On Dördüncü Bölüm

3.2K 135 10
                                    

"Ne saçmalıyorsun Gizem?" Gözlerini kapadı, kendini bir şeylere hazırlamak istermişçesine.

"Çantanın içindeki mektubu al ve oku." Parmak ucuyla gösterdiği çantaya baktım.

Ayaklanıp korkuyla gitmiştim çantanın yanına.
İçerisindeki zarfı alıp açtım.

Sevgili Kızım,

Ben kimim? Neyin nesiyim bilmeni istememiştim bu zamana kadar çünkü mantıklı gelmeyecekti açıklamam.

İzel'im... Güzel kızım benim. Hep uzaktan baktık sana babanla. İzledik seni... Gizem'in aslında tıp okumasının sebebi sendin. Ablası olarak seni örnek almıştı hep küçükken, senden bahsederdik.

Neden yanında değildik? Neden şimdi? Eğer bu mektubu okuyorsan ben kesinlikle ölmüşümdür. Baban, hayatta mı bilmiyorum.

Mehmet ve Ayşegül'ün kapısına bırakmak zorunda kaldık seni. Ben çok küçüktüm ve biz evli değildik. Deden, seni istemedi ve canını almakla tehdit ettiğinde yapabileceğimiz daha iyi bir şey yoktu.

Ayşegül ve Mehmet çok iyi insanlardı, bilirdik. Bir de erkek çocukları vardı, duyardık.

Sana belki de en güzel bakacak iki ebeveyn olacaklardı, olmuşlar da belli ki. Seni hiç oğullarından ayırmamışlar...

Çok güzel olmuşsun güzel kızım... Çok büyümüşsün...

Seni hep sevdim, sana hissettiremesem de.

Kardeşine dikkat et olur mu?

Sevgilerle,

Annen.

Gözlerim dolu doluydu. Birkaç gün önce nefretimi kustuğum o kız benim kardeşimdi ve ölüm döşeğinde miydi?

"Hep senden bahsettiler, senin ne kadar başarılı olduğundan." Aramızda iki yaş vardı Gizemle.

"Nerdeyse aynı yaştaydık ve benim başarılarımı görmezden gelip senin ne kadar güzel bir öğrenci olduğunu anlattılar. İçten içe hep nefret ettim senden."

Küçük bir kız çocuğu için gayet yeterli sebeplerdi bunlar.

"Özür dilerim." Belki de hayatta yapmaktan en çok zorlandığım şeyi yapıp geri adım atmıştım.

"Ben özür dilerim, Hakkını helal et." Gözlerimiz dolu doluydu. "Helal olsun. Sen de et."

"Helal olsun... Abla."

Gözlerini yumduğunda son söylediği sözler bunlardı. Ağlamam şiddetlenmişti doktoru çağırmıştım.

Ağlayarak bakıyordum makinedeki tek çizgi nabzına.

Mert Hakan'a sarılıp belki de saatlerce ağladım. Kardeşimi bulduğum gibi kaybetmiştim.

"Kardeşimmiş benim!" Sinirle konuştuğumda ne Eren ne de Ege şaşırmıştı bu duruma. İkisi de biliyordu ve benden gizlemişlerdi.

"Bunu benden nasıl gizlersiniz!" Eren'in göğsüne sert bir şekilde vurduğumda Mert Hakan beni kendine doğru çekmişti.

"Eve gitmek istiyorum."

Onun cenazesine gidememiştim bile. Korkmuştum, bir şeylerden. O mezarı belki de yıllarca ziyaret edemeyecektim.

Mert Hakan'ın dizlerinde açmıştım gözlerimi. Boynu tutulacaktı böyle uyumaktan. Yerimde doğrulup kafasını omzuma doğru getirdiğimde gülümsedim.

Komutan || Mert Hakan YandaşWhere stories live. Discover now