ve biz kaybederiz. Ev onların kontrolüne geçmemeli."

Eve girmelerine müsade etmemeliydim. Hızlı adımlarla odama çıkıp okumu aldım. Zaten gideceğim için hazırlanmıştım. Üzerimde bıçaklarım duruyordu. 

Evin tüm camları ve girişleri kepenk ile kapalıydı. Onların geleceğini göremeyecektim. Bu da her an tetikte olmam gerektiğini gösteriyordu. Herhangi bir yere hemen yetişebilmem için evin orta kısmında kalan mutfağa geçtim. 

Ne kadar durdum mutfakta bilmiyorum ama sonra dışarı çıkmaya karar verdim. Burada böyle olmazdı. Eğer onları dışarıda durdurursam eve kimse girmezdi.

Kepenklerin ve evdeki diğer sistemlerin kontrol edildiği panelin kapağını açtım. Jiyong buradan yapmıştı. Bende buradan kaldırabilirdim değil mi?

Mekanizmanın tuşlarına biraz baktıktan sonra nereden yapılacağını anladım. 

Kepenkler açılır açılmaz çıkmam gerekiyordu. Arkamdan da kapatacaktım. Bu da eve bir daha girişim olamayacak demekti. Bir tek evden erişim vardı sisteme. Jiyong'lar gelene kadar dışarıda kalmak zorundaydım.

Tiz bir ses yankılandığında evin kapısının üzerindeki kepenk kalkmaya başladı. Bir tek burası kalkacaktı. 10 saniyeye ayarlamıştım. 10 saniyenin ardından geri kapanacaktı.

Benim çıkabileceğim kadar kalktığında hızla dış kapıyı açıp çıktım. Kepenk arkamdan kapanmaya başladığında bahçenin ortasına yöneldim. Okumu elimde gerip tüm çevreme bakınmaya başladım.

Yavaş yavaş etrafımda dönerken korumalar da dışarıda evin çevresini sarmışlardı.

Birden duyduğum gürültülü silah sesleri ile beni koruması umuduyla arabamın arkasına geçtim. Kırmızı arabam kırmızı üstümden dolayı beni ve okumu kamufle ediyordu.

Bahçeye bakınmak için hafifçe kafamı kaldırdığımda korumaların teker teker yere düştüğünü gördüm. Gelenler kalabalıktı. Onlardan yalnızca iki üç kişi yerdeydi. Jiyong ve çok güvendiği korumaları bir boka yaramamışlardı.

Kalabalık grup demir kapıyı çekiştirerek açtıklarında bahçeye girdiler.

"Ortaya çıkma vakti Jennie." kendi kendime derin nefesler alarak arabanın arkasından çıktım. Ben yürürken onlarda bahçenin içine daha fazla yürümeden durdular. Sanki sınır çizmiştim onlara.

En öndeki üçlüyü kestirdim gözüme. 3 tane oku çıkartıp hepsini yanyana dizerek yaya yerleştirdim. Üç oku birden fırlatırsam üç kişiyi indirmiş olurdum tek seferde.

Yayı gerdiğimde onlara doğrulttum. Onlar elimdekini küçümsüyorlardı. En öndeki telefonunu çıkarttı. Bir şeye bakıyormuş gibi yapıp bir bana bir de elindeki telefona baktı. Gülen suratıyla kafasını sallayarak yanındakilere onay verdi.

Daha fazla bekleyemezdim. Gerdiğim yayı biraz daha gererek okları serbest bıraktım. 

Üç kırmızı ok en öndeki üç kişinin göğsüne saplandığında yeri boyladılar. Diğerlerinin gözleri şaşkınlıkla açılırken iki tane daha ok çıkartıp oka yerkleştirdim. Devamını çifter çifter indirsem bile zordu. Kalabalıklardı. 

Ama aklımdaki soru şuydu. Bunların buraya bu kadar kalabalık gelmesinin sebebi neydi?

Kabak gibi meydanda duran ikiliye bakarak oklarımı fırlattım. Oklar ikisininde göğsüne isabet ettiğinde onlarda yere düştü. Kalanlarda yavaş yavaş bana ilerleyerek etrafıma çember yapmaya çalışıyorlardı.

"5 gitti kaldı 8..." diye mırıldandım içimden. Beş tane okum kalmıştı. Yapabilir miydim?

Onlar adımlarını hızlandırırken bende ikili vurmayı umursamayıp tek tek indirmeye karar verdim.

Bir oku daha çıkartıp yayı gererek elinde bir bıçak olanı nişan aldım. Kalbine saplanan oktan sonra yere düşerken artık zamanımın azaldığını hissediyordum.

"Yakalayın şunu!" 

Bana koşmaya başladıklarında yayı sırtıma asıp bileğimdeki bıçakları çıkarttım. Bıçağı ona savurduğumda kaçmayı başarıp cebinden bir bez çıkardı.

Bir dakika ne bezi ya?

Anlamıştım olayı. Hedef ev değildi. Bendim. Bir kaç saniyelik boşluğumdan faydalanıp koluma bir çizik yediğimde elimdeki bıçağı karşımdakinin göğsüne sapladım. Kanlar yere boşalırken bıçağı çekip diğerlerine döndüm.

Onlar silah çıkartmıyorlardı. Yalnızca ellerinde bez vardı. Bana karşı saldırmıyorlardı. Yalnızca savunma yapıyorlardı. Salaklar. Ben onlara canlı lazımdım çünkü değil mi? Beni almaya gelmişlerdi. Başıma bir şey gelirse ölürlerdi. Klasik hikayeler...

Arkamdan ağzıma kapanan bir el ile hızla kendimi çekmeye çalıştım. Koku geliyordu burnuma. Ester kokusu... Bezin kokusu.

Elimde boş duran bıçağı bezin üzerindeki ele sapladığımda elinden fışkıran kanlar suratıma gelince yüzümü buruşturdum.

Acıyla inleyen adamın özel bölgesine attığım tekme ile adam yere düşmüştü bile.

Bahçede 5 kişiyle karşı karşıyaydım. Kanlar her tarafıma bulaşmıştı. Bu elbiseler Chanel'di. Onlara bunun bedelini ödetecektim. 

"Siz..." dedim sinirle.

"Benim Chanel elbiselerime kan bulaştırmaya nasıl cüret edersiniz!" Bağırdığımda bana afallamış ifadeleriyle bakmaya başladılar.

"Çok konuşm-"

Sağ tarafımda konuşan adama o anki sinirimle bileğimdeki diğer bıçağı fırlattım. Bıçak adamın alnının ortasından girdiğinde diğerlerine döndüm.

"Kimse benim lafımı bölemez!"

"Hepinizi mahvedeceğim."

___________________

700 kelimelki bir bölümdü ama burada kesmek istedim çünkü diğer bölüm çok efso olacak. Veee işte RubyJane'imiz. 

Güçlü bir karakter olduğunu söylemiştim size.

GD'nin ve diğerlerinin tepkisi ne olacak? Hepsi diğer bölümde aşırı efso bir bölüm geliyor. Ben yazmaya geçiyorum. İyi okumalar canlar

THE LEADER ⡇Jendragon ✅Where stories live. Discover now