Serçenin Gözyaşı/TAMAMLANDI

By dilabstn

6.5K 400 5.4K

KİTAP ŞARKISI: SEZEN AKSU/ Tutuklu Youtube Playlist: https://youtube.com/playlist?list=PLl-hhXM1-pJmMKD3FEMVj... More

Tanıtım
İrtihal// I- Kurban'ın Son Çığlığı
İrtihal//II- Morgtaki Kız
İrtihal//III- Aşkın Prangaları
İrtihal//IV-Kırık Hayaller Durağı
İrtihal//V- Güzel Gözlerin Bakışı
İrtihal//VI-Azrail'in Kirli Nefesi
İrtihal//VII-Umarsız Aşk
İrtihal//VIII-Bile Bile Kara Sevda
İrtihal// IX-Ölse De İnsan Biter Mi Aşk?
İrtihal//X-Oyun Kuralları ve Eksik Kartlar
İrtihal//XI-Yeminleri Tüketen Zehir Sevda
İrtihal//XII-Veca
İrtihal//XIII-Muhtazır
İrtihal//XIV-Acılara Prangalı
İrtihal//XV- Kaçınılmaz
İrtihal//XVI- İntizar
İrtihal//XVII- İnkiyad
İrtihal//XVIII-Tebah
İrtihal//XIX-Lerze
İrtihal//XX-Kanadı Kırık Kuşla Dans Eden Yaralı Dev
XXI- Satırların Sonundan Kan Damlıyor
XXII-Parçalar
XXIII- HİCRAN
XXV-Perestiş
XXVI- Lahza
XXVII-Karahindiba
XXVIII-Gökkuşağı
XXIX-Bugün ve Geçmiş
XXX-Eylül'ün Ali'si
XXXI-İdam
XXXII- Kalbin Sırları Her Daim Mahkumdur, Açığa Çıkmaya
XXXIII- Kim Ölü Kim Diri
XXXIV- Ceset Labirentinin annesini arayan kayıp kızı
İrtihal//XXXV- Final Ihlamurlar ve Serçenin Gözyaşı

XXIV-Muğber

90 6 150
By dilabstn


BÖLÜM 24

MUĞBER

Idır / A Vava Inouva

Arkadaşlar, AHJSGJDGFUFS dayanamıayıp bugünde bir bölüm daha atıyorum.

Asla iflah olmam ben. Aman neyse okuyunda şenlenin dicem ama şenleneceğinizi hiç sanmıyorum. NİHAHAHA

Ha birde yukarıdaki şarkıyı keşfetmemi sağlayan Nursena bebeğime ve müthiş zevkine teşekkür ediyorum

Muğber: Gücenmiş

***


Güneş hangi güne doğuyordu bilmiyorum. Karanlığımı, günlerimi aydınlatmadığı kesindi. Ben ona da muğberdim.

Annem elimi bir saniye bırakmıyor bende başımı omzundan kaldırmıyordum.Beni benim cenazeme götürüyorlardı sanki. Annemden yükselen kokuyu ciğerlerime öyle bir çektim ki, silinseydim şu dünyadan bir tek o kalırdı benden geriye.

"Ben hala endişeliyim. Bizden uzakta olacaksın, ya o adam sana zarar verirse. Tatile çıkmadı ki ne zaman kötülük yapacağı belli değil!" Toprak sitemkar sesiyle babamla ve Boran'la konuşuyordu.

Babam direksiyon başındaki Boran'a kısa bir bakış atıp arkasını döndü. Utanmasak sülalecek gidecektik merkeze. Beş kişi beni götürüyorlardı. "Oğlum, ablanın doktoru böyle uygun görmüş." Herkesin sesinde bir mağlubiyet gizliydi.

Babam ilk öğrendiğinde ortalığı dağıtmış "Benim kızım delirmedi!" diye adeta Antalya'yı inletmişti. Nihayet kabullendiğinde oturup suskunluğa vermişti kendini.

Zavallı annemse ağlıyor, beni yanından ayırmıyordu.Kaçırdığımız zamanları telafi edercesine, güzeşteye kazıdığı nefreti silercesine öpüp kokluyordu beni. Yeni doğmuş bir bebek gibi...

Duru ve Anıl haftasonu beni ziyarete geleceklerinden şimdi bizimle gelmiyorlardı.Okul yakamızı bir saniye bırakmıyordu. Bu kavga gürültüde bile cehennem zebanilerinden farkları olmayan öğretmenler ardımıza ödev dolu bir dağ dikiyordu.

Gözlerimi kapatıp biraz daha anneme doğru döndüm ve daha sıkı sarıldım. Hareketlenmeme karşılık annem dudaklarını saçlarıma bastırdı. Dikiz aynasından üzerime kayan iki çift bakışta beni huzursuz etmekten öteye gitmiyordu. Toprak pes etmedi. "Yine de güvenli değil. Orada başına birşey gelirse ne olacak?" Annem sırtımdaki elini çekip Toprak'ın kolunu çimdikledi. "Tövbe de!"

"Allah Korusun tabi de haksız değilim." Derin bir nefes bırakıp bu konuşmadan memnun olmadığımı belli etmeye çalıştım. Nitekim başaralı da oldum. Toprak sustu ve kabullendi. "Benimde biraz dinlenmeye hakkım var Toprak. Ölüleri görmek insanı nasıl yoruyor bir bilsen(!)"

Doğacı'daki terapi merkezine vardığımızda Annem ve Boran içeri girip işlemleri halldiyorlardı. Toprak arabaya yaslanmış derin düşüncelerleyken babam ve ben bankta oturmuş bekliyorduk.

Sarı yeşil yapraklı ağaçların etrafımızı süslediği bir alandaydık. Babam dizlerimin üzerindeki ellerimi tuttu. "Güzel kızım." Ona gülümsedim. "Keşke her zaman yanımda olsaydın baba."

Keşke ben ölürken tutsaydın ellerimden. "Çok bekledim beni çekip çıkarmanı, bu acı silsilesinden. Gelseydin eğer, bu halde olur muydum baba?" Gözlerine toplanan bulutlar yüreğime yağdı.

"Keşke daha önce farkına varsaydınız, yitip gitmiş ruhumun. O zaman korkmazdım canavarlardan." Yüzümde tek bir mimik bile oynamıyordu. Babama ağlamayı bırakalı yıllar oluyordu zaten.

"Herkesin bir evladı vardı saracağı, benimse bir ailem yoktu sarılacağım." Ellerimi ellerinden çekip avucumu yüzüne yasladım. "Baba, beni karlı dağın tepesinde terk ettiniz, beni baltalı bir katile teslim ettiniz."

Babam titreyen dudaklarının arasından derin bir nefes çekti. "Melek sular altında kalıp bir deniz kızına dönüştü." Küçük kardeşim... "Ben karların altında gizlenmiş bir cesetten fazlası olamayacağım ama."

"Böyle söyleme. Kızım sen benim ilk göz ağrımsın." Elimi yanağından çekip gülümsedim. "Baba, beni neden terk ettin? Tutman için uzattığım ellerimi, neden hiç tutmadın. Moraran gözlerimi neden hiç öpmedin, kırılan kollarımı neden hiç sarmadın?"

Gözlerim uzaktan bize doğru gelen annemle Boran'a kaydı. "Üzülme, ben küskün değilim size. Çok gelmiş bir evladı sevmek dar yüreklerinize." Yaklaşım başımı göğsüne yasladım. Babam, çok güzel kokardı.

"Yine de canavar bana saldırırken önüme geçseydin olmaz mıydı baba?" Kollarını etrafıma dolayıp yüzünü saçlarıma sakladı. Bedeni titriyordu. Babam, sonunda beni fark etmişti. Annem, sonunda beni fark etmişti.

Gözlerimi beyaz bulutlara çıkardım. Kafamdaki seslere inat gülümsedim. "Sonunda seviliyorum." diye mırıldandım elimi anneme uzatarak.

Elimi tutup diğer yanıma da o oturdu. Bir yanımdan babam sardı cesedimi diğer yanımdan annem. Doğarken bile böyle sarmamışlardı etrafımı. Keşke dedim. Keşke ben ölürken değil de yaşarken varsaydınız farkıma.

Toprak adımlarını yanımıza yöneltti. Önümde diz çöktüğünde gülümseyerek yüzünü okşadım. Benim kardeşim beni yaşarken de seviyordu. Annem ve babamdan ayrılıp Toprak'a sarıldım. "Benim için bütün dünyadan daha önemlisin abla." dedi. "Toprak, sen benim herşeyimsin. Senin için, kardeşlerim için canımı bile veririm biliyorsun değil mi?"

"Abla, küçükken seni kızdırdığım için özür dilerim." kıkırdadım. "Bende seni dövdüğüm için özür dilerim." Toprak'ta güldüğünde annem ve babamda bize eşlik ettiler. Gözlerim elleri cebinde bizi izleyen adama kaydığında daha derin gülümsedim.

"Yeter artık bırakın beni." diye isyan ettim. Ayrılıp son kez öpüşüp koklaştık. "Biraz dinlenip geri geleceğim amma abarttınız sizde." Annem endişeli gözlerini arkamdaki yapıda gezdirdi.

Üçünü de bırakıp Boran'la birlikte beş karlı geniş yapıya yürüdük. Küçük çantamı Boran taşıyor bense pamaklarımla oynuyordum. "Bir ipucu yakalarsan hemen gelip bana anlatıyorsun tamam mı?"

"Bunları düşünme. Ben halledeceğim." Durup ona baktım. "Benden habersiz adım atmayacaksın Boran. Yemin et!"

"Yemin mi edeyim?" Kollarımı göğsümde bağlayıp kafamı salladım. "Ekmek çarpsın senden habersiz adım atmayacağım." Konuşmadım. Neyi beklediğimi biliyordu. "Tamam ya, senin üzerine yemin ederim ki senden habersiz adım atmayacağım."

"Aferin, böyle uslu ol canımı ye." Başını iki yana sallayıp güldü. "Güzel gözlerinin içindeki canavarlardan korkmuyorum ben." dedi birden bire. "Sen kendinden korksan bile. Eylül, sen her zaman beni aydınlatan bir ışıktın." Boştaki elini uzattım elimi tuttu. Dudaklarını bileğime bastırdığında kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Şimdi sönüyorsun, kendini bile karanlıkta bırakıyorsun." Elimi elinden çektim. "Ben hiçbir zaman bir ışık olmadım ki Boran. Ben sen karanlıkta kalma diye hep kendimi yaktım. Çünkü ben sana çok aşıktım."

Çantamı elinden alıp omzuma astım. "Ben sevdiklerim için kendimi yaktım, yana yana kül oldum. Şimdi kar canavarı küllerimi nehre savuruyor diye korkuyorum. Gözlerimdeki canavarlar bir daha sizin için yanmayacağımı haykırdıkları için korkuyorum." Elimi uzattım, parmaklarına dokundum.

"Ama söylesene, neden hep ben öldüm sizin için." Ah sevgilim, ben şu anda bile canın için canımı hiçe sayıyorum. Kendimle savaşıyorum.

"Ben canavarlardan korkuyorum, ama inatla beni içeriye almayan sizlere de muğberim. Artık çalmıyorum kapıyı, canavar ensemde, kapıyı açsanızda farketmez."

Arkamı dönüp kapıdan içeri girdim. Beyaz elbise içindeki bir kadın gülümseyerek çantama uzandı. "Eylül Hanım." Çantamı almasına izin verip bende ona gülümsedim. Aklım kapının önündeki Boran'da canavarlarım ise kalbimde çıkardıkları savaştaydı.

Kadın beni ikinci katta bir odaya götürüp kuralları ve yapılanları anlattı. Her gün saat beşte psikologla konuşmak dışında serbesttik.

Bol güneş olan odada yatak pencerenin hemen altındaydı. Yatağın hemen karşısında gardrop ve solunda ise aynalı çekmece duruyordu. Adı Ayşe olan kadın beni odada yalnız bıraktı. Eşyalarımı yerleştirip yatağa uzandım.

Gözlerim aynalı çekmecenin üzerinde oturan Günce'deydi. "Burası sana iyi gelecek mi?" diye sordu. Boynundaki dikiş izleri bana kendi izlerimi hatırlattı. Parmaklarım boğazıma dokundu. "Hayır." dedim durgun bir sesle.

"Onlara kızgın mısın?" diye sordu bu sefer. Bana değil camdan dışarı bakıyordu. "Kırgınım." dedim. "Annene mi babana mı?" Gülümsedim. "Anneme karşı hiçbir zaman büyük umutlarım yoktu biliyorsun." Sırt üstü dönüp ellerimi karnımda birleştirdim.

"Ama ben babamı hep daha çok sevmiştim. Elimden tutacağına olan inancım hep tamdı. Sende biliyorsun Günce. Benim canımı en çok babamın yokluğu yaktı." Şakaklarıma kan bir damla yaş yastığı ıslattı. "Ben hep, en çok babama muğberim, hep en çok ona kırgınım. Kızının gözleri önünde solmasına izin verdi."

"Ölmekten korkuyorsun, ama ölmek istiyorsun Eylül!" Kafamı çevirip aslında olmayan suretine baktım. Kaşlarını çatmış, sitem ediyordu. "Ölmekten korkuyorum, ama ölmek istiyorum. Çok korkuyorum ama çok istiyorum."

Güldüm ve başımı ellerimin arasına aldım. "Zihnimdeki fısıltılar bunu haykırıyor da ondan." Oturduğu yerden kalkıp yatağa geldi. Başını karnıma yasladığında sarı saçları bedenime yayılmıştı. "Günce." diye mırıldandım, ellerim saçlarına giderken.

Burada değildi, ama ben ona dokunabiliyordum, onu hissediyordum. "Söyle onlara, canım yanmasın ölürken."

Penceredeki ışık yavaş yavaş sönerken binadaki bütün sesler kesildi. Saatlerce öyle yattım ve bekledim. "Eylül." diye mırıldandı Günce.

Gece on ikiye varan saatin sesini onun sesi bölmüştü. "Söyledim." dedi ve gülümsedi. Elimi tutup kaldırdı beni. Dolaba astığım uzun beyaz elbiseyi çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Üzerimdeki kalın kıyafetleri çıkarıp beyaz tül gibi ince olan elbiseyi girdim. Omzumdan bileklerime kadar bol uzun kolları vardı. Fakat gerdanım ve ensem açıktı.

Günce arkama geçip uzayan saçlarımı ördü. "Ben kazanacağım değil mi?" Gülümseyerek başını salladı. "Duydunuz mu?" dedim gözlerimin içindeki canavarlara. "Ben kazanacağım."

Çıplak ayaklarım betona değdiği an iliklerime kadar üşüdüm. Kapıyı açıp önce odamdan sonra yapıdan dışarı çıktım. Elbisenin yerde sürünen etekleri dökülmüş yaprakları peşimden getiriyordu.

Binadan uzaklaştım, uzaklaştım, uzaklaştım. Ormanın içinde yapayalnız kaldım.

Sonunda gebereceksin

Sen yaşamayı hiç hak etmiyordun

Kanın toprağı çürütecek

Yutkundum ve tüm gücümle bağırdım. "Buradayım!" Önce kuşlar küsüp sustu, sonra bedenimi döven rüzgar. Tehlikeyi arkamda hissettim. Elleri saçlarımı bulması çok uzun sürmedi. Başımı saçlarımı çekerek geriye itti. Yanağı yanağıma değiyordu.

"Kendini bana kurban ediyorsun sevgilim?" Ellerinin izin verdiğince başımı salladım. Boştaki eli karnımdan yukarıya doğru sürünerek boğazımı sardı.

Vakit Hicran vaktiydi.

Islak dudakları önce sargımın üstünde sonra kulağımın hemen altında hissettim. Gözlerim ağaca dayalı olan baltanın üzerindeydi.

Ay ve yıldızlar geceyi ederinden fazla aydınlatıyordu. Kasım ayının sonlarında ölüyordum.

"Bizim için geceye bir cümle bırak aşkım. Ruhunu ruhuma hapsetmeden önce son sözlerini söyle. Kanın ay ışığı altında parlamadan önce."

Boğazımı sıkan eli öyle sertti ki dikişlerim haftaların ardından açılabilirdi. Canım...

Canım yanmıyordu.

"Ben Eylül Dinçerim." dedim nefes almaya çalışırken. "Ben bir kadınım ve sen kadın katilisin. Ahdım var canını en çok yaktığın kadın senin sonun olsun Ferman ."

Bedeni kaskatı kesildi. Yanağıma çarpan sıcak, iğrenç nefesi kaybolduğunda beni hızla yere itti. Öyle sert düştüm ki taşa çarptığım burnum kan içinde kaldı.

Zar zor ayağa kalkıp baltanın olduğu ağaca yaslandım ve güldüm. Büyük bir kahkaha attım.

"Ben kazandım!"


***

AHAH nASILDI?????

Nasıl şok oldunuz mu?

Eylül sizce Fermanı alaşağı edecek mi?

Yalnız diğer bölüm BOMBA Mahvedeceğim sizi. Bitireceğim uçurumlardan atacağım. Hİhihi

Hadi öptüm.

Seviliyorsunuz.


Bu arada daha önce Mai ve Kan adıyla yayında olan hikayemi Ölümün Rengi Mavidir olarak tekrar yayınladım. Bir zibilyon tane değişiklik yapacağım için yeniden başlama kararı aldım. Gidin okuyun aşk okurlar.

Siyah kılıfı, gözyaşları ıslattığında beli belirsiz kafasını salladı."Hayır."dedi kız."Kim?"diye sordu.Mai cevap vermeyince tekrarladı."Kim Mai?Beni kim öldürüyor?"

Fısıldadı Mai.Sesindeki yarayla hemde."Ben."

***

Mai ömrünü kendince bir lanetle geçirir.Öyle bir yeteneği vardır ki hayatı boyunca insanlardan kaçmak zorunda kalmıştır.Birisine dokunduğu anda o kişinin ölümünü görebiliyordur. Başına gelen son olaydan sonra ölmek ister.İntihar etmek için gittiği uçurumda onu kurtaran adamın kendi çıkmazı olacağından habersizdir.

Tanrı ikisini yan yana getirmemek için oyunlar oynarken kader onları hep birleştirir.

Continue Reading

You'll Also Like

Ateş'in Evi By Pelin Cansu

Mystery / Thriller

32.9K 1.5K 50
Siyah Güz Semti denilen ruhsuz insanlarla dolu bir yerleşim yerine annesi ile birlikte taşınmak durumunda kalan Destina durumdan hiç memnun değildir...
977K 1.2K 2
Aykut -- Kılıcıydı hikayenin.. Yetmişlik rakının kapağını açtığım gibi uzun, ince bardağa doldurdum. İçine beş tane buz attığımda rengi açıl...
441K 14.8K 38
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
3.7K 247 38
Olmayacak dua değildik. Sen Amin demesini beceremedin.