Serçenin Gözyaşı/TAMAMLANDI

By dilabstn

6.4K 399 5.4K

KİTAP ŞARKISI: SEZEN AKSU/ Tutuklu Youtube Playlist: https://youtube.com/playlist?list=PLl-hhXM1-pJmMKD3FEMVj... More

Tanıtım
İrtihal// I- Kurban'ın Son Çığlığı
İrtihal//II- Morgtaki Kız
İrtihal//III- Aşkın Prangaları
İrtihal//IV-Kırık Hayaller Durağı
İrtihal//V- Güzel Gözlerin Bakışı
İrtihal//VI-Azrail'in Kirli Nefesi
İrtihal//VII-Umarsız Aşk
İrtihal//VIII-Bile Bile Kara Sevda
İrtihal// IX-Ölse De İnsan Biter Mi Aşk?
İrtihal//X-Oyun Kuralları ve Eksik Kartlar
İrtihal//XI-Yeminleri Tüketen Zehir Sevda
İrtihal//XII-Veca
İrtihal//XIII-Muhtazır
İrtihal//XIV-Acılara Prangalı
İrtihal//XV- Kaçınılmaz
İrtihal//XVI- İntizar
İrtihal//XVII- İnkiyad
İrtihal//XVIII-Tebah
İrtihal//XIX-Lerze
İrtihal//XX-Kanadı Kırık Kuşla Dans Eden Yaralı Dev
XXI- Satırların Sonundan Kan Damlıyor
XXIII- HİCRAN
XXIV-Muğber
XXV-Perestiş
XXVI- Lahza
XXVII-Karahindiba
XXVIII-Gökkuşağı
XXIX-Bugün ve Geçmiş
XXX-Eylül'ün Ali'si
XXXI-İdam
XXXII- Kalbin Sırları Her Daim Mahkumdur, Açığa Çıkmaya
XXXIII- Kim Ölü Kim Diri
XXXIV- Ceset Labirentinin annesini arayan kayıp kızı
İrtihal//XXXV- Final Ihlamurlar ve Serçenin Gözyaşı

XXII-Parçalar

95 7 141
By dilabstn


BÖLÜM 22

PARÇALAR

Bağzıları / Zaten Kırılmış Bir Kızsın


***

Kulaklarım uğuldadı. Duyduklarımı inkar etmek istedim. Görmeyi unutmak istedim. Namlunun ucunda sallanan hayatımı silip atmak istedim. Kurşunlar doldu boğazıma kadar. Barut kokuyordu artık saçlarım. Acının, vecanın kokusu olur muydu? Ben veca kokuyordum boyuna.

Binbir parçaya ayrılan ruhum kendisine doğrultulan namlunun ucunda sadece güldü. Artık korku bile fayda etmiyordu iflah olmaz kaderime.

"Ne yapacaksın? Sübyancı sevgilin için nişanlımı mı öldüreceksin?" diye sordum yalan soğukkanlılıkla. "Eski nişanlım daha doğrusu." Ölesiye korkuyordum tetiği çekecek diye. Ama bu kumarı oynamazsam daha beteri olacaktı. "Çek vur kimi vuruyorsan. Ben zaten bitmişim bu saatten sonrası canımı yakmaz."

Yakar. Tetiği çektiğin anda canım alev alır, asırlık bir yangına kurban verirsin ruhumu. Namlunun ucundaki gözler Boran'ın ama kalp benim kalbim. Alacağın can sevdamın, ama akıl, benim aklım. "Senin gibi insanlar acılarına başkalarını kurban etmekten başka bir şey bilmez." dedim gözlerindeki duraksamayı gördüğüm anda.

"Benim gibileri ise acıdan kıvrana kıvrana can verir başkaları yanmasın diye. Bizim seninle aramızdaki fark bu Aylin. Ben insanım, sen insanoğlu."

Sıkı sıkı kavradığım çantamı bıraktım. Sakin görünmeye çalışmak fazla zordu. Kuruyan dudaklarımı ıslattım. "Senin canavarlığını izlemek istemiyorum. Yeteri kadar pislik gördüm bu ay." Arkamı dönüp kaçar gibi çıktım kütüphaneden.

İçerden gelecek en ufak ses kalp krizi geçirmeme neden olabilirdi. Bahçeyi geçip duvarın dibine çöktüm. Attığım kart ya beni yerle yeksan edecekti yada göklere yağmur.

Telefonum çaldığı an açtım. "Lütfen kimseyi vurmadığını söyle." dedim yalvarırcasına. "Kimseye bir şey olmadı Eylül." Duyduğum ses Duru'nun değil Boran'ın sesiydi. "İyi misin?" diye sordum hızlıca. "İyiyim. Zaten ben iyi olayım diye değil mi bu sefaletimiz."

"Hayır, seni sevmediğim için bu sefaletin!" dedim toparlamaya çalışarak. "O güzel sesinden ne olsa dinlerim Eylül. Ama bu yalanlar artık canımı sıkmaya başladı." Dudaklarım kıvrıldı fakat hemen toparlandım. "İyi bir daha ne yalanımı ne doğrumu duyacaksın zaten."

Telefonu suratına kapatıp derin bir nefes verdim. İleriden gelen siren sesleri Aylin içindi. Okula silah sokması başına büyük bela açacaktı. Telefonum ikinci kez çaldığında arayan beklediğim bir isimdi. O arıyordu.

"Şaşırdım." dedi açar açmaz. Kalın sesi midemi ağzıma getirmeye yetiyordu. "Hangi zıkkıma ne hissettiysen kendine sakla pislik herif!"

"Cık, cık, cık, sevgiliye böyle konuşulmaz." Gözlerimi devirip yumruğumu sıktım. "Ağzını kanlar içinde bıraktığımda da bana sevgilim diyebilecek misin merak ediyorum."

"Kes sesini!" aniden bağırdığında ister istemez irkildim. Ama gardımı indirmedim. "Sen kes sesini! Bana yaptıkların için seni bin pişman edeceğim." Konuşmasına fırsat vermedim. "Bir kere düşen, bir daha kendine acımaz."

Kahkahası kulaklarıma dolduğunda telefonu kapattım. Öfkem haddini fazlasıyla aşmıştı. Nefes almak benim için zorlaştı, göğsüm inip kalkıyordu. Girdiğim aradan çıkar çıkmaz Boran'la karşılaştım. "Konuşmak istemiyorum." dedim elimi kaldırarak. "Konuşmayız o zaman."

Sert ve hızlı adımlarımı takip etmesi öfkemi ister istemez yatıştırıyordu. Bir an önce psikoloğumla görüşüp rahatlamak istiyordum. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu, ve katlanmak giderek güçleşiyordu.

Kemiklerim teker teker kırılıp canıma batıyor, öfke bir sel gibi ruhumu sular altında bırakıyordu. Hissettiklerimi tanımlayan bir sözcük var mıydı?

Ellerimi titreten öfke mi keder mi? Kalbimi tekleten korku mu aşk mı? Ben hangi duygunun esiri oldum da lerze lerze tükeniyorum? Birden durdum. Yolun ortasında derin nefesler alıyor düşünmeye çalışıyordum. Varlığını arkamda hissettiğim adamın aksine karşımda gerçek olmayan kıza bakıyordum.

"Sonunda delirdim." diye mırıldandım. Zihnimin içinde kavgaya tutuşan iki farklı insan vardı. Karşımda ise ölmüş arkadaşım.

Hırkamın açıkta bıraktığı bileğimi parmakları sardı. "Eylül?" cevap vermedim. Vermek istemedim. Ne yapacağımı o kadar bilmiyordum ki. Onun elini tutmalı mıydım? Yoksa onu bırakıp sözlerimin arkasında mı durmalıydım. Hangisi korurdu beni, bizi, ailemi.

"Günce'yi görüyorum." diye itiraf ettim. Karşımda bembeyaz elbisesiyle duran arkadaşıma bakarak. "Ne?" Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. "Birileri bana bir şeyler söylüyor sürekli onları duyuyorum." derin bir nefes aldım.

"Şizoid kişilik bozukluğu." diye mırıldandı. "Henüz başlangıç olabilir." dedi hevesle. Bileğimi tutan eli sıkılaşmıştı. "Çok fazla şey yaşadım Boran. Çok fazla şey yaşıyorum. Elbete bir yerde patlak verecektim."

Durmayı bırakıp bir adım attım. Olabildiğince yavaş yürüyorduk şimdi. "Bu kadar vecayı kaldırabilecek kadar güçlü değilim zaten."

"Saçmalama. Kesin bir yargıya varamayız, doktorun test yapması gerekiyor. İki kere hayalet gördün diye kendini şizofren ilan edemezsin!" Durup yüzüne baktım. "Sende biliyorsun..."

***

Siyah kalemin sayfanın üzerindeki sesi dışında hiç ses yoktu koca odada. Anlattıklarımı kesintisiz dinleyen doktorum benimle ilgili not almakla meşguldu.

Tırnağımı yanımda duran kitabın kabartmalı kapağına geçirdim. Sessizlik ruhumu daraltmıştı. Doktorla bir sürü test yapmıştık. Hangi sonuca vardığını bilmiyordum lakin tahmin edebiliyordum.

Bakışlarım Boran'ın sallanan ayağına takıldı. Tedirginliği ondan uzakta farklı bir insana bürünmüştü sanki. Doktor başını kaldırıp gözlüğünü çıkardı. Önce bana sonra Boran'a baktı. "İyi haberler vermek isterdim fakat hem anlattıklarınız hem de Eylül'ün cevapları kafanızdaki şüpheleri doğruluyor." derin bir nefes aldı.

"Paranoid Şizofreni, ilk evreleri geçmiş durumda, şimdilik yapabileceğimiz tek şey ilerlemesini durdurmak." Gözlerimi Boran'a çevirdim. Dizinin üzerindeki eli yumruk olmuştu.

"Uykusuzluk ve sesler için ilaç yazacağım. Okulu dondurmanızda fayda var." Ne Boran ne de ben tek kelime etmiyorduk. Durmumun farkında olacak kadar iyiydim lakin iyileşemeyecek kadar da kötü.

Düştüğüm bataklıkta her nefes aldığımda daha dibe batıyordum. "Eylül seansları aksatma, mümkün değil biliyorum ama stresten uzak kalmalısın. Durumun ilerlemesi durumunda müdahale edemeyiz."

Tahminlerimin doğru çıkması beni üzse de yıkmamıştı. "Çok mu geç?" diye sordu Boran. Sesi fazla pürüzlüydü. Sokaktaki itirafımdan sonra beni direk buraya getirmişti. İki saatin ardından bu konuşmayı yapıyorduk.

"Eğer Eylül isterse onu eşimin çalıştığı terapi merkezine yatırabiliriz. Durumuna iyi gelebilir." Odayı yeniden sessizlik kapladı. İki koca adamında gözleri bendeydi. Dudaklarıma sahta bir tebessüm yapıştırdım. "Beni orada bulamaz değil mi?" diye mırıldandım.

Hem kaçmak hemde kalıp savaşmak istiyordum. "Bir iki hafta bile yeterli. Eylül, üzülerek söylüyorum hem panik atağın hem de bu hastalık seni bitirecek. Üstelik." deyip bakışlarını kağıtlara çevirdi.

Boran birden ayağa kalkıp yanıma geldi. "Biz size haber verelim Doktor." Doktorun verdiği reçeteyi alıp arka cebine koydu. Elimi tutarak beni kaldırdı.

Arabanın önüne gelene kadar tek kelime bile etmedik. Taki Boran çalıştırdığı arabayı yeniden durdurana kadar. Şaşkınlıkla ona baktığımda dumura uğradım. Yeşile çalan mükemmel elaları ıslaktı. "Ne oldu?" diye sordum elimi suretine uzatırken.

"Ellerimin arasından kayıp gidiyorsun. Tutamıyorum." Elim yüzüne ulaşmadan dizlerimin üzerine düştü. Nefes alışlarımın arasından bir damla göz yaşı düştü Boran'ın. Ruhumdaki yangına kor oldu bu yaş. "Eylül, kayboluyorsun bulamıyorum."

Büyük elleriyle ellerimi kavradı. Ağzımı açıp tek kelime edemedim. Onu böyle görmeyi hiç beklemiyordum. "Suratında tek bir mimik bile yok. Az önce sana şizofreni tanısı koydular Eylül." Elinin birini şakaklarıma çıkardı. Bir damla daha yaş düştü güzel gözlerinden.

Başını koltuğa yasladığında yorgunluğunu hissettim. "O güzel aklını zehirli bir hastalığa kurban ettik ve ben ilacını bilmiyorum." İşaret parmağını anlımda gezdirdi. Gözleri saçlarımda, dudaklarımda, şakaklarımda boynumdaki sargıdaydı.

"Keşke hiç gecikmeseydim sana." diye mırıldandığında ellerimi ellerinden çekip önüme döndüm. Başımı koltuğa yasladığımda parmaklarının dışıyla. "Keşke hiç gelmeseydin." dedim onun aksine.

Kendime yenilip başımı ona çevirdim. Ve yine kendime yenilip elimin tersiyle ıslak yanaklarını sildim. "Büsbütün kaybettim şimdi." diye mırıldandı. "Büsbütün kaybettin." diye tekrarladım. "Neden daha önce denemedin beni sevmeyi! Ya da neden cesurca yüzüme vurmadın olmayan aşkını. Sana olan hislerimi tek bir kelimeyle bitirebilirdin Boran."

Cevap vermedi. "Bir kere 'sevmiyorum!' deseydin biterdi biliyorsun." Gözlerini kapattı. "Bitmesini hiç istemedim ki." dedi

"Bencilsin." dedim yorgunlukla. "Bana rağmen sen bencil değilsin. Benden nefret etmiyorsun Eylül. Söylediğin her kelime canımı yaktı hala yakıyor ama hiçbiri asıl hislerin değil. Belki gerçek ama asıl hislerin değil." Gözlerimi gözlerinden çekmek istiyordum.

"Yine de senden nefret etmek istiyorum." Gülümsedi. "Bu sabahta söyledim, içinde olacaksam hangi hisle olacağı önemli değil." Gülerek başımı iki yana salladım. "Bir ayda benim için ağlayacak duruma geldiğine inanamıyorum."

"Gözden kaçırıyorsun. Bir ay değil on beş yıl." Boğazını temizleyip yeniden önüne döndü. "Ben seni hep sevdim, sadece bunu bilmiyordum." İster istemez kahkaha attım. Bir yanım sevinç naraları atarken diğer yanım göz deviriyordu. "Bunu anlamak içinde bir katilin boynuma nişan almasını mı bekledin."

Bir cevap vermedi. Susmayı tercih etti. Gözlerimi yola devirip kaçırdığım dersleri düşündüm. Duru'dan notları alabilirdim. Ya da okulu bu sene dondurabilirim. Terapi merkezine yatmak istemiyordum ama durumumun kötüye gitmesi kazanmamı engellerdi.

Uzun ve sessiz yolculuk bizim evde bittiğinde gitmek için hareketlendim. "Terapi merkezine yatacak mısın?" diye sordu. "Bize gel, anlatacaklarım var."

Boran'ı olayın dışında tutamazdım. Onu kalbimin dışında tutarak koruyabilirim. "Tamam." birlikte arabadan inip apartmana girdik. "İlaçlarını almayı unuttuk." dedi hafif nefes bırakarak. "Akşam alırım ben." dedim kapıyı açıp içeri girerken.

Toprak evdeydi fakat geldiğimizi duymuşa benzemiyordu. Boran'la mutfağa geçip su ısıtmaya başladım. "Geliyorum." İçeriden çantamı ve siyah defterimi alıp yeniden mutfağa döndüğümde Boran çoktan kahveyi halletmişti.

Birlikte masaya oturduk. Kardeşimin doğum gününü hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum. Başını sallamakla yetindim. Günlerdir elimden düşmeyen fotoğrafı parmaklarının arasına bıraktım. "Onunla ilk bugün karşılaşmışız" dedim ve elbise olayını özetledim.

"Bu fotoğrafı ben çektim." dedi. Kaşlarını çatmış fotoğrafa bakıyordu. "Adamla da ben konuştum. İsmi Ferman." Dudakları düz çizgi halini alıp bana baktı. "Kesin o olduğundan emin misin?" başımı salladım.

"Sadece iki hafta, iki hafta olabildiğince hazırlanmalıyız. Bu savaşı kaybetmek istemiyorum." Uzanıp elimi tuttu. "Kaybetmeyeceksin." Gülümsedim. "Kalbimde olmasan da yanımda olacaksın değil mi?" Bir anlık boşlukta dudaklarımdan kaçan kırgınlık dolu bir soruydu.

Uzanıp parmak uçlarıyla yanağıma dokundu. "Olacağım,seni kendi kalbime alacağım, üşürsen kendimi yakıp ısınmanı sağlayacağım." Dudaklarımı araladım ama konuşmama izin vermedi. "Borcum olduğunu düşünmüyorum." dedi sanki aklımı okumuş gibi.

"Zaten kırılmış bir kızsın, ben yeniden bir araya getirmeye çalışıyorum..."

"Parçalarımı..."

"Parçalarını..."

***

Eveet. Zurnanın zırt dediği yerdeyiz bebeklerim.

Meryem istedi diye atıyom. Hadi yine iyisiniz

Eylül Şizofren. Ne düşünüyorsunuz?

Bu iki haftalık süre Ferman'ın yararına mı olacak dersiniz?

Vallahi bir yandan ikinci kitabı yazıyorum. Hangisi daha beter emin değilim ama iki kitaptan da gözyaşları akıyor diyebilirim.

Final hakkında bir düşüncem yok,  30 bölüme kadar rahat final yok diyebilirim ama. Neyse bunlar için daha erken.

Gelecek bölüm görüşmek üzere sizi öperek oy butonuna uğurluyorum.

Seviliyorsunuz.


Continue Reading

You'll Also Like

429K 22.5K 81
Rakı yarım doldurulur kadehe, hiçbir zaman eksik veya fazla olmaz sudan. Derler ki, rakı masasında yokluğuna küfür edecek bir can vardır mutlaka...
35.8K 1.4K 9
Her kalp ayrı imtihanlara tabi tutulurdu bu hayatta. Mathieu' nun kalbi korkularından oluşan bir kafesin için de esirken, Eslem'in kalbi bilinmeyene...
538K 410 1
SADE'M... "Ellerimden tutsan yine. Beni sevdiğini usul usul fısıldasan kulağıma. Senin olmadığın zaman ben nefes alamıyorum desen... Sesini duymadığı...
1.4M 530 1
Hayat bazen hiç istemediğimiz tercihler yapmaya mecbur bırakır. İnsanın vicdanı "yapma" diye bağırırken, aklı ise "başka yol yok, yapmak zorundasın"...