Serçenin Gözyaşı/TAMAMLANDI

By dilabstn

6.4K 399 5.4K

KİTAP ŞARKISI: SEZEN AKSU/ Tutuklu Youtube Playlist: https://youtube.com/playlist?list=PLl-hhXM1-pJmMKD3FEMVj... More

Tanıtım
İrtihal// I- Kurban'ın Son Çığlığı
İrtihal//II- Morgtaki Kız
İrtihal//III- Aşkın Prangaları
İrtihal//IV-Kırık Hayaller Durağı
İrtihal//V- Güzel Gözlerin Bakışı
İrtihal//VI-Azrail'in Kirli Nefesi
İrtihal//VII-Umarsız Aşk
İrtihal//VIII-Bile Bile Kara Sevda
İrtihal// IX-Ölse De İnsan Biter Mi Aşk?
İrtihal//X-Oyun Kuralları ve Eksik Kartlar
İrtihal//XI-Yeminleri Tüketen Zehir Sevda
İrtihal//XII-Veca
İrtihal//XIV-Acılara Prangalı
İrtihal//XV- Kaçınılmaz
İrtihal//XVI- İntizar
İrtihal//XVII- İnkiyad
İrtihal//XVIII-Tebah
İrtihal//XIX-Lerze
İrtihal//XX-Kanadı Kırık Kuşla Dans Eden Yaralı Dev
XXI- Satırların Sonundan Kan Damlıyor
XXII-Parçalar
XXIII- HİCRAN
XXIV-Muğber
XXV-Perestiş
XXVI- Lahza
XXVII-Karahindiba
XXVIII-Gökkuşağı
XXIX-Bugün ve Geçmiş
XXX-Eylül'ün Ali'si
XXXI-İdam
XXXII- Kalbin Sırları Her Daim Mahkumdur, Açığa Çıkmaya
XXXIII- Kim Ölü Kim Diri
XXXIV- Ceset Labirentinin annesini arayan kayıp kızı
İrtihal//XXXV- Final Ihlamurlar ve Serçenin Gözyaşı

İrtihal//XIII-Muhtazır

109 8 95
By dilabstn


BÖLÜM 13

MUHTAZIR

The Neighbeourhood/ Sweater Weather

Muhtazır: Can Çekişen



***



Nefesi nefesime karıştı. Dudaklarının yumuşak baskısı dakikalarca tenimde kaydı. Sırtım arabanın camına değdi. Buğulu camın soğuğu tüylerimi diken diken etti. Elimi hafif çıkan sakallarına değdirdim. Tenime batan sakalları bu anın gerçek olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

En sonunda dudaklarını dudaklarımdan çekti, ama uzaklaşmadı. Bir nefes uzağımda nefeslendi. Göğüslerimiz hızla inip kalkıyordu. Başını kaldırdı, yeşile çalan elalarını gözlerime dikti. Kelimeler aklıma bile uğramıyordu. Söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum.

"Benden vazgeçme, çünkü ben senden vazgeçemem." Gözleri yeniden dudaklarıma kaydı. "Bu hayal değil."diye mırıldandım. Gerçeklik kavramını dudaklarında yitirmiştim zira. "Hayal değil." diye onayladı beni.

Dönme dolabın tepesinde bulutlara dokunduğunu sanan bir çocuk gibi neşeyle doldu içim. "Yalan söylemiyorsun" Başını iki yana salladı. Az önce dudaklarımda olan dudaklarına eşsiz tebessümünü yerleştirdi. "Yalan söylemiyorum."

"Kaçmıyorsun, bana bir adım attın." Dudağımın kenarına tüy kadar hafif bir buse bıraktı. "Çok önceden atamam gereken bir adım." Gülümsedim. Saniyeler önce karalar bağladığım bütün dertlerim, bütün vecalarım tek bir öpücükle silindi.

Kollarımı boynuna doladım. İlk kez sarılıyormuşuz gibi sarıldım. Nereden geldiğini bilmediğim o cesaretle dudaklarımı yanağına bastırdım. Sanki onca yemini eden ben değilmişim gibi sıkı sıkı sarıldım.

Bizi ayıran arabanın içinde yükselen melodi oldu. Boran'ın telefonu çalıyordu. Benden ayrılıp telefonu açtı. "Efendim anne." Haylaz bakışları yüzümde dolandı. "Eylül'le birlikteyim."

Kemerimi taktığım sırada kemikli parmaklarını parmaklarıma doladı. Soğuk ellerimi sıcak elleriyle ısıttı. "Hayır. Anne beni dinle." Boran'ın üzerine yerleşen o gerginliği hissettim. "Anne! O davete gelmeyeceğiz. O adamla beni aynı ortama sokamazsın."

Gerginlik öfkeye evrildi. Bir süre susup karşı tarafı dinledi. Daha sonra tek bir kelime etmeden telefonu kapattı. "Ne oldu?" Gözleri bana uğramadı. Boş arsaya orayı yakacak gibi bakıyordu. "Annem, kocası olacak adamın davetine katılmamızı istiyor."

Öfkesini nihayet anlamlandırdım. "Zaten gidemeyiz. Hastaneden yeni çıktın sayılır. Yüzün gözün yara içinde." Sözlerimin bitmesini beklemeden konuştu. "Gitmezsem kemoterapiye gitmeyeceğini söyledi."

Sanki yeteri kadar tehditle yaşamıyormuşuz gibi birde Melda Teyzenin Boran'ı kendi hayatıyla tehdit etmesi hiç hoşuma gitmemişti. Derin bir nefes aldım. "Bize değişiklik olur. Üzerimizdeki bu kasvetten kurtuluruz belki." Önce bakışları gözlerimi buldu sonra bıraktığı elimi yeniden tuttu.

"Gitmeyeceksin değil mi?" Gülümsedim. "Bakarız." Kaşlarını kaldırdı. Kızgınlığının dağıldığını hissetti. Seni eve mi bırakmamı istersin?" Başımı salladım. "Davetten bir saat önce beni almaya gelirsen çok makbule geçer."

Araba yeniden çalıştığında içimde kıpır kıpır eden hisler vardı. Ona ilk aşık olduğumda da böyle hissediyordum. Parmaklarım dudaklarıma dokundu. Onun öptüğü dudaklarıma.

Bakışlarım sık sık suretine uğruyor sonra utançla geri çekiliyordu. Daha önce bitmek bilmeyen bu yol şimdi saniyeler içinde bitmişti. Artık arabadan inmem gerekliydi. "Oldu o zaman. Görüşürüz." Kapıyı açtım fakat çıkamadım. Yanağımı kasıp kavuran bir öpücük daha aldım. "Görüşürüz."

Beni kızgın alevlerden serin sulara attığının farkında mıydı bilmiyorum ama veca dolu günlerimi biraz olsun sevindirmişti. Ama odama girdiğim an o yoğun meyus yeniden buldu beni. Şimdi telefona sarılıp Günce'yi aramak ve ona bu anı defalarca, abartarak anlatmak istiyordum.

Fakat bu mümkün değildi."Keşke yanımda olsan Günce." Duvarıma yıllar önce astığım fotoğraflar beni hem hüzünlendiriyor hem de garip bir huzura kavuşturuyordu.

Adımlarımı annemin dolabında durdurup eski beyaz elbiseyi seçtim. Annemin fazla güzel gece kıyafetleri vardı. Zaten ütülü elbiseyi yatağa bırakıp saçlarımı şekillendirme işine giriştim.

Hazırlandığım şey davet değil saatler önce öpüştüğüm adamdı. O anı hatırladığım her saniye boğazıma kadar hevesle doluyordum. Sanki gerçek değilmiş gibi. Sanki cehennemin ortasında gördüğüm bir rüyaymış gibi.

Toprak eve geldiğinde neredeyse hazırdım. Hava çoktan kararmış Boran beni almak için yola çıkmıştı. Beni ilk gören yakışıklı kardeşim oldu. "Abla? Hayırdır nereye böyle?" Toprak bir elini odamın kapısına dayadı. "Beğendin mi?" Suratıma bir iki aydır yerleşmeyen o gerçek gülümsemeyi yerleştirdim.

"Sen gülüyorsun." Toprak şaşırdı. Normal bir insandan on kat daha duygusal ve melankolik olan ablasını böyle görmeyi beklemiyordu. "Eniştenle bir davete gideceğiz." Kardeşimin kaşları şaşkınlıkla kavislendi. "Eniştem? Abla sen iyi misin?" Yanıma yaklaşıp elini alnıma yerleştirdi. "Ateşinde yok."

"Ben iyiyim Toprak." Kaşlarını çattı. "Duru abla bugün okulda olanları anlattı. Gerçekten iyi olduğuna emin misin?" Yüzüme karmaşık bir ciddiyet bindi. "Her yalan bir gün açığa çıkar Toprak. Melek'in ölümünden benim sorumlu olduğumun üstünü örtmek bu gerçeği değiştirmiyordu." Ağzını açacak gibi oldu ama izin vermedim."Neyse neyse. Boran gelmiş olmalı. Güzel görünüyor muyum?"

Bir iki adım geriye gidip ellerini cebine soktu. "Günce abla olsaydı afilli bir ıslık çalardı." Gülümsedim. "Evet öyle yapardı."

Son kez kendime baktım. Uzun zamandır görünmediğim kadar güzel görünüyordum. İnce askılı beyaz, saten elbise ayak bileklerime kadar iniyordu. Sol bacağımdan ayrılan derin bir yırtmacı ve sırtımı açıkta bırakan ipli bir dekoltesi vardı.

Dudaklarımı kırmızıya boyamış, saçlarımı ensemde toplamıştım. Fakat asi buklelerim şakaklarımdan iki yana akıyordu. Üzerime krem rengi kabanı giyip dışarı çıktım. Kalbim boğazımda atıyordu.

"Hoş geldin."

Bakışlarım ona değdiği an sermest oldum. Üzerine yapışan siyah takımın içinde fazla yakışıklı duruyordu. Gözlerimi üzerinden çekmek intihar etmek gibi bir şeydi. "Eylül? Hoş geldin diyorum güzelim." Başımı sallayıp onu onaylayan bir ses çıkardım. Fakat ne dediğini zerre anlamamıştım.

Baktığım tek yer açık düğmelerinin gözler önüne serdiği teniydi. Boğazından yükselen kıkırtıyı duymamak imkansızdı fakat ben gözlerimi çekecek gücü henüz bu evrende bulamamıştım.

Beni bu garip etkiden çıkaran şey kulağımın altına temas eden parmakları oldu. "Daldın." Haylaz bakışları beni utandırmaktan çok öfkelendirdi. "Yaa, dalmışım işte." Kaçar gibi geri çekilip kemerimi taktım.

Yolun yarısını devirdiğimizde uzun zamandır merak ettiğim o soruyu sordum. "Neden annenin eşini sevmiyorsun?" Melda Teyze biz üniversiteyi kazandığımız yıl evlenmişti. Başka bir adamla. "Babamın yerini başka bir adamla doldurmak istemiyorum Eylül. Hemde bencil ve umursamaz bir adamla." Bu gayet geçerli bir sebepti.

Gerçi sebebi olmasa bile onu yadırgamazdım. Kimse kimseyi sevmek zorunda değildi. Üstelik tanımadığım bir adamı sevmiyor diye onunla laf dalaşına girme saçmalığını yapmayacak kadar beynim vardı.

"Şuan o adamın açılış adı altında yaptığı dolandırıcılığın davetine gidiyoruz. Annem nasıl bu kadar kör oluyor anlamıyorum." Gülümsedim. "Aşk kalbine düştüğünde gözlerine perde indirir. Onu olduğu gibi seversin." Islak yoldaki gözlerini gözlerime dikti.

"Sende körsün." Bunu söylemesini beklemiyordum. "Ben neden kör müşüm?"

"Sen hem kör hem aptalsın. Çünkü değmeyecek bir adamı sevdin ve ona yıllarını verdin." Aslında bu söylediğini inkar edecek değildim. "Bence değmeyecek bir adam değil. Hem sen nereden bileceksin benim gözlerimin perdesini. Sen hiç aşık olmadın ki?"

"Doğru olmadım." Bir süre sustu sonra devam etti. "Ama bence ben değecek bir kadın buldum. Gözlerime perde indirmesem bile seveceğim bir kadın." Ona bakmak istedim, ama yapamadım. Tek yaptığım gülümsemek ve gözlerimi kapatmak oldu.

"Ama ne yazık ki ben daha aptalım. O kadının gözlerimin önünde olduğunu anlayamayacak kadar aptal." Ellerimi yüzüme kapattım. "Allah'ım kıyamet mi kopacak neler duyuyorum?" Gülüşü arabada yankılandı. "Ciddi ciddi bana yürüyor musun sen?"

"Cık ." diye bir ses çıkardı. "Koşuyorum koşuyor. Kaybettiğimiz zamanı telafi etmek gerek nasılsa." Derin bir nefes aldım. "Eğer seni bana eli kanlı bir katilin getireceğini bilseydim, onu kendi ellerimle bulurdum."

"Beni sana eli kanlı bir katil getirmedi. Sadece baltasını salladı ve kalbimdeki buzdan duvarı kırdı. Eğer bilseydim seninle olmanın bu kadar güzel olduğunu bir bıçak alır o duvarı ben kırardım."

Araba duralı epey oluyordu. Boran'ın sözleri biteli de. Ama biz o dizilerdeki klişe bakışmayı yaşıyor gibiydik. Bu gece elaları yemyeşil bir tona bürünmüştü.

Nihayetinde bakışmamız son buldu ve biz Alanyaya yakın bir yerde açılan büyük otelin içine girdik. Boran kapıdaki görevliye kim olduğumuzu söylediğinde adamın ciddiyeti dağıldı ve sıcak bir gülümsemeyle bizi salona götürdü. Üzerimdeki kabanı görevliye uzattım. İçeri girmek için bir adım attım fakat Boran bana eşlik etmedi.

"Gelsene." Gözleri baştan aşağı beni süzdü. "Eylül sen ne yaptın?" Kaşlarımı çattım. Üzerime kısaca göz gezdirdim ama kötü bir şey bulamadım. "Ne yaptım?" Bir adımla aramızdaki mesafeyi kapattı. Büyük elini bel boşluğumdan açık sırtıma doğru kaydırdı. Bedenim bu dokunuşla kaskatı kesildi. "Beni öldürdün. Fazla güzel olmuşsun." Baş parmağı çıplak tenimde hareket ediyordu.

"İlk kez bana böyle iltifat ediyorsun. Heralde bu sefer gerçekten güzel oldum." Gülümsedi, başını iki yana salladı. "Sen hep güzeldin, ben bakmayı bilmeyen kör bir adamdım sadece."

"Boran bu katil sana eroin yerine romantiklik falan mı vardi. Sabahtan beri hayalini kurduğum ne kadar cümle varsa hepsini söylüyorsun."

"Sen hayalini kurdun, Tanrı'da benim kalbime yazdı. Ayrıca bu kadar cesur olmamın en büyük nedeni ölümün bizi ne zaman saracağının belli olmaması."

Beni öptüğünden bu yana unuttuğum kara gerçek yeniden gün yüzüne çıkmıştı. "Kanlı bir oyunun içindeyiz ve her an seni kaybedebilirim. Beni kaybedebilirsin." Hızla kolunu sıktım. "Lütfen bu gece hiç bu oyuna bulaşmamışız gibi davranalım. En azından bir gece olsun unutalım olmaz mı?"

Boran başını salladı ve biz nihayet içeri girdik. Salonu dolduran klasik müzik fazla güzeldi. Spot ışıklar yerine gaz lambalarının aydınlattığı salon harika bir mimarın elinden çıktığını adeta haykırıyordu. İnsani 1800'lü yılların saraylarına götürüyordu sanki.

Boran beni büyük ve muhteşem salonun içinde yürüttü. Büyük ve süslü masalardan birine oturduğumuzda Melda Teyze yanımıza geldi. Yanında zümrüt elbiseli yaşlı ama süslü bir kadında vardı. "Ayşecim bu müstakbel gelinim Eylül." Melda teyze beni yaşlı kadına sanki elmas gösterir gibi gösterdi. Ayağa kalkıp kadının elini sıktım. "Memnun oldum kızım."

"Bende memnun oldum." Kadın beni fazla bunaltıcı bir muhabbetin içine sürüklediğinde Melda teyze oğluyla hararetli bir konuşmaya girmişti. Fakat bu konuşmadan nihayet galip geldi., çünkü Boran'ın itinayla taradığı saçları annesinin elleriyle bozluşmuştu. Ve buna tepki vermek yerine gülmesi aralarının iyi olduğunu gösteriyordu.

Gülen gözleri beni bulduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım ve ölüyormuş gibi bir ifadeye büründüm. Bu beni bu teyzenin elinden alması için bir uyarıydı. Yaşlı kadın bana kocasının arlanmazlıklarını anlatmaktan çekinmiyor yetmezmiş gibi tükürerek konuşuyordu.

"Ayşe abla. İzninle nişanlımı senden alıyorum." Yorgun bedenimi kollarının arasına almasıyla yeniden enerjiyle doldum taştım. "Allah razı olsun ya! O nasıl bir teyze öyle. Valla düşmanımın bile eline düşmesini istemem."

Değişen müzikte tanıdık bir melodi vardı. Adımlarımız masaların açıkta bıraktığı dans pistini buldu. Önce belimi sonra elimi kavradı. Ben daha ne olduğunu anlamadan benimle dans etmeye başladı. "Seninle dans ederken Ayşe teyze hakkında konuşmak istemiyorum."

Başımı salladım. Bu anın Lise mezuniyetinde olması için ettiğim duaları hatırladım. Uyumadan önce kurduğum bütün hayaller teker teker gerçekleşiyor gibiydi. Cehennemin ortasında bir ırmak belirmişti sanki. İçine yalnızca beni girebileceğim sevda ırmağı.

Boran yavaşça kulağıma eğildi. Şarkıyı kulağıma fısıldadı. Bir tek onun sesini duyuyordum. "So, let me hold." Nefesi kulağımdan boynuma sızıyor orada güller açtırıyordu. Şarkıyı kulağıma fısıldıyor, beni ne hale soktuğunu bilmiyordu.

"Cause it's too cold, for you here." Ellerimi boynuna doladım ve ona biraz daha yaklaştım. Sadece bir gün önce onu unutmaya zorladığım kalbim, kalbine yakın olmak için sızlıyordu.

Boran benim en güzel dengesizliğimdi. En güzel hatam, En güzel vecamdı. Bana söylediği büyülü cümleleri yalan bile olsa ondan asla vazgeçemeyeceği haykırıyordu zaman.

Kalbime ya katilin baltası saplanacaktı ya da aşkın keskin bıçağı. Hangisiydi beni öldürecek olan? Oynadığımız oyunun sahibi, zihnimi baltalayan bilinmez katil mi? Yıllarımın hatırası, kalbime saplanan keskin bıçağın adı kara sevdam mı? Ben hangisiyle verecektim son nefesimi? Bu muhtazır halimi kim bitirecekti?


***

Arkadaşlar lütfen yorm yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

Seviliyorsunuz vallahi.

Nasıldıu?

Vallahi sonunda kavuştular ama bu ne kadar sürecek?

Katil hakkındaki tahminlerinizi alayım?

Diğer bölümde görüşmek üzere canlar

Continue Reading

You'll Also Like

4.8M 397K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
1.4M 530 1
Hayat bazen hiç istemediğimiz tercihler yapmaya mecbur bırakır. İnsanın vicdanı "yapma" diye bağırırken, aklı ise "başka yol yok, yapmak zorundasın"...
13.1K 1.1K 18
Aşkın kaç kolu vardı yöresinde? Akif,şiir gibi bir adam ama satırlarında acıyı nakşettiren benim. Birleşmemiz için hükmü verenlerin kalemini kırdık,h...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

169K 10.2K 55
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...